Panorama – 8: Teknoloji, Etik, Hukuk ve İnsan

, 30 Ağustos 2016

Bugüne kadar Her-An’da paylaşılmış bazı düşüncelere toplu bir bakış – 8

Teknoloji, Etik, Hukuk

  • Günümüzde teknoloji için mümkün olan bir şey çok geçmeden yasal olmaktadır ve bunun en önemli sebebi hukukun teknolojiye tâbi kılınmış olmasıdır. Birçok durumda yeni teknolojik imkanlar sağlıklı bir etik değerlendirmeden geçmeden yasal hale gelmektedir ve bu hallerde bunun tek gözle görülür sebebi söz konusu yeni tekniğin “mümkün” olmasıdır. Bir teknik mümkünse onu uygulamamak için ortada bir sebep yoktur çünkü teknik tartışılmaz bir otoriteye sahiptir.
  • Günümüzde (dinî, ahlâkî, kültürel vb) ortak yüksek insanî değerler neredeyse yok olmuştur. Kaybolan eski üst anlatıların yerini çok geçmeden teknoloji doldurmuştur. Teknolojinin kuşatıcılığı, kesinliği ve tartışılmazlığı diğer söylemleri sistem dışına itmektedir. Etik dahi teknolojiye ayak bağı olmamalıdır. Teknolojinin kendi gerçekliği vardır ve hiçbir otoriteden emir alması mümkün değildir. Teknoloji diğer kutsalları yıkarak yerlerine geçmiş ve “yeni kutsal” olmuştur. 
  • Toplumumuz teknolojinin belirlediği bir kültüre doğru evriliyor. Eskinin değerleri yıkılırken yerlerini teknoloji içkin felsefesiyle dolduruyor. Etik ve hukuk da bu dönüşümden paylarını alıyor ve her geçen gün teknolojinin dayattığı felsefe karşısında bir siper daha kaybediyorlar. Teknoloji böylece tüm varlığı kendi nesnesi haline getiriyor.
  • Ahlak krizinin yaşandığı bir çağda, digital ortamın kışkırtıcılığı insanların karanlık taraflarını ortaya çıkarma potansiyelini/riskini fazlasıyla taşımaktadır.

Ve insan..

