Panorama – 9: Sanal Gerçeklik ve Sanal Âlemler
Selim R. Toprak, 7 Eylül 2016Bugüne kadar Her-An’da paylaşılmış bazı düşüncelere toplu bir bakış – 9
Sanal Gerçeklik ve Sanal Âlemler
- Bu “sanal cennet”te güzel gibi görünen hiçbir şey güzel değildir aslında. “Hüsn”; yani “güzel” yok o dünyada… Sanal renkler, sanal görüntüler, sanal tadlar, sanal kokular ve sanal dokunuşlar olacak belki. Ama hiç biri gerçek “Varlık”a; yani “Güzel İsimler”e (Esma-i Hüsna) dayanmadığı için “gerçek” olmayacak. Nihil kuyusunun kara dumanının çıktığı bir dünya olacak…
- Dijitalleşen, içi boşalan, her şeyin doğallığını kaybettiği bir dünyada insan hakikat yolculuğuna çıkamaz, kendini cismani varlığı ile sınırlarsa kendi bedeni onun için bir hapishane haline gelir. Bugün küresel ölçekte olan da budur. İnsan doğaya/varlığa yanlış bir gözle bakmış, kalbin ve ruhun hayat derecesine çıkamamış, mânâya geçememiş, kendi potansiyelini inkârla kendi hakikatine ihanet etmiş, sonuç olarak kendini cismiyle sınırlamıştır. Bugün ise bu sıkıcı ve boğucu hapishaneden kurtulmak için sanal dünyalar oluşturmakta ve malesef aslında daha derin zindanlara yuvarlanmaktadır. İnsan maddi varlığını manevi bir yolculuğa çıkaramadığından bu ihtiyacını sanal dünyalar kurarak gidermeye çalışmış, sınırları aştığını,perdeleri yırttığını sanarken aslında daha dar hücrelere hapsolmuş, yükseldiğini zannederken aşağıların aşağısına yuvarlanmıştır ve hala yuvarlanmaktadır. Küresel oyun kuruculara göre, bu durumda yapılması gereken zihni olabildiğince daha da uyuşturmak ve narkoz dozajını devamlı arttırmaktır ki insanlar varoluşsal kaygılar hissetmesin, ontolojik sorular sorarak hakikate yönelmesin.
- Sanal dünya, geçmiş zamanın zindanlarının başaramadığını başarabilir. Onlar sadece bedenler için bir özgürlükten men cezasıydı. İnsanların kalpleri ve zihinleri ise ele geçirilemiyordu. Sanal hapishaneler ise nefs-i emmare ve hevayı besleyip, zihinleri ve kalpleri esir ederek bütün bir kâinatı zindan hükmüne getirmektedir. İnsanı insan yapan “kalp eksenli irade gücü” elinden alınmış biri için tek kelime esarettir.
- Teknoloji sayesinde bugün gerçekliği çarpıtmak, “artırmak”, sanalla karıştırmak mümkün. Bizden öncekilere kapalı olan birçok başka âlemin kapıları bugün iyice aralanmış durumda ve gün geçtikçe biraz daha açılmakta. Gerçek ve sanal âlemler her geçen gün birbirine biraz daha karışmakta. Görünen o ki (çok da uzak olmayan bir gelecekte) belki de bu fark sıradan insan için tamamen ortadan kalkacak. Neyin gerçek neyin sanal olduğu bilinmeyecek ve önemsenmeyecek.
- An’a hapsolmak insanın dünyasını daraltır, onu felç eder, hem hayat ağacının kökleri olan geçmişiyle hem de dalları olan gelecekle irtibatını koparır. Heva ve nefis eksenli yaşatır, kalp ve akıldan uzaklaştırır. Önce yalancı bazı mutluluklar vaadetse ve tattırsa da sonucu itibariyle insan kucağında yıkıcı, karanlık mutsuzluklarla başbaşa kalır. Sanal gerçeklik ve gelecekteki gelişmiş türevlerini bir de bu açıdan değerlendirmek gerek.
- Sanal gerçeklik, insanın hakikate açılmasında önemli bir aracı olan hayal gücünü öldürmektedir.
