Westworld

, 20 Ekim 2016

Bilimkurgunun artık bilimkurgu olarak görülmediği, fazlaca önemsendiği bir zamandayız. Bundan otuz kırk yıl öncesinde  ciddiye alınmayan, eğlencelik işler olarak görülen bilimkurgu romanlara, filmlere artık farklı gözle bakılıyor. Yapay zeka çalışmaları, teorik fizik tartışmalarının halk katına inmesi, bilgisayar teknolojisinde ve buna bağlı yeni teknolojilerdeki büyük sıçrama insanlara her şeyin mümkün olduğu inancı aşılıyor. Evrim sürecinin evreni ve insanı getirdiği bu noktada artık daha fazla insiyatif almanın zamanı geldiği ve bunu yapabilecek durumda olduğumuz fikri zihinlere kazınıyor. DNA’nın şifresinin çözülmesi, insanın gen haritasının çıkarılması, büyük hadron çarpıştırıcısı deneyi ile ne zamandır üzerinde konuşulan parçacığın ortaya çıkarılması; tüm bunlar sıradan bir insan için tüm sırların çözüleceği ve akla gelen herşeyin yapılabileceği bir evren anlamına geliyor.

Eğer insan bilgisi sınırları aşıyorsa bu bir tür “tanrılaşma” anlamına gelebilir mi? Batı düşüncesinde ve inanç sisteminde Tanrı insanı kendi görünüşünde yaratmıştır. Antik yunan ve onu kopyalayan Roma tanrıları bütünüyle insani özellikler taşırlar. İnsanlardan farkları daha büyük ve güçlü olmalarıdır. Mısır tanrıları da gerçi insani görünümlü değillerdir ama epey insani özellik taşırlar. Yine batı dünya görüşünde insan tanrılaşmak ister. Eski romada imparatorlar öldükten sonra tanrı ilan edilirlerse günahlarının hesabını vermeyeceklerini düşünürlerdi. Yani egemen kültürün içinde tanrı olma fikrinin öyle yabana atılacak tarafı yok. Peki bu durumda bilim ve teknoloji insanları tanrılaştırıyorsa bu tanrıların hükmedecekleri kulları olması gerekmez mi? İnsanların hükmetme ihtiyaçlarını  karşılamak için kendi benzerlerini “yaratmaları” neden bir sonraki adım olmasın? Tanrı insanı kendi görünüşünde yarattıysa  insan da bu durumda aynısını yapabilir. İnsan gibi görünen, konuşan neredeyse insanlardan ayırt edilmeleri mümkün olmayan ve ne olduklarını bilmeyen bir köle ırk.

Bilimkurgunun vazgeçilmez malzemesi anroidler. Yapay zekayla donanmış bu varlıklar insanların her türlü arzusuna hizmet etmek için varlar ama bundan haberleri yok. Westworld böyle bir dünyanın hikayesi. 1973 yapımı bir Michael Crinchton klasiği.  Aradan onca yıl geçtikten sonra televizyonda devrim yapıp, sinemayı gölgede bırakan TV’nin altın çağının öncüsü HBO kanalında diziye dönüşmüş durumda. Akıl çelici ve ilgi çekici bu fikir yapay zeka, transhümanizm alanlarında TV’nin en ilginç işlerini yapan J.J Abrams ve Jonathan Nolan gibi iki büyük isim tarafından derinleştirilerek ve zamana uyarlanarak sunuluyor. Westworld bir tatil köyü ve bir çeşit eğlence parkı ama öyle bildiğiniz yerlere hiç benzemiyor. Burası eski bir vahşi batı kasabası, burada insanlar her türlü macerayı ve en uç fantezilerini yaşabilirler. Üstelik bunları yaparken hiçbir tehlikeyle karşılaşmazlar. Maceranın, sınırları zorlamanın keyfi ama bunların getirdiği tehlikelerden tamamen uzak olmak. Bu mümkün çünkü burası insandan ayırt edilemeyen robotlarla dolu bir yer. Bu robotlar yapay zekayla donanmış, insan duygularını birebir taklit eden varlıklar. Ancak bir noktada bilimkurgunun o eski sorunu ortaya çıkıyor. Robotlar itaatsizlik belirtisi gösterip, kendileri için çizilen sınırların dışına çıkmaya başlıyorlar. İnsanlar nasıl tanrılara başkaldırdıysa onlarda kendi tanrıları insanlara başkaldırıyorlar.

