Seveneves – 1: Hikâye
Akif Manisalı, 9 Eylül 2016“Ay hiçbir uyarı olmaksızın ve sebepsiz bir şekilde infilak etti.”
Seveneves, ünlü bilim kurgu yazarı Neal Stephenson’un 2015 senesinde hayranlarının beğenisine sunduğun son bilim kurgu romanı. Yukarıda alıntıladığım cümle, Seveneves romanının da ilk cümlesi aslında. The New York Times gazetesinin kitap eleştirmenlerinden Charles Yu’nun ifadesiyle “kilo ile kurgu yayınlayan” Neal Stephenson’ın bu son romanı da eleştirmenin yakıştırmasını yersiz çıkarmayacak şekilde 880 sayfayı buluyor. Elinize aldığınız külçe gibi bir bilim kurgu romanının ilk cümlesinin Ay’ın sebepsiz ve aniden infilak etmesi olarak karşınıza çıkması haklı olarak sizi ilgi çekici bir maceranın beklediği konusunda heyecanlandırıyor. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Neal Stephenson’ın 2006 senesinde Amazon.com’un kurucusu Jeff Bezos’un havacılık ve uzay araştırma şirketi, Blue Origin’de çalıştığı dönemde ilk fikri kıvılcımları ortaya çıkmaya başlayan Seveneves, destansı/epik bir hikâye beklentisi konusunda okuyucularını hayal kırıklığına uğratmıyor.
İlk iki kısmında, Ay’ın yedi büyük parçaya ayrıldığı bir kıyamet senaryosunda insanlığın hayatta kalma mücadelesini; ekonomik, idari, kanuni, dini etkileri ile beraber irdeleyen Neal Stephenson, üçüncü bölümünde de ırk, psikoloji, diplomasi ve evrim teorisi perspektifinden insanlığı bekleyen kurgusal bir geleceğe doğru okuyucusunu yolculuğa çıkarıyor. Stephenson’ın, insanlık için önemli bulduğu “büyük işler”in hayata geçtiği bir medeniyetin neye benzeyebileceği konusunda bir alternatif sunduğu romanın üçüncü kısmının özellikle ilgi çekici olduğunu söyleyebilirim.
Hikâyeyi süsleyen illüstrayonları da Stephenson’ın baş fütürist olarak çalıştığı Magic Leap şirketi ile yaratıcı ortaklık içinde bulunan ünlü özel efekt şirketi Weta’nın ressamları tarafından yapılan roman, yazarın eserlerinin beyazperdeye uyarlanmasındaki hayranlarını yıllar boyunca şaşkına çeviren durgunluğu da kırmış gözüküyor. Terminator: Genisys ve yeni Uzay Yolu (Star Trek) filmlerinin yapım şirketi Skydance Studios; Apollo 13 ve Akıl Oyunları (A Beautiful Mind) filmlerinden tanıdığımız ünlü Ron Howard ve Brian Grazer yönetmen/yapımcı ikilisi ile Seveneves’i beyaz perdeye uyarlama çalışmalarına başladıklarını duyurmuş durumdalar.
Önümüzdeki yazılarda hikâyenin bilimsel ve teknolojik kurguları, günümüz dünyasından yansıttıkları, gelecek üzerine teorileri ve dinler tarihi ve sembolizmi üzerine çağrışımları üzerinde durarak Neal Stephenson’ını ve romanı Seveneves’i daha derinlemesine incelemeyi planlıyorum. Romanın hikâyesinin kısa bir özetini Her-An okuyucuları ile paylaşmadan önce bir “spoiler” uyarısında bulunmak herhalde yerinde olur. Yazı dizisini Seveneves’i kendileri okuduktan sonra okumayı planlayan takipçilerimiz yazıya devam etmeyi burada bırakmak isteyebilirler.
