Obama Teknoloji Dünyasına girer mi? – 2
Bedirhan Sonakın, 2 Kasım 2016“Şu an yaşamak için en muazzam zaman”
(Now is the greatest time to be alive)
ABD’de birkaç ay içerisinde koltuğunu devredecek olan Başkan Barack Obama, dünyaca ünlü teknoloji dergisi Wired için misafir editörlük yaptığı sayının editöryal yazısında bu başlığı kullandı. Wired dergisinin Son Sınırlar temalı Ekim 2016 sayısının misafir editörlüğünü yapan Obama, bu yazıda bu kadar yoğun bir gündemi olduğu halde, misafir editörlüğü neden kabul ettiğini anlatırken, içinde yaşadığımız bu zamanı neden en muazzam zaman dilimi olarak da gördüğünü detaylı bir biçimde ortaya koydu. Dergide editöryal yazı yanında, Obama’nın Wired dergisi editörü Scott Dadich ve MIT Media Lab yöneticisi Joi Ito ile beraber bir mülakatı da yayınlandı.
Obama, editöryal yazının başında özellikle Wired dergisinden gelen teklifi ve bunu neden kabul ettiğini anlatırken, kendisini tüm gün boyunca meşgul edecek bir işi olmasına rağmen, gezegenler arası seyahat ya da yapay zekâ konusundaki bir sohbete dalmayı, bu konuları her zaman çok sevdiğini söyleyerek ortaya koyuyor. İlk verdiği örnek de geçtiğimiz yıl vizyonda olan Marslı filminden geliyor. Amerikalıların bir şeyler başardığı filmleri her zaman sevdiğin, ama bu filmde özellikle hem bilim hem de insanların birbirlerine olan güvenleri ve inançları ile bir problemin üstesinden gelişlerini çok önemli bulduğunun altını çiziyor. Seyredenlerin hatırlayacağı gibi Marslı filmindeki temel vurgu, insanoğlunun bilim ve zekasını, hayatta kalma içgüdüsüyle birleştirip en zor şartlarda bile sorunların üstesinden gelmesiydi. Filmin genelindeki olumlu hava, tüm antagonist karakter özelliklerinin çevreye yüklenişinden ve insanların ortak çabasıyla sorun ne kadar büyük olsa da üstesinden gelebilmelerinden kaynaklanıyordu.
Obama aynı minvalde Uzay Yolu serisini de çok sevdiğini hem giriş yazısında hem de Dadich ve Ito ile yaptığı sohbette anlatıyor. Bu serideki, insan merkezli, tüm insanların ortaklaşa çalışıp daha iyi bir gelecek kurma çabalarına olan vurgunun, kendi dünya görüşünün inşasında önemli bir yer tuttuğunu belirtiyor. Bunu da şu sözlerle ortaya koyuyor:
“İnandığım bir şey de şu: Karşılaşacağımız zorlukların üstesinden gelmek için, her zaman olduğundan daha donanımlıyız. Bunun haberlerde ve sosyal medyada gördüğümüz ve duyduğumuz kakofoni içerisinde kulağa oldukça sıra dışı geleceğinin farkındayım. Ama ülkemizin nasıl mahvolduğu ya da dünyanın nasıl parçalandığı konusunda üst perdeden iddia bombardımanı ile bir daha karşılaştığınızda, çıkarcıları ve korku tüccarlarını silip atın. Çünkü gerçek şu ki, insanlık tarihinde yaşamak istediğiniz bir çağ olsa o bu çağ olurdu. Burada Amerika’da ve bugün.”
