Seveneves – 3: Dünyanın Sonu

, 23 Eylül 2016

BLUE ORIGIN

Robert Anson Heinlein, 1907 – 1988 seneleri arasında yaşamış Amerikalı bir bilim kurgu yazarı. “Bilim Kurgu Yazarlarının Dekanı” lakabıyla anılan yazar, 1975 senesinde ilk kez kendisine verilen “Bilim Kurgu Yazarları Büyük Üstadı” ünvanına da layık görülüyor. Uzun yıllar döneminin en çok satan bilim kurgu yazarı olarak başarısını devam ettiren Heinlein, Isaac Asimov ve Arthur C. Clarke ile beraber bilim kurgu yazarlarının “Büyük Üçlüsü” olarak anılıyor. 1997 senesinde gösterime giren bilim kurgu filmi Starship Troopers’ın uyarlandığı aynı adlı romanı da kaleme alan yazarın bilim kurgu edebiyatına ve onun üzerinden de popüler kültürün pek çok yansımalarına kazandırdığı, Neal Stephenson’ın da “Yenilik Kıtlığı” makalesinde Hiyeroglif olarak tabir ettiği ikonik katkısının, dikey olarak kalkıp yine kanatları üzerine dikey olarak inebilen uzay roketleri olduğunu söyleyebiliriz. Heinlein’ın geleceğin zihnini şekillendiren bu ikonik/simgesel kurgusu, insanlara bireysel olarak uzaya çıkabilme imkanını sunmayı hedef edinmiş Blue Origin şirketinin dikey olarak kalkıp inebilen roket tasarımlarına verdiği ilham ile pratikte de hayata geçtiğini tecrübe ettiğimiz Hiyeroglifler’den birine dönüşmüş durumda.

Robert Heinlein'ın danışmanlık yaptığı "Hedef Ay" (Destination Moon / 1950) filminden Heinlein'ın dikey inen roketlerinden birini gösteren bir kare

Robert Heinlein’ın danışmanlık yaptığı “Hedef Ay” (Destination Moon / 1950) filminden Heinlein’ın dikey inen roketlerinden birini gösteren bir kare

Blue Origin şirketi Amazon.com şirketinin kurucusu Jeff Bezos tarafından kurulmuş bir özel sermayeli, havacılık ve uzay sanayii imalatı ve uzay uçuşu hizmetleri şirketi. Geliştirdikleri dikey kalkıp inen roket teknolojileri sayesinde insanlara düşük maliyetlerde ve güvenlikli bir şekilde kişisel uzay yolculukları yapma imkanı sağlamayı hedefleyen ve en son uçuşunu da Haziran 2016’da başarıyla tamamlayan şirket, ilk insanlı uzay uçuşlarını 2017 senesinde gerçekleştirmeyi planlıyor. Robert A. Heinlein’ın kurgu roketlerinden ilham alan Blue Origin, günümüzün bilim kurgu yazarları arasında büyük başarılara imza atmış Neal Stephenson’ı da kuruluşundan Kasım 2006’ya kadar bünyesinde barındırmış durumda. Stephenson’ın Seveneves romanına giden kurgusal yolculuğunun ilk fikri kıvılcımları da Blue Origin şirketinde yaptığı çalışmalar sırasında atılıyor.

Alçak Dünya Yörüngesi'ndeki (Low Earth Orbit) uzay enkazının bir modeli

Alçak Dünya Yörüngesi’ndeki (Low Earth Orbit) uzay enkazının bir modeli

UZAY ENKAZI PROBLEMİ

Seveneves üzerine 2004 senesinde düşünmeye başlayan Stephenson, hikayenin çekirdeğini uzay enkazı problemi üzerine inşa ediyor. Blue Origin’de beraber çalıştıkları bazı araştırmacılar, iki uzay enkazı parçası arasında gerçekleşebilecek bir çarpışmanın çok sayıda küçük parçaya sebep olacağını ve bu şekilde başka çarpışmaların ve başka kopacak parçaların oluşması olasılığını da arttırarak dalga dalga büyüyen bir zincirleme reaksiyonun Alçak Dünya Yörüngesi’ni (Low Earth Orbit) uzay enkazı ile doldurup gelecekteki uzay keşiflerini engelleyecek bir bariyer oluşturmasından dolayı endişelerini paylaşıyorlar Stephenson ile. Uzay Yolu (Star Trek) serisi ile meşhur olan “Uzay, Son Sınır” (Space, the Final Frontier) fikri ile büyüyen Stephenson, uçsuz bucaksız bir keşif alanı olarak gördüğü uzayın yeryüzünden 150 kilometre civarı bir yükseklikte geçilemez bir duvar ile kısıtlı kalacağı fikri ile hem dehşete düştüğünü hem de büyülendiğini ifade ediyor. Kessler Sendromu olarak da bilinen bu olası problem, yazarın zihnindeki çarkların dönmesine vesile oluyor ve bu fikirden doğan kurgu 11 sene sonra 2015 yılında Seveneves romanı olarak bilim kurgu severlerin karşısına çıkıyor.