Evrimi merkeze alan ,insanın ve gördüğümüz her şeyin bu evrimin sonucu olduğunu söyleyen görüşe göre bundan sonraki aşama evrimin insana armağan ettiği zeka ile başka bir zeka yaratmak, insanla makineyi bütünleştirip yeni, insan üstü bir türe kapı açmak. Bu “meta insan” ölümü yenebilir, görülen ve görülmeyen bütün sınırları aşabilir. İnsanlarla konuştuğunuzda tam olarak kabullenemeseler de bu  görüşlere çok da uzak olmadıklarını görebiliyorsunuz. Algı çalışmaları bu hızla giderse  yakın bir gelecekte “posthuman” teorilerin  ana akım haline gelmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Yalnız bir sorun var. Bu fikirler biraz eşelendiğinde altının epeyce boş olması. Öyleki bu fikir yığınını buraya taşıyan öncüllerin hepsi sorunlu. En temeldeki kabul evrimin kendisi, bilimsel olmaktan çok uzak. Öyle ki evrimciler her duvara tosladıklarında görüşlerinde değişiklik yaparak ama asla temel varsayımlarını değiştirmeyerek zamanın sonsuzluğuna sığınıyorlar. Yani açacak olursak milyarlarca yıla dayanan bir süreçten bahsedip buna dayalı kurgular yapıyor ve bunu kabul etmemizi istiyorlar. Kurguları bariz bir şekilde hatalı çıkar, ve olgular tarafından desteklenmezse bazı düzeltmelerle yollarına devam etmeye çalışıyorlar. Kendi muhtemel senaryolarına göre milyar yıllık bir süreçte her şey mümkün olabilir. Böylece teorileri sınanamaz ve yanlışlanamaz hale geliyor. Ancak Karl Popper’ın dediği gibi “yanlışlanamayan teori bilimsel değildir” yani evrim bilimsel bir teori değildir. Bugün artık bir dna molekülünün bile tesadüfen oluşması için evrenin ömrünün(13.7 milyar yıl) yeterli olmadığını biliyoruz. Bu durumda evrimcilerin teorilerinde adı konulmamış bir değişiklik yaptıklarını görüyoruz. Artık evrimden bahsederken canlı, bilinçli bir kişiden söz ediyormuş gibi konuşuyorlar.  Evrimsel bilinç ve onun seçimlerinden söz ediyorlar. Çünkü evrim olsa bile bunun bilinçsiz, muhatapsız yani sahibi olmayan bir süreç olması mümkün değil. Ancak bunu açık olarak kabul etmek bir yenilgiyi kabul etmek yani herşeye gücü yeten her yer ve durumda hazır ve nazır olan bir Tanrının varlığını kabul etmek anlamına geliyor ki bu teori sahipleri için kabul edilemez bir seçenek. Bu durumda muhatap sorununu aşmak için devreye evren giriyor, evrene dilek yollamalar, karma teorileri hep bunun sonucu. Anlıyoruz ki antik tanrılar palavralarının bir şey ifade etmeyeceği bu zamanda aynı düşünceler bilim görünümlü bir makyajla sunulacak. Aslında anlamaktan henüz çok uzak olunan insan zihni hakkında bir yanılsama oluşturularak buna dayalı bir ölümsüzlük hayali satılacak. Westworld henüz bir başlangıç. Yalnız bu tür yakın gelecek hikayelerindeki tek gerçekçi yön insanın kendi yaptığı işlerin sonucunda başını belaya sokması, tarih bunun örnekleriyle dolu, muhtemelen bu yolda da benzeri olacak. İşin en kötü tarafı insanların artık gerçeği gittikçe daha az umursuyor olması. Tüm bunların sonunda dünya benzer bir eğlence parkına döner mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.