Eşyanın Putlaşması ve Medeniyet
Yıldız Keskin, 25 Ekim 2016Bu yazıda bahsetmek istediğim konu, günümüz itibariyle teknolojinin hizmet ettiği amaç ve aslında neye hizmet ediyor olması gerektiği. Genetik mühendisliği, robotik, yapay zekâ, bilgisayar programcılığı, internet, medya veya sosyal medya gibi nispeten yeni ve sürekli gelişmekte olan alanların yanında iş hayatının baş aktörleri şirketler, finansal sistemi oluşturan bankalar, kredi kurumları ve merkezi para birimleri gibi sistemlere sahibiz.
Bu kavramların ortak noktası, insanların zihinsel ve fiziksel çabalarıyla ortaya koymuş olduğu ve çoğunun, nispeten yakın zamanda belirmiş, diğerlerinin de köklü değişimlerden geçmiş olması. Yaklaşık son yüz yılda insanlık, kendi elleriyle tarihinin geri kalanından müthiş ölçüde bağımsız bir medeniyet inşa etmiş bulunmakta. Ancak inşa etmiş olduğumuz kurumlar ve ağların temeline hangi amaçları yerleştirmiş olduğumuzu bu acelecilikten dolayı sorgulamamış olmamız büyük bir eksiklik. Bu son yüzyıldaki hız düşkünlüğünün sonucudur ki ahlaki değerler, amaçların gerçekleştirilmesinde kullanılan araçlar ve sistemler için neredeyse hiç sorgulanmamaktadır. Küresel bir kültür devrimi yaşamakta olduğumuz ve insanlık tarihinden kopuyor olduğumuz gerçeğinin çok az insan farkındadır.
Örneğin bugün finansal sistemin temelinde bankalar gibi kredi kurumları ve merkezi para birimleri bulunmakta. Esasında paranın hizmet etmesi gereken amacın, insanların ürettiği değerlerin değiş-tokuş edilmesi ve aktarılması olduğundan bahsediyor Douglas Rushkoff son kitabında. Ancak bugün bu kurumların hizmet ettiği amaç bir değer üretmek veya bu değerlerin sirkülasyonu değil, değer üreten insanlardan değer çıkarma (value extraction) veya değer çalmadır. Her sene halka ve ülkelere krediler şeklinde dağıtılan para, faiz yolu ile fazlasıyla geri alınarak her sene kaybedenlerin ve iflas edenlerin olmasına ve orta sınıf insanın giderek zayıflamasına neden olmaktadır. Elbette bu faiz sistemi yeni değildir, ancak ekonominin temelinde insan elinin ve ilişkilerinin daha yaygın olması sebebiyle geçmişte bu sorun kendini şiddetli göstermemişken bugün, dijital teknolojilerin ekonomide önemli bir hız faktörü olması ve yapılan işlemlerin ve paranın büyük ölçüde dijitalleşmiş ve yapay zekaya bağlı olmasıyla faiz ve kredi sistemi son derece acımasızca orta sınıf insandan değer çıkarma ve bir grup insan ve kurumların devleşmesi aracına dönüşmüştür. (Bu konunun esasına başka bir yazıda değinme niyetim olduğu için şimdilik bu kadarla yetinelim).
Robotik ve yapay zekâ alanında bugün bir kırılma noktasına yaklaşmaktayız. Bu alanlarda çalışmalar ve uygulamaları ivmeli olarak artış göstermekte. Bilişim ve teknoloji alanlarında faaliyet gösteren dev şirketlerin bu alanlardaki adımları bir yana, hemen her alanda faaliyet gösteren ve geleceğe dair vizyonu olan her şirketin bu alanlara ilgisi göze çarpmakta. Ancak yapay zekanın ve otomasyonun beraberinde getirdiği, varoluşsal riskler ve sosyal sorunlar bağlamlarında kaygılar da haklı olarak aynı şekilde ivmeli olarak artış göstermekte. Bu kaygılar bütün insanlığa ve hepimizin geleceğine dair olmakla beraber ne yazık ki bu alanların baş aktörlerinin bu kaygıları umursadığı pek söylenemez. Aksine, iyi niyetli olarak lanse edilen birçok fikrin ve projenin asıl amacının aslında insanı metalaştırmak, değerini bertaraf etmek ve bugüne kadar insan odaklı olarak gelişmiş olan medeniyetin yerine insan eliyle yapılmış başka şeyleri- yeni çağın ürünü putları- yerleştirmek olduğunu görüyoruz. İnsanın değerinin gözden düşürülmeye ve doğal bir evrimleşme sürecinde modası geçmiş bir yaratık gibi kabullendirilmeye çalışıldığını müşahede ediyoruz. Çağımızda teknolojinin hayranlık verici bütün bu ilerleme bize, nev’imizle bir gurur vesilesi olmak yerine bizi bir değersizlik kompleksine ve bir düşüşe itmeye çalışıyor. Ve bu noktada yine aynı soru aklımıza geliyor; teknoloji neye hizmet ediyor?
