Enformasyon Toplumu
Ali Fevzi, 10 Kasım 2016Dünya değişti. Bunu suda hissediyorum. Toprakta hissediyorum. Havada kokusunu alıyorum. Bir zamanlar varolan kayboldu. Hatırlayanların hiçbiri artık yaşamıyor. (Yüzükerin Efendisi-Galadriel)
“Geleneksel Toplum” olarak nitelendirilen dönemden artık kimse kalmadı. En yaşlılarımız, “Modern Toplum” döneminde doğdu. Modern dönem ise geride bıraktığımız yüzyıla ait. Artık, post-modern dönemde, enformasyon (bilgi) toplumunun birer üyesiyiz. Değişim ve dönüşümün tarihte görülmediği kadar hızlandığı, dijitalleşmenin ve sanallığın gündelik hayatın bir parçası olduğu, seyretmeye ve seyredilmeye herşeyden daha fazla önem verilen, insanların ekranlarla kuşatıldığı, baş döndüren, yeni dönem. Bireylerin zamana ve mekâna bağlı kalmaksızın, internete erişim imkânı sunan donanımlar ve iletişim altyapası ile artık, yeni toplumun her ferdi, tarihte eşi görülmemiş bir şekilde medya, enformasyon ve bunları yöneten cihazlarla kuşatılmıştır. Sadece enformasyon teknolojilerinde istihdam edilen büyük çoğunluk değil, tüm toplum, enformasyon endüstrisinin hem müşterisi hem de tedarikçisi konumundadır. Herhangi bir işin yapılabilmesi için, en az bir adet sayısal tabanlı veri işleyen, teknolojik bir cihazın kullanılması, gereklilik haline gelmiştir. Bilgi her yerde, her cihaz buna erişebilir ve kullanabilir durumdadır.
İçinde yaşadığımız dünyanın bugünkü görüntüsünün temelinde yatan dünya görüşü ve değerler sisteminin anahatları, 16. ve 17. yüzyılda Avrupa’da aydınlanma ile başlayan ve sonrasında bütün dünyayı etkisi altına alan, evrimci ve ilerlemeci, modern, toplumsal değişim anlayışıdır. İnsanlık tarihi daima ileriye doğru bir çizgi izler ve her yenilik ile daha iyi bir geleceğe yaklaşır. Bu nedenledir ki; altın çağ geçmiş zamanlarda kaybedilmiş bir cennet değildir. Aksine, gelecekte insanlığın ulaşacağı bir dönemdir. Her yeni teknolojiyi ilerleme olarak görme ve coşku ile karşılamamızın ve teknolojiyi geliştirmeye dair atfettiğimiz önemin temelinde bu yatar.
Tüm olup biten, bir amaca yönelik mutlak bir iradenin değil, sebep sonuç döngüsünde rastgele oluşmuş bir yapıdır. İnsanın ve toplumun daha mükemmel hale gelebilmesi için “Bilgi” ve “Teknoloji” insanın çevresine, doğaya ve diğer toplumlara hükmetmeyi ve onları yeniden inşa etmesine olanak verir. Bilgi işleyen teknolojilerin bu kadar öne çıkması, insana sağladığı bu “güç” yüzündendir.
Doğayı yaşayan bir organizma, besleyen bir ana olarak değilde, makine olarak gören modern anlayış, onu hoyratça kullanmaya, üzerinde her türlü tasarrufta bulunmaya hak sahibi yaptı. Bunun için teknoloji geliştirdi ve geliştirdiği teknolojiler bizi günümüze taşıdı. Singulariten ve transhumanist düşünceler, bu ideolojinin, “insana” uygulanmak istenen yeni versiyonudur. İnsanı hücrelerden ve sistemlerden oluşan bir makine olarak görmek, bu yüzdende ona benzeyen bir robotun/yapay zekânın ya da robotlaşan bir insanın şuankinden tek farkının ölümsüz bir bedeni olacağı inancından hareketle, yeni teknolojileri geliştirme iddiasıdır.
“Geleneksel” dönemde kullanılan kazma, kürek, ok, kılıç, kalem… gibi bütün aletler, gücünü (kudret), neyi nasıl yapması gerektiğini (ilim) ve bu bilgi ve gücü nerde, ne zaman kullanacağı (irade) tamamen insana bağlıydı. “Modern” dönemde, enerji kaynaklarının bulunması ve elektrik dağıtımının imkânı ile kullandığımız aletler, güç için artık insana ihtiyaç duymaz hale geldi. Bir sonraki adım olan, “Enformasyon” toplumunda artık kullandığımız aletler akıllı. Neyi nasıl yapması gerektiği bilgisi kendi içinde yer alıyor. Kullanıcısına, insana sormuyor. Sadece nerde ve ne zaman yapması gerektiğini söylüyoruz. İradeleri yok, insanın emir komutasında çalışıyorlar. Fakat modern dönemden itibaren adım adım, kuvvet ve bilgi sahibi olan teknolojiler, yapay zekâ ile belki seçme özgürlüğüne de kavuşabilecekler. Transhumanistlerin çalışmaları bu yönde. Kullandığımız aletler onuda alacak olursa, artık alet olmaktan çıkacaktır. Çünkü insana bağımlılığı kalmayacaktır. Bu noktadan sonra, böyle bir toplum, “insan” değil “robotların” toplumu olacaktır.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017