Bu yazıda söylediğim gibi Obama’nın gelecekte teknoloji dünyasında bir fonksiyonu olup olmayacağı konusunda bazı spekülasyonlar yapacağım. Ancak şunu da unutmamak gerekiyor ki, Obama bir politikacı, bu nedenle her konuşmasında ister istemez hem ABD vurgusu hem de kendi döneminde yapılanlara vurgu olacaktır. Obama’nın bu vurgularında temel olarak işlediği tez, ki bu Sınırlar Konferansı açılış konuşmasında da görülebilir, Obama’nın Amerikan Rüyası olarak adlandırılan kavramın geleceğini bilim ve teknoloji konusundaki liderlikte görmesi. Obama Sınırlar Konferansı’ndaki açılış konuşmasında da innovasyonun Amerikalıların DNA’sında olduğunu ve Amerika’nın bu yolla en büyük ulus olmaya devam edeceğini de söylemişti. Wired dergisindeki yazıda Obama aynı ulus vurgusu ile yapıyordu:
“…Eğer bunları yaparsak ümit ederim ki, yarının Amerikalıları geçmişe dönüp bizim yaptıklarımıza bakabilirler – tedavi ettiğimiz hastalıklara, çözdüğümüz sosyal problemlere ve onlar için koruduğumuz gezegene- ve bunları gördükleri zaman, açıkça görecekler ki kendi zamanları yaşamak için en iyi zaman. Ve kitabımızdan bir sayfa alıp, Amerika hikayesinin bir sonraki muazzam bölümünü yazacaklar…”
Obama iyi ve kazanan bir politikacı. Halen ülke içerisindeki reytingleri çok üst seviyelerde seyrediyor. Açıkça şu denilebilir ki, eleştirilebilecek birçok konunun çıkacağı 8 yılın ardından bile muhtemelen Clinton’dan ya da Trump’tan daha heyecan verici bir başkan adaylığı olurdu. İlginçtir ardından gelen başkan adaylarının bu sönük halleri, Obama’nın parıltısının daha da artmasını sağlayan bir etken haline geldi. Obama’nın bu parıldayan halini yazının sonunda değinmek üzere bir kenara koyalım ve Obama’nın teknoloji ile ilgili görüşlerini aktarmaya devam edelim.
Obama birçok konuda bizim teknoloji dünyasında gördüğümüz, çarpıcı sunumları yapan kişilerden daha ayağı yere basan görüşlere sahip. Kanıt temelli yaklaşımı ve elde olanı değerlendirme biçimi belki de hukuk geçmişi oluşundan kaynaklanan kuvvetli bir argümantasyon geleneğinin sonucu.
Her-An olarak özellikle yaptığımız yurt dışı röportajlarında sorduğumuz çok spesifik bir soru vardı, ancak bu soruya net bir cevap hiç alamamıştık. Wired dergisinde, Dadich ve Ito ile olan röportajda Obama’nın bu konu hakkında görüş bildirmesi oldukça önemliydi. Bizim temel sorumuz, teknoloji bu kadar hızlı gelişirken ve yaygınlaşırken, yapay zekâ alanında, Batı Dünyası’nın günümüzde savunduğu! etik değerleri, en kibar tabirle o derecede savunmayan ülkelerde olabilecek bir gelişmenin, dünya için bir tehdit olup olmayacağıydı.
Öncelikle Obama’nın hemen konuşmasının gayet makul bir biçimde yapay zekâ kavramını, Genel Yapay Zeka(AGI) ve Özelleşmiş Yapay Zeka olarak ikiye ayırdığını görmek çarpıcıydı. Obama AGI’yi anlatırken Matrix’ten örnek vererek, teknoloji danışmanlarından aldığı bilgiler doğrultusunda böyle bir gelişmenin çok da yakın olmadığını belirtiyor. Bunun yanında bu konu üzerine düşünmenin ve olasılıkları tartışmanın da geliştirilen özelleşmiş yapay zekâ sistemlerini seçme ve irade özgürlüğü açılarından değerlendirmek için önemli olduğunun altını çiziyor. Diğer yandan Obama, özelleşmiş yapay zekâ sistemlerinin, çok uzun zamandır zaten hayatımızın bir parçası olduğunu ve bunları ulaşımdan tıbba kadar bir çok alanda kullandığımızı söylüyor.
Obama bu alanda daha spesifik konulara da değiniyor, örneğin sürücüsüz arabaların bir kaza durumunda, taşıdığı insanları mı, yoksa sokakta olanları mı öncelikle korumaya çalışacağını sorgulayan tramvay problemini (car trolley problem) örnek vererek, geliştirilecek bu gibi sistemlere seçim yaparken kullanmaları için hangi değerlerin aktarılacağını belirlemenin önemini belirtiyor.