- Kullanılan kelimeler önemli. Basitçe kullanıp geçtiğimiz kelimeler zihnimizi, muhataplarımızın zihinlerini ve bilinçaltımızı şekillendiriyor. Mesela “Artırılmış gerçeklik” (augmented reality) ifadesinde gerçeğe bir şey katma, onu olduğundan daha iyi ve yüksek hale getirme iddiası var. Bu ifade aslında bir yandan da gerçek olana bir eksiklik isnat ediyor. Çünkü tam olan bir şeyi artırmak mümkün olmaz, artırılabildiğine göre bir eksiklik var demektir.
- Zaman, mekân ve maddenin gerçek veya sanal/dijital olması üzerinden oluşan algılardan biri olan “Süslü Gerçeklik” (Augmented Reality): Gerçek zamanlı fiziksel dünya üzerine dijital nesnelerin yerleştirilmesi ile farklı bir gerçeklik algısı olarak ortaya çıkıyor. Örneğin giyeceğimiz özel bir gözlükle (ya da gelecekte kontakt lensle), normalde göremediğimiz ama bu dünyada bizle birlikte yaşayan sanal varlıkları görmeye başlayacağız. Daha basit bir ifadeyle, Gerçek ile Sanal arasındaki duvar yıkılıyor ve dijital varlıklar bizim yaşadığımız dünyaya sızmaya başlıyorlar.
- “Augmented Reality” için “Süslü Gerçeklik” tanımını kullanmak daha uygun çünkü kavramın Türkçe çevirilerinde kullanılan “Artırılmış Gerçeklik” ifadesi “Gerçekten daha gerçek” gibi yanlış bir anlam çıkarıyor ortaya.
- “Yeterince gelişmiş bir teknoloji, sihirden farksızdır.” Arthur C. Clarke
- Ray Kurzweil neokortekse nanobotları yollayacağımız tarihi 2030’lar olarak vermekte. “2030’larda beyne nano-robotlar gönderip sinir sistemi üzerinden gerçekçi sanal dünyalara imkân sağlayıp, neokorteksimizi buluta bağlamak mümkün olacak.” İşte meselenin “düşüş” ile bağlantılı kısmı tam olarak bu, gizemli labirentin (beyin, teknolojik gelişmeler, sanal alemler) içine bir kez daha sokulan insanoğlu gösterdiği azimle bir yere ulaşacak ama orası yeni bir düşüşe sahne olacak belki de.. Ve bu sefer düştüğünün farkına dahi varamayacak büyük ihtimalle çünkü ne kadar aşağıda da olsa bir cennet gibi süslü olacak orası.
- Sanal gerçeklik insanlığa çok pratik ve oldukça ucuz bir yolla ölümü ve ahireti unutturulabiliyor ve zaten çok önce unutmuşları gafletin daha derin çukurlarına sürükleyerek cismaniyetlerine iyice hapsetmeyi mümkün kılıyor. Maksimum haz yaşamak için milyonlarca dolarlık evlere, yatlara, arabalara, tanrıça olarak yansıtılan kadınlara, mevki için yıllarca sürecek etkileyici kariyerlere gerek yok artık. Sanallaşma birkaç bin dolar karşılığında avam halk kitlelerinin bu zevkleri tatmasına imkân sağlıyor. Bu durum insanlığın geçmişiyle ilgisini keserek bir “bilinç kıyameti” yaşatıyor/yaşatacak.
- Amaçsızlık, dünyadaki varlık sebebini bilememe ve kendini ilahlaştırma çabası insanlığı deliliğin pençesine attı. Şimdi ise sanal dünyalar inşa ederek bu durumu ehlileştirmeye çalışacak gibi görünüyoruz. Ancak sahte olan ne kadar gerçeğe benzese de gerçeğin yerini tutamaz. Bugün için sanal gerçeklik, masum bir içeriğe sahip gibi görünse de bu durumun hiç de uzak olmayan bir zamanda değişeceğini, insanlığın kötücül fantezilerini kapsayacağını düşünmek yanlış olmaz.
Neo-Sofestaîlik (Yeni Şüphecilik) ve Simülasyon Hipotezi
- Sofestaîlik bu kâinatı ve hatta kendi varlığını dahi inkar edecek kadar hakikat duygusunu ve sabitesini yitirmiş, şüpheci bir felsefe akımıdır.Lûgat tanımı: Olumlu veya olumsuz hiç bir hükme varmayan, daima şüphe içinde kalmayı esas alan felsefi bir doktrin. Septisizm. Şüphecilik. Yaratıcı’yı inkâr adına varlığı inkar eden.
