Seveneves – 2: Tek Ay Çağı’nın Sonu
Akif Manisalı, 16 Eylül 2016Neal Stephenson’ın son kitabı Seveneves’e bir giriş yaparak başladığım yazı dizisine, hikayenin, ünlü senaryo hocası Robert McKee’nin tabiriyle, “tetikleyici olayı” (inciting incident) olan Ay’ın parçalanmasını inceleyerek devam etmeyi planlıyorum.
A+ 0.0.0
Neal Stephenson’ın son kitabı Seveneves, insanlığın felaketinin ilk adımı olan, Ay’ın sebebi belirlenemeyen bir şekilde ve bir anda parçalanması ile başlıyor. Hikayenin kurgusuna göre tanımlanamayan bir “Etken” (Agent) sebebiyle Ay, yedi farklı parçaya ayrılıyor ama birbirlerinden çok uzaklaşmayan bu parçalar Ay’ın eski merkezinin etrafında bir kaya kümesi olarak dönmeye ve Ay’ın Dünya etrafındaki eski yörüngesindeki olağan seyrini sürdürmeye devam ediyorlar. Ay’ın parçalanması Dünya’nın ve dolayısıyla insanlığın kaderini muazzam bir şekilde etkilediği için de Ay’ın parçalandığı an, “Sıfır” anı olarak yeniden adlandırılıyor ve yeni tanımlanan zaman sistemine göre A+ 0.0.0 (Ayın parçalanmasından sonra 0 yıl, 0 gün ve 0 saat) olarak belirleniyor. Kitabın ilk bölümünün adı “Tek Ay Çağı” ve bu çağın bittiği A+ 0.0.0 zamanında Ay’ın parçalanması ile Seveneves’in macerası başlıyor.
ETKEN
Hikayeye göre Ay’ın “Yedi Kız kardeşler” (Seven Sisters) olarak tabir edilen yedi parçaya bölünmesi, Ay’ın ekvatoruna yakın bir bölgede bir toz bulutunun gözlenmesinin hemen ardından gerçekleştiği gözlemlenen bir fenomen. Hikâyenin bilim adamlarının teorilerine göre büyük olasılıkla evrende dolaşan bir cisim Ay’a çarpmış, merkezine kadar ilerleyerek orada bir enerji boşalmasına sebep olarak Ay’ı parçalamış ya da merkezinden devam ederek Ay’ın öbür tarafından çıkmış ve yine Ay’ın dağılmasına sebep olmuştur. Ay’ın, Yıldız Savaşları’ndaki Ölüm Yıldızı’nın (Death Star) Alderaan gezegenini dev bir alev topu şeklinde yok etmesine benzer bir şekilde patlamaması ise “Etken”in her ne kadar Ay’ı parçalarına ayıracak kadar enerjiyi ortaya çıkarmasına rağmen onu bir alev topuna çevirecek güçte olmamasına bağlanıyor.
Bir diğer teori de “etken”in kadim zamanlarda uzaylılar tarafında Ay’ın merkezine yerleştirilmiş ve belirli şartlar bir araya geldiğinde kendi kendine patlayacak bir cihaz olduğu yönünde. Neal Stephenson bu teoriyi bir cümle ile geçip bir daha geri dönmüyor. Bundan da anlaşılacağı üzere yazar, 5000 senelik bir zaman dilimini ele aldığı uzay destanında sadece insanlara yer vermeyi tercih etmiş gözüküyor.
Seveneves hakkında bir inceleme yazısı yazan Microsoft’un kurucusu Bill Gates, eseri bilim kurgunun bilimsel doğruluğu merkeze oturtan “sert” bilim kurgu (hard science fiction) alt türüne ait olduğunu ifade ediyor. Microsoft’un merkezinin de bulunduğu Seattle’da yaşayan Neal Stephenson ile bir araya gelip sanal gerçeklik gözlükleri ile etkileyici bir şekilde izlenebilen kısa bir 360 derece video röportajı da yapan Gates, yazarın sadece ne olduğunu değil, nasıl olduğunu da bilimsel gerçeklere uygun bir şekilde açıklamasından da takdir ile bahsediyor. Bunun örneklerinden bir tanesinin de Seveneves’in kurgusundaki Uluslararası Uzay İstasyonu’nun sakini astronotların, “Etken”in ne olabileceğine dair “Başlangıç Kara Deliği” (Primordial Singularity) teorisini ortaya atmalarının olduğunu söyleyebiliriz.