Alçak Dünya Yörüngesi (Low Earth Orbit) ve Yer Eşzamanlı Yörünge'deki (Geosynchronous Orbit) uzay enkazının kapsamlı bir modeli

Alçak Dünya Yörüngesi (Low Earth Orbit) ve Yer Eşzamanlı Yörünge’deki (Geosynchronous Orbit) uzay enkazının kapsamlı bir modeli

KESSLER SENDROMU

Kessler Sendromu (Kessler Etkisi olarak da fade ediliyor), NASA bilim insanı Donald J. Kessler tarafından 1978 senesinde ortaya atılan, Alçak Dünya Yörüngesi’ndeki cisimlerin yoğunluğunun, cisimler arasındaki bir çarpışmanın zincirleme reaksiyon ile daha fazla uzay enkazı ve böylelikle daha fazla çarpışma olasılığı doğuracak kadar fazla olduğu bir senaryo olarak tanımlanıyor. Uzaya gönderilen her uydu, her uzay sondası (space probe) ve her insanlı uzay görevi, Dünya yörüngesine yerleşmiş, uzay enkazı olarak tabir edilen kontrolsüz atık cisimlere sebep olma potansiyeli taşıyor. Zincirleme bir Kessler Sendromu’nun tetiklenmesi olasılığı da yörüngede hareket eden uydu sayısının artmasına bağlı olarak artıyor. 1 santimetreden 10 santimetreye kadar değişen bir aralıkta büyüklüğe sahip 600.000 uzay enkazı parçasının Dünya’nın yörüngesinde dönmekte olduğu tahmin ediliyor. 2014 senesi itibariyle yaklaşık 2000 adet ticari ve devletlere ait uydu Dünya’nın etrafında dönmekte ve bu uydulardan her yıl biri bu uzay enkazının doğurduğu komplikasyonlar sonucunda çalışma fonksiyonunu kaybedecek şekilde tahribe uğramakta.

BEYAZ GÖKYÜZÜ ve ÇETİN SAĞANAK

Seveneves hikayesi, bir “Etken” sebebiyle Ay’ın açıklanamaz ve aniden 7 parçaya ayrılması ile başlıyor. Neal Stephenson, Kessler Etkisi’ni Ay’ın parçalandıktan sonra eski merkezleri etrafında dönmeye ve Dünya etrafında çizdikleri eski yörünge üzerinde ilerlemeye devam eden bu parçalar üzerinde uygulayarak Dünya’nın “kıyamet”ini planlıyor. Hikayeye göre bir kaya bulutu gibi birbirleri etrafında dönen 7 parçadan ikisinin çarpışması sonucu 8 parça olan Ay parçaları, bir çığın dağdan aşağı yuvarlanırken devleşmesi ya da bir nükleer zincirleme reaksiyonun büyümesi gibi eksponansiyel/üssel bir parçalanma oranı ile birbirlerine çarpmaya ve daha küçük parçalara ayrılmaya devam ediyorlar. Bu üssel parçalanma sonucunda saatlerle ifade edilen bir zaman diliminde küçük Ay parçaları eski merkezleri etrafında genişleyen ve Dünya’dan bakıldığında Ay’ın eski yerinde asılı duran büyük bir toz bulutuna, hikayede bu fenomenin olacağını haber veren bilim insanı Dubois Harris’in ifadesiyle “Beyaz Gökyüzü”ne dönüşüyor.

Bu etkileyici manzarayı oluşturan Ay parçalarının bir kısmı yörüngede dönmeye devam ederken bir kısmı da Dünya’ya doğru ilerlemeye ve Güneş Sistemi’nin oluştuğu dönemden bu yana görülmemiş bir meteor bombardımanı şeklinde atmosfere girmeye başlıyorlar. “Beyaz Gökyüzü”nden sadece bir iki gün sonra gerçekleşen bu meteor bombardımanının şiddeti ve sıklığı o kadar güçlü ve yoğun oluyor ki gök kubbe bir alev topuna dönüyor, buzul kütleleri eriyor ve yeryüzündeki canlı cansız her şey yanıp küle dönüyor. Dubois Harris’in “Çetin Yağmur” olarak tabir ettiği bu fenomenin 5.000 ila 10.000 sene arasında bir süre devam etmesi öngörülüyor. Dünya’nın başına gelen bu “Küçük Kıyamet”ten insanlığın sağ kalması için iki seçenek var. Biri yer altında saklanmak, diğeri de Dünya’yı terkederek Uzay’da bir kurtuluş aramak. Seveneves’in hikayesi de bu noktadan itibaren insanlığın varoluş mücadelesi üzerine ilerliyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.