- Ortalama bir insan boyunda ve kilosundaki biri (Deccal) nasıl olur da bu kocaman kâinatı şu şekilde yaratma iddiasında bulunup, kitleleri ikna edebilir? Eğer içinde bulunduğumuz evren, bir simülasyon ise; biz dev bir bilgisayar programında yaşıyor isek; yani Matrix filmi gerçek ise; bu simülasyonun programcısı, inşa edicisi, Mimarı (The Architect), “yaratıcısı” kim ise o Tanrı’dır. Bir insanın, yaratıcı bir Tanrı olarak kabul edilmesinin bundan başka bir yolu yoktur.
- Simülasyon Argümanı’nın kabulü ile evrenimizin bir ileri uygarlığın simülasyonundan ibaret olduğunun kabul edilmesi Allah ile olan tüm bağlarımızı kopartır ve bizi bir anlamsızlığın ortasına atar. Matruşka evrenler (iç içe simülasyonlar içeren evrenler) varsayımında orijinal evren anlamlı olsa bile her bir katman sonraki evreni anlamdan biraz daha koparır. Ve bu zincirin neresinde olduğumuzu bile bilemeyeceğimiz için artık bir bilinmezlik ve muğlaklık içinde tamamen kaybolmuşuz ve neredeyse yokuz demektir. Bu sonuçların gerçekleşmesi için bunun bir hakikat olması da gerekmiyor. Bir insan kuruntusuyla (vehim duygusuyla) dünyayı kendisine çok çirkin bir surette gösterebildiği gibi bir simülasyon vehmiyle kendini yokluk alemlerine salabilir. Böyle bir insan “varlık içinde yokluk çekmek” deyimi ile anlatılabilir. Gerçek ne olursa olsun insan kendi suistimaliyle (emaneten kendine verilmiş donanımı ve iradesini yanlış kullanarak) gerçeği kendisi için değiştirebilir ve kendisini bir cehenneme atabilir. Simülasyon argümanının da asıl tehlikesi burada yatmaktadır. (Sofestaîlik/Septisizm/Şüphecilik akımlarının konuyla birlikte ele alınması uygun olacaktır.)
Çeşitli Konular
- Günümüze kadar dünyaya düşen ve gelecekte düşecek olan meteorlarda teknik ve teknoloji açısından yeni sıçrama ve kırılmalara vesile olabilecek madenler mevcut olabilir.
- Birilerinin tıpkı transhumanizm, ölümsüzlük, robotik yaşam konularında yaptığı gibi, son dönemde Holywood tarafından işlenen temalardan olan “farklı gezegenlerde kolonizasyon”la zihinleri uzayın derinliklerine hazırlamaya çalıştığını açıkça görüyoruz.
- Bilgi çağında bilgi trafiğini yöneten mega şirket Google’ın birden fazla şapkası var. Robot şirketleri satın alıyorlar, genetiğe yatırım yapıyorlar, quantum bilgisayar ARGE’leri var, giyilebilir teknojiler geliştiriyorlar, uzay teknolojileri yatırımları ile ilgileniyorlar. Farkettirmeden son onbeş yılda hayatımızın merkezine oturan bu şirket, ileride insanlık adına pek de hayırlı olmayan projelerin merkezinde olacaktır.
“Panorama – 9: Sanal Gerçeklik ve Sanal Âlemler” yazısına bir yanıt var
Bir cevap yazın
HABERLEŞME LİSTESİ
RÖPORTAJLAR
Transhümanizm ve İslam – Abdal Hakim Murad
1 Ekim 2017
Lüksemburg’un Uzay Madenciliği
24 Eylül 2017
Neil deGrasse Tyson – Popular Mechanics Röportajı
17 Eylül 2017
YAZARLAR
Tüm yazıları derlemenizi o kadar faydalı buldum ki , Allah razı olsun sizlerden.. Çünkü 140 karakterle gündemi takip eden insanlar olduk. Herşeyin özetini alıp sabırsızca tüketmeye çalışıyoruz. En azından merak uyandıran özetler bunlar ve bu vesile ile konunun tamamını kaçırdığımızı ve okuma isteğimizi uyandırıyorsunuz. Her-an geçmişini didik didik araştırıp bugun sunuyorsunuz. Geçmişi günümüze getirdiğiniz için teşekkür ederiz.