Ancak Obama’nın AGI konusundaki sakin yaklaşımının, bizim sorumuzu da içine alan ve belki de siber güvenlik diye adlandırabileceğimiz tarafta oldukça netleştiğini ve keskinleştiğini görülüyor. Tabi bir devletin başkanı olma pozisyonunun ve devletin bir parçası olmanın da bunda büyük bir payı var. Obama özellikle kendi kendine öğrenen sistemlerden bahsederken, iki temel örnekten bahsediyor.
İlk örnekte, Go gibi varyasyonları olan bir oyunu oynayabilen bir sistemin, New York Borsası’na kar maksimizasyonu hedefleyen bir algoritmayla girmesinin birilerine çok para kazandırırken, diğer yandan hem borsayı çökertebileceğini hem de finansal piyasalara olan güveni sarsacağını belirtiyor. İkinci örnekte ise, bu tarz kendi kendine öğrenen bir sistemin nükleer kodlara ulaşıp, sürekli kendini geliştirip füze uçurmayı öğrenmesi konusunu ortaya koyuyor.
Elon Musk ve Nick Bostrom atfıyla sorulan bu soruya yukarıdaki örnekleri veren Obama, bu alandaki kaygısının makinaların dünyaya hâkim olmasından daha çok, devlet dışı ya da düşman aktörlerin sistemlere girme potansiyeli olduğunu belirtiyor. MIT Media Lab yöneticisi Joi Ito da bu konuya, AGI’nin gelişmesi için daha bir iki düzine çığır açıcı gelişme olması gerektiğini ve bunun gözlemlenebileceğini belirterek açıklık getiriyor.
Diğer yandan bu gelişmeler konusunda devleti koruyan bir yaklaşıma sahip olan Obama, bürokrasiyi elemine etmeye çalışan Larry Page büyük girişimcilerden kinayeli bir biçimde söz ediyor. Ancak burada Obama devleti daha proaktif olmaya davet ediyor, Uzay Program’ına ayrılan payın o dönemki yıllık gelirin %0,5’i olduğunu söyleyerek, bunun günümüz rakamlarıyla 80 Milyar Dolar’a denk geldiğini ama şu anda bu alana 1 Milyar Dolar bile yatırılmadığını belirtiyor.
Burada Obama’nın devlete biçtiği rol, devletin farklılıkları bu gibi araştırmalara yansıtabilecek tek enstrüman olması vurgusuyla, söz sahibi olabilmek için devletin de finansman konusunda bu araştırmalara destek olan bir hale dönüşmesi.
“…eğer farklılıklara sahip bir toplumun değerlerinin bu çığır açıcı teknolojilerde temsil edilmesini istiyorsak, devlet bunun fonlanmasının bir parçası olmalıdır. Eğer devlet bu fonlamanın bir parçası olmazsa…bu teknolojilere eklemlenecek olan değerler potansiyel olarak kaybolabilir ya da en azından yeterince tartışılmayabilir.”
Obama bu röportajda tüm bunlar perspektifinden gelecekteki işlere, oluşabilecek eşitsizlik durumlarına, siber güvenlik konularına da daha detaylı değiniyor. Eminim bu röportajdaki birçok görüşe gelecekteki yazılarımızda da atıf yapacağız.
Her-An olarak bizim açımızdan değindiği bir önemli nokta da röportajda geçen Singularity kavramı:
“…bir çok insan şu anda singularity konusunda endişelenerek çok zaman harcıyor – şundan endişeleniyorlar ‘Yani, makineler işimi benden alacaklar mı?’”
Yapay zeka ve makineleşmenin ekonomik etkilerinin ve özellikle iş dünyasına olan etkilerinin tartışıldığı bir noktada bu terimin geçtiğini belirtmemiz gerekiyor. Ama buna rağmen, bu kullanım Singularity kavramının, belki Obama’nın gözünden değil ama, kitlelerin gözünden ne şekilde görüldüğünü ve kitlelerin Singularity algısını bize gösterebilir. Bunu da bir not olarak bu yazıya koymanın önemli olduğunu düşünüyoruz.
Yukarıda Obama’nın yapay zekâ konusundaki görüşlerinin sadece bir kısmına yer verdik, farklı konularda da benzer detaylı görüşlerine hem röportajlarında hem de konuşmalarında ulaşmak mümkün. Bunun yanında Wired dergisi Obama’nın kendisini etkileyen kitaplardan oluşturduğu ve hesaplara göre toplam 89 saat sürecek olan bir okuma listesini de yayınladı. Yuvel Noah Harari’nin bu listede olduğunu söylemek gerekiyor.
