Hayalgücü ve Ekran

, 1 Kasım 2016

Herşey hayallerde başlar. Projelerin, atılımların, kritik kararların, parlak fikirlerin, buluşların/keşiflerin ilk adımı hep bir hayaldir esasen..

Küçük bir çocuk, henüz modern dünyanın kısıtlayıcı şablon ve kalıplarıyla kafeslenmemiş hayal dünyasıyla bağlantılı olarak, dış dünyayı keşfeder ve anlamlandırır. Ve hayatı boyunca bu hayaller onun düşünce ve duygu dünyası üzerindeki etkisini hissettirir.. Bir genç, hayalleri doğrultusunda kendisine hayatta bir yol çizmeye çalışır. Olgunluk çağındaki bir insanın hayata tutunma gücü hayallerinde mayaladığı motivasyon kaynakları kadardır. Yaşlı bir insan ise hafızasındaki hatıraları hayalinde canlandırabildiği ölçüde yaşlılığın zor günlerini ve yaşadığı gurbetleri, özlemleri kendisi için katlanılabilir kılar..

“Bir insanın ayarı hayallerinin ayarı kadardır.”

“Bana hayallerini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.”

Dünyaya gelen her insanın manevî dna’sında, ruh kodunda, kalbinin şifrelerinde; yani metafizik donanımında iyiye, doğruya, güzele karşı fıtrî bir ilgi, inanç ve irtibat vardır. İç dünyasında insanı insan yapan bu olumlu referanslar kodlanmıştır. Fakat çekirdek halindeki bu mânâların sulanıp, büyütülüp birer fidan ve daha ilerisinde meyve veren ağaçlar haline getirilmesi veya ilgisizlik ve bakımsızlık nedeniyle kuruyup çürümesi tercihi insana bırakılmıştır. O insan, ya iradesini doğru yönde kullanarak, kendisinde bulunan ve potansiyel insanı hakiki insan yapan bu çok kıymetli çekirdeler için uygun zemini oluşturacak ve içindeki paha biçilemez insanî sırrın ortaya çıkmasına izin verecek veya kendi özüne, asıl varlığına ihanet ederek insanlık semâsından düşecektir..

Aslında küresel anlamda, insanlık tarihi boyunca, büyük ölçüde üzerinde konsensüse varılmış temel insanî değerler ana hatlarıyla belli gibidir. İyilik, doğruluk, güzellik etrafında örgülenmiş sevgi, saygı, cömertlik, paylaşım, çalışkanlık, üretkenlik, fedakarlık, adalet, hürriyet vb değerler. Fakat günümüzde bu değerlerin insanlık üzerinde kendisini gerektiği gibi hissettirememesi, içi boş klişeler, ruhsuz kavramlar gibi algılanmasının arkasında yatan ana etkenlerden birinin, modern insanla “mânâ” arasına konmuş engeller, çekilmiş setler olduğunu söyleyebiliriz. Mânâ’ya dokunabilmek ise ancak hayal menzilinde ve kalbin tasdikiyle/sezişiyle mümkün. Bu anlamda, kavramları zihinsel olarak bilmek veya kullanmaktan farklı birşey. Dolayısıyla ancak ölmemiş duygular ve solmamış hislerle mümkün. Mânâ’ya dokunmak aslında, kişinin iç dünyasında bizzat tecrübe edip, o kavramın hakikatine inanması, izân şeklinde kalben tasdik edip,taraftar olması demek.