BAŞLANGIÇ KARA DELİKLERİ
Başlangıç kara delikleri, büyük bir yıldızın kütle çekimsel çöküşü sonucu oluşmaktan ziyade, evrenin başlangıçtaki genişlemesi esnasında var olan maddenin aşırı yoğunluğu sebebiyle oluşmuş varsayımsal kara delikler olarak açıklanıyor. Gözlemlenebilir evrenin kütle ve enerjisinin % 27’sini teşkil eden ve henüz tanımlanamamış “Kara Madde”nin de başlangıç kara deliklerinden oluştuğu da ortaya atılan fikirlerden. Büyük Patlama Teorisi’nin (Big Bang Theory) ortaya koyduğu modele göre Büyük Patlama’nın hemen akabinde evrendeki basınç ve sıcaklık çok yüksek seviyelerdeydi ve bu şartlar altında maddenin yoğunluğundaki küçük dalgalanmalar belirli yerlerin kara delikler oluşturacak yoğunluğa ulaşmalarına sebep vermiş sayılabiliyorlar. Bazı bölgelerdeki bu yüksek yoğunluk merkezleri Büyük Patlama sonrasında evrenin genişlemesinin sonucu hızlıca dağılmış olsalar da yeterince büyük bir başlangıç kara deliği dengesini koruyup günümüze kadar varlığını sürdürebileceği varsayılıyor.
Uluslararası Uzay İstasyonu’nun astronotlarının öne sürdüğü de Ay’ı parçalayan “Etken”in, normal bir kara deliğe göre kütlesel olarak çok daha hafif ve dolayısıyla etkisi daha az olan bir başlangıç kara deliği olabileceği. Bir başka deyişle, evrenin başlangıcından beri kâinatta tespit edilemeden yol almakta olan küçücük bir başlangıç kara deliği, bir merminin bir elmanın içinden geçip gitmesi gibi Ay’ın bir tarafından girip, bütünlüğünü bozduktan sonra öbür tarafından çıkarak kadim yolculuğuna devam etmiş olabilir.
TUNGUSKA OLAYI
Hikayenin kurgusuna paralel bir teori de bir başka açıklanamayan olay olan Tunguska Vakası olarak anılan fenomen için başlangıç kara deliği teorisinin ortaya atılması olduğunu söyleyebiliriz. Tunguska Vakası, 30 Haziran 1908 tarihinin sabahında Sibirya’nın orta kesimlerindeki Podkamennaya Tunguska Irmağı yakınlarında gerçekleşen büyük bir patlama olarak tarif ediliyor. Hiroshima’ya atılan atom bombasının 1000 katı bir güç sayılan 15 megatonluk bir TNT tahribat gücüne sahip bu patlama, gerçekleştiği merkezin çevresindeki 2000 km2 alandaki ormanı tamamen dümdüz ediyor. Olası sebepleri arasında asteroit, kuyruklu yıldız ve 10 milyon ton yeraltı gazının yüzeye çıkıp alev aldığı teorisi de sayılan Tunguska Vakası’nın sebebi için ortaya atılanlardan bir başkası da Dr. Albert A. Jackson IV and Michael P. Ryan Jr. tarafından 1973 senesinde ortaya atılan, bunun Seveneves romanındaki Ay’ı parçalayan “Etken”e benzer bir başlangıç kara deliği olduğu teorisi.
Her ne kadar bu teorinin gerçek olma olasılığı, Tunguska Vakası’nın sebebi için öne sürülenler arasında az görülse de Amerikalı bilim kurgu yazarı William H. DeSmedt, 2004 senesinde yayınladığı bilim kurgu romanı Singularity ile, mikroskobik bir başlangıç kara deliğinin Tunguska Irmağı yakınlarından girerek Dünya’nın içinden geçtiği ve Tunguska Vakası’na sebep olduğu üzerine hikayesini kurgulamış durumda. Neal Stephenson’ın, kurgusunun nasılını bilimsel yollarla titizce okuyucusuna aktarmaktaki maharetine sahip gözüken DeSmedt, ABD’li ünlü teorik fizikçi ve yazar Kip Thorne’nun “Özellikle bu kadar zevkle okunan bir roman için çok olağandışı bir şekilde, kurguladığı fiziğin çok büyük bir kısmı doğru.” diyerek övdüğü romanı Singularity ile bu teoriyi tekrardan gün yüzüne çıkarmış gözüküyor.
Not: Neal Stephenson’ın son romanı Seveneves’i incelemeye çalıştığım yazı dizisine, hikâyeye göre Ay’ın parçalanmasından sonra ortaya çıkan ve insanlığın sonunu getireceği iddia edilen “Beyaz Gökyüzü” ve “Çetin Sağanak” fenomenlerini inceleyerek devam etmeyi planlıyorum.
“Seveneves – 2: Tek Ay Çağı’nın Sonu” yazısına bir yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
Anlasiliyor ki ayin patlatilmasi ile kozmik takvime gecis yapilacak , ilginc bir romana benziyor okumak lazim, bu tur romanlar gelecekte yapilmasi istenen veya yapilacak olaylara on hazirlik sagliyor , aman gunun birinde gozlerimizi parcalanmis bir ayin gokyuzunde suzuldugu bir sabaha uyanmayalim