SEVENEVES’İN HİKAYESİ
1. BÖLÜM
Yakın bir gelecekte açıklanamayan bir güç, Ay’ın yedi parçaya ayrılmasına sebep olur. Astronom ve popüler bilim insanı Doktor Dubois Harris, Ay’ın parçalanmış kalıntıları birbirlerine çarpmaya başlayınca bu çarpışmaların eksponansiyel bir şekilde artacağını ortaya atar. Bu çarpışmalar neticesinde paramparça olan Ay, “Beyaz Gökyüzü” (White Sky) olarak tabir edilen bir Ay parçaları kümesini oluşturacaktır ve iki sene içinde “Çetin Sağanak” (“Hard Rain”i şiirselliğini korumak adına bu şekilde çevirmeyi tercih ettim) olarak tabir edilen bir göktaşı sağanağı atmosferi kızdıracak ve okyanusları buharlaştırarak yerküreyi binlerce yıl boyunca yaşanamaz bir hale getirecektir. Hem insan ırkının varlığını sürdürmek hem de yeryüzü yokolmadan karışıklıklar çıkmasını engellemek adına ölüme mahkum olan Dünya’nın sakinlerine bir umut verebilmek için mümkün olduğu kadar çok insan ve kaynağı yörüngedeki bir “Nuh’un Bulutu”na (“Cloud Ark”ı orjinalinin şiirselliğini korumak adına bu şekilde çevirmeyi tercih ettim) tahliye etme kararı alınır. Dünya’daki her millete de gençlerinden küçük birer grubu Nuh’un Bulutu’na katılmaya hak kazanabilmeleri için kura usülü ile seçme hakkı tanınır.
Nuh’un Bulutu, Amerikan astronot Ivy Xiao komutasındaki Uluslararası Uzay İstasyonu (UUİ) etrafında inşaa edilecektir. UUİ, Ay’dan gelen meteor yığınlarına karşı bir nebze koruma sağlayan demir bir Arjuna sınıfı asteroit olan Amalthea’ya bağlı durumdadır.
Plana göre Nuh’un Bulutu, 5000 sene boyunca kendine yetecek durumda ve tekrardan yaşanabilir hale geldiğinde Dünya’ya yeniden yerleşmeye imkan sağlayacak kapasitede olmalıdır. İnsan nüfusunu yeniden inşaa edebilmek adına bir İnsan Genetik Arşivi de Nuh’un Bulutu’na gönderilir. “Çetin Sağanak” başlamadan iki sene önce yaklaşık 1500 kişi bu şekilde uzaya gönderilir.
Sean Probst adındaki bir milyarder, uzay istasyonu için yakıt sağlaması ve böylelikle nihayetinde Dünya’nın atmosferine düşmesini engellemek için Nuh’un Bulutu’nun hazır bir su stoğuna ihtiyacı olacağını farkeder. Probst, nükleer bir reaktörün enerjisini kullanarak muazzam buz kütlelerine sahip “Greg’in İskeleti” (Greg’s Skeleton) lakaplı bir kuyruklu yıldızı Dünya’ya getirmek hedefiyle iki yıllık bir sefere çıkar.
2. BÖLÜM
İnsanlığın cüzi bir kısmı yeraltına (Romanın en önemli karakterlerinden Dinah MacQuire’ın babası da bunlara dahildir) bir kısmı da okyanusun derinlerine (Ivy’nin nişanlısı da bunlar arasındadır) sığınsa da “Çetin Sağanak” başlar ve insan medeniyeti Dünya’nın yüzeyinden silinir. Nuh’un Bulutu’nun yeni lideri olan Markus Leuker, Dünya’ya ait milletlerin lağvedildiğini duyurur ve “Nuh’un Bulutu Anayasası”na göre sıkıyönetim ilan eder. Devlet yetkililerinin uzaya gönderilmeyeceğine dair dünya çapında bir uzlaşma olmasına rağmen Amerika Birleşik Devletleri’nin başkanı Julia Bliss Flaherty kendisini son dakikada Nuh’un Bulutu’na göndertmeyi başarır.
