Kişilerin Kobaylığı ve Yasallaşması Üzerine – 4
Misafir Yazarlar, 28 Eylül 2016ŞEFİK FARUK – Türkiye’nin paradigmasını batı eksenli hale getirmesi geçtiğimiz yüzyıldan da eskiye dayanıyor. Paradigma kuruculuğundan, paradigmanın takipçisi haline gelinmesinin neticesi, gelişmeler karşısında geride kalmamaya ya da geri kalmıyor görüntüsü vermeye çalışıyor gibiyiz. Avrupa Birliği’ne üye olma sürecinin uzunluğu, batının samimiyeti, hristiyan kulübü eleştirileri bir kenarda dursun, sürecin kendisini bir kazanım olarak değerlendirmek mümkün. Sonuç odaklı bakılırsa, elli yılı aşkın somut süreç ve hatta Osmanlı dönemine dayanan uyum sürecinin neticesinde bir Avrupa ülkesi olunamadı ve hedefe ulaşılamadı. Bu, sonuç odaklı bakışı açısıyla doğrudur. Bu bakışın doğru olmadığını düşünürüm. Sonuç bu kadar önem verilecek bir şey ise, her şeyin sonucu bitiş, herkesin sonu da ölümdür. Bir insan için hedef, tek olarak bir adet varış değil yolun kendisi içinde devamlı surette varışlar içinde olmaktır. Bir devlet için, var oluş gayesi olarak kendisine neyi belirlemişse, onu yaklaştıran her hamlesi bir varıştır ve bu ayrı ayrı varışlar önemli olan şeyin ta kendisidir düşüncesindeyim. Bu sebeple sonuç değil süreç odaklı olunmalı. Bunun da ötesinde niyet odaklı olmak gibi bir konu var ancak bu başka bir yazının konusu.
Bu internet sitesinde ele alınan ve insanlığın tümünü şu veya bu şekilde ilgilendiren tüm konular, batı halklarının üzerinde birkaç yüzyıldır bilimsel çalışma yaptığı, kafa patlattığı konular. Çalışma konusunda tek ve yalnız olmasalar da, paradigma kuruculuğu unvanını, İslâmî terminolojide tekvinî emirler denilen, oluş kanunlarına riayet etmek suretiyle kazanmış durumdalar. Düşüncelerimi paylaşmaya çalıştığım kobaylık konusundaki kobay ismi, 17. yüzyılda bilimsel çalışmalarda kullanılmaya başlanan bir kemirgen türü olan kobay faresinden geliyor. Artık farklı türden birçok hayvanın kullanılabildiği çalışma sahalarında halen yer bulan bu kemirgenin, laboratuarlardaki mesaisi eskiye göre azalsa da, ismi bir tanım haline gelmiştir.
Tıbbî deney olarak da ifade edebileceğimiz kobay çalışmalarının temel prensiplerin bir tanesi, yapılan araştırmayla üretilmeye çalışılan tedavinin ortaya çıkmasında başka seçenek kalmamasıdır. İnsana gelmeden önce, hayvanların deneylerde kullanılması hususu için de bu temel kaide geçerli. Yöntem dediğimiz kelime usûldür. Usûl Arapça’da asıl kelimesinin çoğuludur ve asıllar, kökler gibi anlamlara gelir. Bir işte yöntem her şeydir. İlk düğmenin nasıl iliklendiğini yöntemden anlarız.
İlk düğme hıfz-ı sıhhadır. İstatistiklerin söylediğine göre, her sene milyonlarca kişi kanserden vefat ediyor. Milyonlarcası kalp krizi geçirerek, milyonlarca çeşitli hayati organlarında iflaslar yaşayarak ve sair doğal olmayan sebeplerden ölüyor. Ve yine dünyanın en kapsamlı teşkilatlarına sahip konfederatif yapıları, aynı zamanda müstakilen büyük devletler, sigara yasakları, fast food yemeklerinin içerikleri hakkında denetimler, damacana sulara dahi katılan şekerin bütün diğer içecek ve yemeklerde kullanımının nasıl olması gerektiği konusunda çalışmalar, glikoz, fruktoz, mısır şurubunun ve diğer katkı maddelerinin gıda güvenliğindeki yerinin ne olacağı konusunda düzenlemeler yapıyor olsalar da, dürüst olmayan bir resim ile karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum.