  • İnsanı insan yapan kalbidir. Kalbi kalp yapan en temel özelliği ise amaç edinebilme kabiliyetidir. Kalp bu kabiliyetini kaybederse şayet, kalbin merkezi kapkaranlık bir boşluğa dönüşür. Yani kalp bir yolda, bir amaç için ilerleme duygusunu yitirirse ölür ve orada kalan koca boşluk Şeytan’ın evidir. Kalbin kaybetmekle karşı karşıya olduğu ikinci tehlike ise tövbe etme duygusunu yitirmesidir. Zira bu duygu yitirilirse, tövbe kapısı kapanacaktır.
  • İnsanla hakikat arasında perdeler vardır. Tasavvufta ve Platon felsefesinde yeryüzündeki varlık varlığın aslı değil gölgesidir. Yani hakikat değil bir çeşit simülasyondur. Hakikate ulaşmak için simülasyondan çıkmak gerekir. Tabii ki burada kastettiğimiz maddi varlığın inkarı değildir. Varlığın arkasındaki arketipe, mânâya ulaşmaktır. Yani olması gerken “kalbin ve ruhun hayat derecesi”ne çıkmaktır. İnsan yaratılış itibarıyla hakikate ulaşmak ihtiyacındadır. Aslında hayat, bu yolculuğun adıdır. Potansiyel insan (beşer) olarak doğmak hakikî insan olmaya yetmez. Bugün olan ise (çok büyük oranda teknolojiyi kullanarak) simülasyon içinde yeni bir simülasyonla insanlarla hakikat arasındaki perdeleri kalınlaştırmaktır.
  • Mükemmel bir form; ahsen-i takvim; mükemmel kimya, eksiltme ve çoğaltma veya değiştirme ve geliştirme kabul etmez.  Mükemmel olan, aynı zamanda tamam olma sırrına da sahiptir.  Mükemmel olan üzerindeki her türlü tasarruf, onu bozacaktır.  İnsanı, potansiyeli itibariyle mükemmel,  ahsen-i takvimde yaratılmış kabul ettiğinizde, inancınız gereği sadece bu potansiyelin açığa çıkmasına çalışırsınız dolayısıyla onu değiştirmeye yani mükemmel olanı bozmaya uğraşmazsınız. Zira “kemale her ziyade sebeb-i noksaniyettir.” Singularity’cilerin ise müfrit (aşırı) evrimci görüşleri açısından, insanlık evrim geçiren bir varlıktır hatta evrim geçirdiği ispatlanamıyorsa bu evrime zorlanmalıdır.Geliştirilmiş/Yükseltilmiş İnsanlık kavramı burada ortaya çıkar. (Augmented Humanity!)
  • Görselliğin her şeyin önüne geçtiği bu çağda sinema ve tv’nin algı üzerindeki etkilerinin benzersiz olduğu inkar edilemez. Basit bir gözlemle bile seyrettikleri tv programlarının ve filmlerin toplum üzerindeki etkilerini fark edebiliriz. Burada yıllanmış değer yargılarını bile kısa sürede yerinden oynatabilen bir güçten söz ediyoruz. Bu öyle bir güç ki insanlar dün bütünüyle karşı çıktıkları şeylere bugün hoşgörüyle bakabiliyorlar. Giyim kuşamdan tutun, yemek alışkanlıklarına, cinsel yaşama kadar pek çok alanda çok yakın geçmişte şoke edici sayılan, marjinal kabul edilen şeyler artık toplum hayatının kabullenilmiş parçaları ve bunda en büyük pay sinema ve tv’ye ait. Buradan yola çıkarak sinema ve tv’nin fikir aşılama konusunda müthiş silahlar olduklarını söyleyebiliriz.
  • İnsan içindeki karanlıkla mücadele ederek gelişen ve olgunluğa ulaşan bir varlık. Bu karanlığı ister nefs-i emmare (kötülüğü emreden nefis) ister daha materyalist bir ifadeyle altben veya bilinçdışı olarak niteleyelim sonuç değişmez,insan kendisini hayvanlara yaklaştıran bu yönüyle savaşmalı ve onu kontol altında tutmalıdır. Geldiğimiz noktada ve bundan sonra devam edecek gibi görünen yürüdüğümüz yoldaysa teknoloji ve dijital dünya içimizdeki karanlığı besliyor.. ve malesef kontrolü ona bırakıyor gibi görünüyoruz.
  • Bilim ve teknolojinin gelişimi hayatımıza olumlu katkıları elbette inkar edilemez; artık sıcak ve soğuktan daha çok korunabiliyor,daha kolay ve hızlı haberleşebiliyor, çok daha hızlı ve konforlu yolculuk yapabiliyoruz. İtiraz noktası burası değil.  Teknoloji uzun süre insan hayatını kolaylaştırdı  ancak artık ondan beklediğimiz sadece bu değil. Yeni teknolojilerden beklediğimiz bizi dönüştürmesi, insan ötesi bir varlık haline getirmesi. Aslında sorun insanın ne olduğunu hiç anlayamamış olmamız. Durum böyle olunca insan olmanın getirdiği yüklerden kurtulmak isterken başka ve (yüzeysel ve aceleci bir bakışla çözüm gibi gözüksede aslında) taşıyamayacağımız yükleri sırtlanıyoruz. Kusurlu gördüğümüz yanlarımızı düzelttiğimizi zannederek tam aksi kendimizi bozuyoruz. Sonuç olarak sorunlar azalmak yerine artmaya ve karmaşıklaşmaya başlıyor. Aslında temel sorun değişmiyor, insan tekamüle (olgunlaşmaya) muhtaç bir varlık fakat bu tekamülün nasıl olması gerektiğini bilmediğinde yanlış metotlarla, yanlış yollarla meyveleri çok acı yanlış sonuçlara ulaşıyor. Kendini tanımayan, potansiyelinden haberi olmayan insan hissettiği sıkışmayı aşmak için ideolojileri ,bilimi, teknolojiyi  putlaştırıp, ruhunu bu yapay kurtarıcılara teslim ediyor.
  • İnsanı insan yapan şey ruhtur ve bunu (gelecekte sureten taklit mümkün olsa dahi) yaratacak bir teknoloji yoktur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.