Toplumu en iyi ne şekilde organize etmek gerektiği ve Ay’dan gelen kaya yığınlarından en iyi hangi yöntemle korunulması gerektiği konularında Nuh’un Bulutu’nda anlaşmazlık vardır. Bazıları, UUİ’nin merkezi hakimiyetini devam ettirmektense Nuh’un Bulutu’nu meteor yığınlarının menzilinin dışında yüksek bir yörüngede konuşlanmış bir dağınık küçük uzay araçları “sürü”süne dönüştürmeye taraftırlar. Doktor Dubois Harris ise Ay’ın artık ortaya çıkmış olan demir çekirdeğindeki bir yarık olan “Gamze”ye sığınmak ister. Bazıları da Mars’a gitmek ister. Başkan Julia Flaherty çevresinde bir takipçi hizibi oluşturmaya başlar ve dağınık “Sürü” planının teklif edenleri teşvik eder.
Sean Probst’un seferi başarıya ulaşmıştır ve bir kuyruklu yıldızı kısa bir süre sonra Dünya’nın yakınından geçecek bir yörüngeye sokmuştur. Radyosu bozulmuştur ve el yordamıyla bir araya getirdiği bir çözüm aracılığı ile Dinah ile mors alfabesi üzerinden iletişim kurmaktadır. Ama o ve yanındakiler nükleer reaktördeki serpintiden kaynaklanan radyasyon zehirlenmesi sonucu ölürler. Markus ve Dinah, Ay’ın çekirdeğindeki “Gamze”ye ulaşabilmelerini sağlayacak yakıtı elde etmek amacıyla Nuh’un Bulutu’na getirmek üzere küçük bir ekip ile kuyruklu yıldıza giderler. Dinah, bu tehlikeli görevden son sağ kalan olarak buz kütlesi ile beraber geri dönerken Julia Flaherty nüfusun çoğunu UUİ’yi terkedip dağınık bir sürü formasyonunda yüksek yörüngeye çıkmaya ikna eder ve Mars’a doğru da bir ön sefer çıkartır. Ani ve gayriresmi ayrılıkları sırasında gerçekleşen bir göktaşı yağmurunda UUİ pekçok bölümüne feci hasarlar alır ve sonucunda İnsan Genetik Arşivi’nin fiziki örneklerinin yer aldığı ana deposu tahrip olur. Daha kapsamlı olan dijitize edilmiş genetik kayıtlar ise sağlam kalmıştır. UUİ ve Nuh’un Bulutu’nun kalan üçte biri, buz kütlesi ile birleşerek Mukavemet (Endurance) ismini alır.
Mukavemet’in Gamze’ye varmasına kadar geçen üç yıl boyunca nüfusunun büyük bir kısmı farklı sebeplerle (kozmik radyasyon nedeniyle kansere yakalanma, intihar, vs.) ölürler; Gamze’nin menziline girdiklerinde sadece 30 kişi geride kalmıştır. Julia Bliss Flaherty’nin “Sürü”sü iki hizibe bölünür ve aralarındaki mücadelenin sonunda Flaherty’nin tarafı kaybeder. Yiyecekleri de biten Sürü yamyamlığa başlar ve üç senenin sonunda aralarında Flaherty ve muhalefet eden hizibin lideri Aïda da dahil olmak üzere yalnızca 11 kişi hayatta kalır. Aïda, Sürü’den kalanları Gamze’ye ulaşmadan önce Nuh’un Bulutu ile birleştirme talebinde bulunur ama gizlice Mukavemet’in kontrolünü ele geçirmeyi planlamaktadır; nihayetinde gerçekleşen savaş sonucunda sağ kalanların sayısı daha da azalır.
Mukavemet, Gamze’nin güvenli bölgesine ulaştığında hepsi de dişi olan sadece sekiz kişi sağ kalmıştır. Sosyolog Luisa menapoza girmiştir ve kalan yedi kişi (Dinah, Ivy, Aïda, Tekla, Camila, Moira, ve Julia) Yedi Havva olarak anılırlar. İnsan Genetik Arşivi yokolmuştur ama sağlam kalan genetik laboratuarını, partenogenez (döllenmesiz üreme) yöntemi ile insan ırkını yeniden inşaa etmek amacıyla kullanmak için yeterli kaynaklara sahiptirler. Yedi Havva’dan her birinin kendi soyunun genetik olarak nasıl değiştirilmesi ya da iyileştirilmesi için seçim hakkı olduğunda anlaşırlar. Aïda, yüzyıllar sonra bu hareketlerinin yedi yeni ırka sebep olacağı kehanetinde bulunur.