Bir şeyleri düzeltmeye ve kurala bağlamaya çalışan yapıların durumu, okullardaki despot ve sevimsiz idarecilerin okul çıkışında olup biten tüm muzır alışverişler hakkında bir şey yapmayışına benziyor. Ciddiye alınmayan kamu spotlarıyla birtakım şeyler levmedilirken, herkesin gıpta ve hayranlıkla izlediği ikonik şahsiyetlerin film ve yapımlarında karizmatik bir şekilde sigara içtiğini görebiliyoruz. Belli başlı platformlarda, hiçbir pazarlama ürününün uğramadığı kınamalara maruz kalan sigara, içinde bulunduğumuz yıllarda dahi imrendirici kareler içine yerleştirilebiliyor. Kaldı ki, kırk sene öncesine kadar televizyon reklamlarında bir ürün olarak pazarlanıyor olan sigara, daha önceki yıllarda, “doktorunuz A sigarasını tavsiye ediyor” gibi ifadelerle satılır olmuştur. Şeker konusunda, sigara kadar dahi olmayan bir mücadelesizlik söz konusu. Yemeyin kardeşim’den öteye gitmeyen şeker konusu, yerel ve global anlamda önemli bir kamuoyuna sahip sayılmaz. Yağlanmanın ve kanserin baş aktörlerinden olan şeker, obezitenin de yegâne sebebi. Vücut kitle endeksinde dengesizliğe neden olan karaciğer yağlanması, hormonal değişiklikler, diabet ve başka birçok hastalık şeker kaynaklı. Ve yediğimiz hemen her şeyde, satış politikası gereği şeker, farklı ve şiddetli türleriyle kullanılıyor. Sahip olduğu kuvvetle hayatın her alanında kişi özgürlükleri ve temel haklar konularında eleştri konusu olan ve bu eleştirileri hak eden devletlerce alınan en şiddetli tedbir ise, bu gıdaların varlığına izin vermenin bir biçime olan kodeksler yayınlamak ve bunların bu standartlarla piyasaya girişine izin vermek ve bir de kamu spotu yayınlamak. Yemeyin kardeşim’den öte değil.
İlk düğme önemli. Zamanımızda, ilk düğme yanlış yerde olduğundan ötürü, hastalık istatistikleri savaşlara rahmet okutturacak durumda. Dolayısıyla, tedavi dediğimiz yöntemin doğrusunun bulunuşu için harcanması gereken süre telafisi mümkün olmayan bedelleri doğuruyor. Bu bedel, hayvan hakkının ve hatta insan hakkının, haysiyetinin, hayatının statüsü hakkında farklı eğilimlere girilmesine yol açıyor. Biz olmuş’un üzerinden konuyla ilgilenmiş oluyoruz belki ancak bütün mesele ilk düğmedir kanaatindeyim.
Avrupa Birliği’nin, “Biyotıp Araştırmalarına İlişkin İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi” adı altında 1997 yılında yürürlüğe koyduğu metin, insanın deneylerde denek olarak kullanılmasının Avrupa çapında nasıl olacağı konusunda düzenlemeler içeriyor. Buna ilişkin 2005 yılında bir ek protokol düzenlendi. Türkiye de, İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi”nin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanunu 2003 yılında meclisten geçirdi. Avrupa’nın ilgili sözleşmesine taraf olmanın gereği olarak, daha önceden yürürlükte olan Klinik Araştırmalar Yönetmeliği’nde bazı değişiklikler yapıldı. İnsanın denek olarak kullanılması konusunun, Avrupa sözleşmesinde yer alan şartlar içersine sokulması yönetmeliğe dahil olmuş oldu. Türkiye’nin bilimsel çalışmalarla ilgili portföyü çok geniş olmamasından ötürü olsa gerek, meselenin hukukî çerçevesi yönetmelik derekesinde kalmış bulunuyor. Kanun dediğimiz düzenleme meclis tarafından çıkarılır ve tüm ülke sathında herkese emredici bir mahiyeti bulunur. Meclisten geçmesi itibariyle ayrı bir önemi vardır. Yönetmelik düzenlemesi ise, başbakanlık tarafından çıkarılabilen, kurumiçi işleyiş, belli sınırlar dahilindeki konuların çalıştırılması gibi ülkesellik ve bütüncüllük kazanmamış hususları düzenler. Bu anlamda, meselenin ülkemiz için ağırlığının tam oluşmadığını ifade etmek mümkün.
Klinik Araştırmalar Yönetmeliği, taraf olunan sözleşmeye dayalı olarak, sözleşmenin tıpkısı düzenlemeler içeriyor. Devam ederken, yönetmelikte yer alan tanımlamalar ve denekliğin şartlarını, Türkiye’de haberlere skandal başlıklarıyla konu olmuş ancak kısa sürede kimsenin bahis dahi etmediği hadiseleri ve medyanın bilgilendirici! tavrının ne ölçüde faydalı olduğunu değerlendireceğiz.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017