Film İncelemesi: Bicentennial Man (İki Yüzyıllık Adam)
Misafir Yazarlar, 19 Ekim 2016UZAY ÇAĞI – Daha önceki yazımızda sizlere Rus asıllı ABD vatandaşı ünlü bilim–kurgu yazarı Isaac ASİMOV’u tanıtıp eserlerinden ve aldığı ödüllerden bahsetmiştik. Isaac Asimov hakkında yazdığımız yazıya (Isaac Asimov ve Bilim-kurgu) buradan ulaşabilirsiniz. Şimdi de sizlere Asimov’un olağanüstü yapıtlarından biri olan Bicentennial Man’den biraz bahsetmek istiyoruz.
Öncelikle söz konusu filmin fragmanını paylaşarak karakterlerin gözünüzde canlandırmanızı kolaylaştırabiliriz.
Filmin fragmanı:
Yönetmenliğini Chris Columbus’un üstlendiği, yapımcılığını Michael Barnathan, Chris Columbus ve Gail Katz’ın yaptığı ve tabii ki senaristi Isaac ASİMOV’un o muhteşem hayal gücünün bir ürün olan bilim – kurgu şaheseri Bicentennial Man 1999 yılı ABD/ALMANYA ortak yapımı bir çalışmadır.
Filmde İşlenen Bazı Konular Hakkında:
- Günümüzde dahi tartışılmaya başlanmış olan ve gelecekte yoğun tartışmalara konu olacak ‘robot hakları’nın işlendiği bir film olduğunu belirtmek isteriz. Robotların toplumun bir parçası olacağı zamanları düşünürsek insanlardan kendileri için bazı haklar talep etmemeleri absürt olacaktır (bazılarınız asıl absürt olan robotların hak isteyecek olması diyebilir, demeyin). Robot hakları hakkında yazılmış bu makaleyi sizlere önerebiliriz.
- Yapay organlar filmde robotların insanlara benzemek için kullandığı araçlar olarak gösterilmekte, ancak bunun tam tersi de mümkün. Yani insanların robotlaşmak, makineleşmek için yapay organlar kullanması! Bu organların kullanılmadaki amacı robotlaşmak olmayacak tabi ki, ancak güç ve ebediyet isteyen insan kalbi bu suniliği arzulayacaktır. Matrix’deki mavi haptan aklınıza gelsin.
- Yapay zeka hakkında defalarca yazıldı ve hâlâ yazılmaya devam ediyor. Bu konu hakkındaki en büyük tartışma şüphesiz yapay zekanın insan ırkının sonu olup olmayacağı sorusudur. Bicentennial man filmi yapay zeka konusuna pozitif, yani olumlu bir bakış açısı ile bakmış. Filmde yapay zekalı robot, insanlığın sonunu getirecek zalim duygularla değil sevgi ve aşk gibi ümit duyguları ile doludur ve kendisini insanlara hizmet etmeye adamıştır.
- Bilinç kavramı insanlar için hâlâ sırlarla dolu bir konu. Bizi insan yapan ne? Biz neyiz? Robotların bilinci var mı? Gelişmiş bir bilgisayar yazılımı ile beynimiz arasında ne gibi bir fark var, veya fark var mı? Gibi sorular filmin hikayesini incelediğimizde aklımıza gelebilecek bazı kavramlar. Bu konu hakkında daha önce yazdığımız Habeas Corpus yazımızı tavsiye ederiz.
Özet:
Karakterleri canlandıran usta oyuncular; Robin Williams, Sam Nill ve Embeth Davidtz’in rol aldığı bu filmi kısaca özetleyecek olursak;
İnsanların giderek duygularını yitirmeye başladıkları, hatta tabir yerindeyse robotlaştıkları dönemde NDR – 114 modelinde bir robot icadı yapılır ve Kuzey Amerika’da üretime başlanır. Martin ailesi de evlerindeki günlük işleri yapması ve aile bireylerinin iş yükünü azaltması açısından bu robotlardan bir tanesini satın alır. Aile, her ne kadar Kargo şirketinin teslim ettiği robotla ilk karşılaşmalarında aile bireyleri biraz korksa da daha sonra duruma alışırlar, hatta öyle ki ailenin en küçük ferdi olan Amanda, robota Andrew ismini koyar. Amanda robot Andrew ile çok iyi anlaşacaktır. Ancak çok ilginçtir ki, Andrew bir android, dolayısıyla sadece makinelerden ibaret olması ve tamamen programlanmış bir robot olmasına rağmen nedense bir süre sonra öğrendikçe insanlar gibi düşünmeye, duygulanmaya, karar mekanizması oluşturmaya başlar. Aile bireylerinin özellikle de evin babası Richard’ın kendisine verdikleri her sorumluluk ona hayata dair biraz daha fazla şey öğretmektedir.
Ancak, Andrew öğrendikçe özgürlüğün ne olduğunu da kavramaya başlar, artık istediği tek şey gerçek insanlar gibi yaşamak, onlar gibi özgür olmak, kendi hayatını kurmaktır. Bunu fark eden Richard onu özgür bırakmaya karar verir. Robot Andrew artık özgürdür ancak çok uzun yıllar Martin ailesiyle yaşadığı için aynı zamanda da mutsuz ve buruktur.
Andrew kendi evini kurar, insanlar gibi bir bedene sahip olmak ister, dokunmak, hissetmek, aşık olmak istemektedir. Ve dostlarının yardımı ile de nitekim bunu başarır. Önce dokuları, sinir hücreleri sonra da insanlar gibi sindirim sisteminin oluşması, ve daha sonra da duygusal yöndeki inanılmaz değişimi… Andrew, İnsanlar gibi hissetmeye başladığı andan itibaren de Amanda’ya karşı büyük ilgi duyduğunu fark eder ve elbette bunu ona anlatacaktır…
Bicentennial Man filminde Andrew’in piyano çalmayı öğrendiği sahne:
Bicentennial Man (İki Yüzyıllık Adam) filminin sonunu anlatarak heyecanınızı bozmak istemem. Ancak belirtmek isterim ki, tam bir hayal ürünü, bilim – kurgu filmlerinden hoşlanmayanların daha gerçekçi tutumlarından dolayı oldukça sıkıcı bulacağı ancak, hayranlarının ise küçük büyük ailecek zevkle izleyecekleri bir hikaye niteliği taşımakta. Hayal gücününün sınırlarını zorlayan ve izleyenlerin “yok daha neler ” dedirtecek bir film. Özellikle bilim-kurgu ve Asimov severlere şiddetle önereceğimiz bir film.
Son Söz !
Tabi ki de, uzay çağı ekibi olarak bilim-kurgu alanının sadece kurgudan ibaret olduğuna inanmamak durumundayız. Her kurguda olduğu gibi bilim-kurgunun da altında yatan bir gerçeklik payı ve arzulanan bir ideal olduğuna inanıyoruz. Günümüz teknolojisi ile halihazırda geçmişte yazılmış, kurgulanmış birçok bilim-kurgu eserinin gerçekleştiğini gördük. Peki o halde neden bugün izlediğimiz filmlere “hadi oradan” veya “böyle şeylerin keşfine daha çoook” var gibi ifadelerle yaklaşalım? Emin olun ki günümüzde gerçek olan birçok şeye geçmişte “hadi oradan” denmiş. Gerçekleşmeyecek, olmayacak, imkansız dediğimiz birçok teknolojinin gelecekte ve hatta yakın gelecekte gerçekleştiğine hepimiz şahit olacağız! Bilim-kurgu bu yüzden var ve bu yüzden önemli!
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017