3. BÖLÜM
Hikâye 5000 sene ileriye atlar. Artık Dünya’nın etrafında bir halkada yaşayan üç milyar insan vardır ve Aïda’nın öngördüğü gibi Yedi Havva’nın soyundan gelen ve onların ismiyle anılan yedi ayrı ırka ayrılmışlardır. Bu ırkların her birinin birbirinden farklı belirgin karakteristikleri vardır. “Moiran” ırkı diğerlerine ek olarak, yeni ortamlar karşısında vücutlarını kökten değiştirebilmelerini sağlayan “epigenetik dönüşümler” de yaşayabilmektedir. Ay’ın demir çekirdeği ekseriyetle uzay habitatları kurmak için kullanılmıştır ama insanlığın sığınarak hayatta kaldığı Gamze’nin kendisi, yörüngedeki halka habitat kümesine halatlar ile bağlı ve Dünya’ya da indirilerek kenetlenebilen eşsiz bir emlak alanı, “Beşik”e dönüştürülmüştür.
İnsanlık; kültürel izolasyon, casusluk ve sınır çatışmaları ile karakterize edilebilecek bir çeşit Soğuk Savaş sürdüren, genelde de ırki çizgilerle bölünmüş Kırmızı ve Mavi olarak iki farklı kampa ayrılmıştır.
Dünya’nın yörüngesini çevreleyen halkada bulunan bu ırklar, okyanusları canlandırmak için buz yüklü kuyruklu yıldızları Dünya’ya yönlendirerek ve kurtarılmış DNAlar baz alınarak genetik olarak üretilmiş organizmalar ile gezegeni doldurarak Dünya’yı yeniden yaşanabilir bir yere dönüştürmeye çalışırlar. Solunabilir bir atmosfer oluştuğunda ve yeterli bitki ve hayvan türleri yaşamlarını sürdürmeye başladığında yörüngedeki ırkların daha sonraları “Erkenciler” (Sooners) olarak adlandırılan bazı üyeleri anlaşmaları ihlal ederek Dünya’ya yeniden yerleşirler.
Her bir ırktan bir üyeye sahip yedi kişilik grup olan bir “Yedili”, Dünya’da görülen gizemli insanları araştırmak adına, Doktor Hu Noah tarafından bir araya getirilirler. “Yedili”, bazı insanların “Çetin Sağanak”tan derin madenlerde yaşayarak (Kazıcılar) bazılarının da okyanus çukurlarında saklanarak (Pingciler) hayatta kaldıklarını keşfederler. Bu sağ kalmış insanlar sosyal ve biyolojik olarak da evrimleşerek iki ek ırk daha oluşturmuştur. Her iki yörünge kampı da (Mavi ve Kırmızı) Dünya’ya bağlı bu ırklarla kendilerine özel ve öncelikli bir ilişki geliştirmek niyetinde olduklarından aralarında çatışma çıkar: Kazıcılar, her ne kadar Dinah’ın ailesinin soyundan da gelseler, Maviler’in kendi topraklarındaki mevcudiyetini bir saldırı fiili olarak algılarlar ve Kırmızılar ile ittifaka giderler; böylelikle Maviler’in, Ivy’nin Pingcilerin ilklerinden olan nişanlısı ile olan ilişkisinin gücüne güvenerek Pingciler ile bir ittifak arayışına girmesine sebep olurlar. Hikâye, ırklar arasında ilk temas ve iletişimin sağlandığı ama yeni yanlış anlaşılmaların gelecekte bekleyen yeni çatışmaların habercisi olduğu bir noktada sonlanır.
Not: Seveneves romanına bir giriş yaptığım bu yazıya hikâyenin tetikleyici olayı olan Ay’ın parçalanması hadisesi ve çağrışımlarını inceleyecek önümüzdeki hafta devam etmeyi planlıyorum.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017