Bu açıdan modern insanın evrensel insanî değerler tarafından gerektiği gibi yönlendirilememesini, bu değerlerin onun davranışlarına yansımamasını, davranışlarına yön veren sarsılmaz referans ve parametreler olamamasını, onlara gerektiği gibi/ölçüde inanmamasında (veya inanamamasında) aramak gerek. Bu inanç zaafını ise onun dumura uğramış duygularında, ölgünleşmiş his dünyasında aramak yerinde olur. İşte bu (kalbî irtibat, sevgi, iyiliğe olan inanç, ümit, paylaşım vb) insanî mânâların solmasındaki temel nedenlerden biri modern insanın elinden hayalgücünün (dolayısıyla rüyalarının, ona ufuk ve vizyon kazandıracak motivasyonlarının, anlam haritasının ve ruhun hareket alanının) alınması/çalınması. Bu durumun baş aktörlerinden biri veya birincisi ise dijital dünya ve teknoloji. Daha spesifik olarak ise her çeşidiyle ekran. Bilgisayar oyunlarından, çizgi filmlere, akıllı telefon uygulamalarından, reklamlara, dizilere.. dörtbir yandan henüz çok küçük yaşlardan itibaren zihinsel olarak kuşatılmış modern birey malesef bu hipnoz halinden fırsat bulup kendi donanımındaki çekirdeklerle ilgilenmeye, onları büyütmeye ve dolayısıyla insan olmanın lezzetini tatmaya fırsat bulamıyor. İnsanı insan yapan, ona sınırsız ufuklar açan, (herhangi birşeye veya değere) inanabilme kabiliyetiyle de çok sıkı irtibatı olan, eşsiz hayalgücü sermayesi de böylece heba olup gidiyor.. Yani hayalgücü (insanı kanatlandırabilecek hayalin gücü) eskisi kadar güçlü değil malesef artık.

Diğer taraftan, bencillik ve tüketim kısırdöngüsüne sıkışmış bireylerin
içine hapsoldukları zihinsel hücreden kurtulup kalp ve ruhun geniş ve aydınlık dünyasına açılabilmelerinin yolu da, içimizdeki iyiliği temsil eden çocuksu masumiyet ve iyimserliğe tekrar dokunabilmenin yolu da yine (ifsada uğramamış, fıtrî ve çocuksu) hayalgücünden geçiyor. Bu nedenle aslında hayalgücüne (muhayyile kuvvemizin dumura uğrayıp ölmemesine) hava gibi, su gibi ihtiyacımız var.

Suretin ve niceliğin egemenliğinin yaşandığı, mânâ’nın ve niteliğin hergün biraz daha geri planda kaldığı, ve hergün sayısız mecradan üzerimize sayısız dezenformasyon ve mizenformasyonun boca edildiği
günümüzün dünyası bir yönüyle “şüphe ve tereddüt çağı”na dönüşmüş durumda.. İnsanların hakikat arayışını sekteye uğratıp, inandığı değerleri törpüleyen bu negatif durumdan korunmanın yolu da aslında yine hayalgücünün aktif kullanımı ve hayaldünyasının saflığına/temizliğine sığınmada. (belki klişe olacak fakat bu noktada, ekran yerine kitap okumanın hayalgücünü ve diğer zihinsel fonksiyonları canlı tutması üzerinde durulabilir.)

Tabi ki teknolojiye topyekün cephe almak, onu kategorik olarak reddetmek anlamsız olduğu kadar gerçekçi de değil. Fakat teknolojinin, insanı insan yapan değerleri dumura uğratmadan, tam aksine onların gelişimini destekleyecek bir düzlemde kullanımı için insanlık şayet insanlığını kaybetmek istemiyorsa kafa yormak zorunda. İster teknoloji felsefesi, ister modern etik, ister iletişim, ister sosyo-psikoloji açısından olsun, üzerinde yoğunlaşılması ve çözüm üretilmeye çalışılması gereken şu an için en temel problem bu gibi gözüküyor. Aksi takdirde her geçen gün bizi biraz daha içine çeken ve kuşatan dijital dünya (transhümanist ve singulariteryen yaklaşımların insanlar üzerindeki etkilerinde de gözlemleyebildiğimiz gibi) insan olmanın özüyle aramıza örmekte olduğu aşılmaz duvarları yakın gelecekte tamamlama yolunda.

Tablo korkutucu ama karamsar ve kötümser olmak yerine ümitli ve gayretli olmak da yine insan olmanın gereği.

“Hayal edebiliyorsan, sen insansın”

“Hayalgücü ve Ekran” yazısına bir yanıt var

  1. Salim Düzgün demiş ki: ( 9 Kasım, 2016, 0:11)

    Allah razı olsun, bir gerçeği tekrar hatırlamamıza yardım etmiş oldunuz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.