Yine uzun süredir transhümanist çevrelerde tartışılmakta olan birçok konu da insanın metalaştırılması ve söz konusu teknoloji araçlarının putlaştırılması anlamında derin endişe verici. Genetik mühendisliğinde insan genlerinin yeniden dizaynı 20. yüzyılda uzun bir süre yüksek ölçüde etik dışı olarak kabul edilmiş olmasına karşın bugün, farklı seviyelerde açıkça tartışma alanı buluyor. İnsanı ve insan fıtratını doğrudan hedef alan, ailelerin, doğacak bebeklerinin genleri üzerinde oynanmasına izin vermesi veya genetik olarak üç ebeveynli çocukların olması gibi fikirler, birtakım insan hakları ve özgürlükler ile bağdaştırılarak kabul ettirilmeye çalışılıyor ve hukuken de bunların önünün açılması için çaba sarf ediliyor. Öyle ki bir süredir İngiltere ve Amerika’da, transhümanist fikirlerin siyasi arenada yer bulması ve en azından tartışma konusu olması için transhümanist partiler bile mevcut.
Yani insanlığın hatırında geçmişte, amacı yaşamı kolaylaştırmak, insanlığı yüceltmek ve insanları hedeflerine varmada araç olarak kullanılan diye kalmış olan teknoloji ve ürünleri, bugün araç olmaktan çıkmış ve insanı metalaştırmaya ve araçları medeniyetin merkezine oturmaya başlamış durumda. Jonathan Sacks isimli bir Yahudi din adamı, Ekim ayının başında Wall Street Journal’da yayınlanmış bir yazısında, teknolojinin putlaştırılmasıyla insanın hayatını iyileştiren değil ruhu yok eden bir araca dönüştüğünden bahsediyor. Sacks’in sözleriyle: “İnsanlar, her ne zekâ seviyesinde olursa olsun cisimleri, insanlardan daha değerli görmeye başladıkları anda mahvolmaya giden bir yola giriyorlar” ve 21. yüzyılın getirdiği bu tehlikelerin üstesinden “insan onuru ve insan hayatının kutsallığında ısrarcı olunmakla gelinebilir” şeklinde bahsediyor. Yani insanlar, kendi elleriyle yaptıkları şeylere tapmaya başladığı kendi mezarlarını kazmaya başlamış oluyorlar. Teknoloji veya daha da genel olarak insan eliyle ortaya konmuş tüm araçlar insana ve insan onuruna hizmet ediyor olmadığı zaman sadece elit bir zümreye hizmet eden araçlar haline gelen putlaştırılmış araçlara sahip olduğumuz bir distopyanın içinde buluyoruz kendimizi.
Ancak halihazırdaki amaçlarıyla kullanılan araçları kabullenmek yerine bu saydığımız araçların reforme edilebilmesi ve müspet amaçlara hizmet eden formlarının oluşturulması mümkün. Sığınaklara kapanmak ve teknolojinin olanaklarından tamamen el çekmek te çözüm olamaz; geleceğimizi de sahiplenmemiz gerekiyor. Aynı şekilde yeni nesillere de teknolojinin olanaklarından doğru şekillerde faydalanmayı öğretmek gerekiyor.
Bu şekilde araçların kötüye hizmet ettiği medeniyetin içinde bu araçları sorgulamaktan ve gerektiğinde bunlara meydan okumaktan korkmamalı ve geri durmamalıyız. Tabiri caizse bu kâğıttan imparatorluğu yıkmak ve bu örümcek ağlarını sıyırmak, yerine insan dostu bir medeniyet inşa etmek bizim elimizde. Bunu öylesine de söylemiyorum; tarihin bir dönüm noktasında olmamız ve bundan on yıl öncesine kadar bilim kurgu gibi düşündüğümüz fikirlerin bugün belli çevrelerde ciddi yankılarını, insan olma olgusunun tanımıyla oyuncak gibi oynandığını ve böyle büyük bir dönüşümden günümüzde, Mehmet Aydemir’in tabiriyle “tatil planı” gibi bahsedildiğini müşahede ediyor olmamız, neslimizin bu dönemde ne kadar büyük bir rol oynaması ve sözünü ettiğimiz araçları çağımızda temelden sorgulama görevini üstlenmemiz gerektiğini gösteriyor.
Gelecek yazılarda daha insancıl ve insan odaklı bir medeniyetin kurulmasında bu araçların rollerinden bahsetmeye çalışacağım.
“Eşyanın Putlaşması ve Medeniyet” yazısına bir yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
“Gelecek yazılarda daha insancıl ve insan odaklı bir medeniyetin kurulmasında bu araçların rollerinden bahsetmeye çalışacağım.”
Yıldız Keskin’in neler diyeceğini merakla bekliyorum. yeni yazısı ne zaman yayınlanacak acaba?