Peki Obama bu dünyada ne yapabilir?
Obama’nın Başkanlığı döneminde dünya mobil teknolojilerin gelişimine şahit oldu, yatırımcılar Tek Boynuzlu At (Unicorn) hayaliyle yeni teknolojilere yatırım yapmayı sürdürüyorlar. Devletler ve uluslararası birlikler farklı yaklaşımlarla teknoloji ve bilim alanında söz sahibi olmaya çalışıyor. Uzay çalışmaları ve özellikle Mars kolonizasyonu ile ilgili konular ve tabi ki yapay zekâ konusu henüz daha uzak gelecekte gerçekleşecek gibi görünse de popüler kültür eserleri sayesinde insanların gündeminde oldukça büyük bir yer kaplıyor. Yani Obama, Başkanlık sonrası sahneye, teknoloji ve bilim alanında önemli aşamaların kaydedildiği bir dönemde Başkanlık görevini yapmış olarak çıkacak. Özellikle son 4 sene içinde verdiği röportajlarda görülüyor ki, Obama, bilimsel ve teknolojik gelişmeleri yakından takip eden ve bu alanlarda kendi entelektüel çalışmasını yapan bir yana da sahip. İlk yazıda belirttiğimiz ilişkiler ve yapılan açıklamalar göz önüne alınırsa, bu dünyanın Obama’ya çok uzak olmadığı söylenebilir.
Öncelikle daha basit işlerde yer alabilir. Yani milyar dolarlar seviyesinde bazı yatırım fonlarının başında olabilir. Bir vakıf kurup, eğitim ve gelecek konularında seminerler verip, çeşitli amaçlarla destek fonları oluşturabilir. Ancak bu tarz işleri zaten birçok kişi yapıyor ve bunlar sınırlı etkileri olan işler, Obama yine de bunlarda yer alacaktır. Bunun yanında, devlet ve özel sektör arasında bir denge sağlayacak, Google ya da Singularity Üniversitesi gibi kurumların yapamadığı, teknolojik gelişmeleri destekleyen kitleyi daha donanımlı kılacak, sözcüvari bir rol de Obama için mümkün olabilir.
Obama’nın görece genç yaşı, entelektüel birikimi ve kişisel sempatisinin kullanışlılığını göz önüne almak gerekiyor. Sıkıcı olmayan, zaman zaman esprili ancak genelde ciddi olan tavrı insanları oldukça etkiliyor. Daha da önemlisi Obama bir kazanan. 2002 sonrası çevre konusunda, özellikle de küresel ısınma konusunda çalışan Al Gore’un etkisinin sınırlı olmasının bir nedeni de Al Gore’un başkanlık yarışını kaybetmiş olmasıydı. Başkanlığı kaybetmek aynı zamanda gündemdeki yerini ve önemini de kaybetmek anlamına geliyor.
Obama hem gündemdeki diğer aktörlerin sönüklüğü hem kişisel kalitesi hem de alana ilgisinden ötürü, teknoloji ve bilim alanında lider bir kişilik olmak için birçok imkana sahip. Daha da önemlisi Singularity ve Transhümanizm tarafında yer alan ve bilim dünyasında bile şüpheyle bakılan “şahin” kesimin herkesi kucaklayamayacağı çok açık. Bilimsel gelişmenin vaat ettiklerine angaje olabilecek ancak kendi insanlığından bir anda vazgeçemeyecek sayıca daha büyük bir kitlenin konsolide olabilmesi için de bir akım/hareket ya da liderlik gerekiyor. Bu ne Singularity tarafından ne de Ateizm tarafından gelebilecek bir liderlik olmayacak. Daha geniş kitleleri etkisi altına alacak bir teknolojik hareketin olacağını ve bunun altyapısının şimdiden kurulduğunu düşünenlerdenim. Obama’nın günümüz şartlarında böyle bir hareket için oldukça kuvvetli bir lider adayı olduğunu düşünüyorum. Mesela Obama’yı başkanlık sonrasında da farklı teknoloji konferanslarının açılış konuşmalarında ya da ev sahipliği rolünde görebiliriz. Ancak tabi ki bu bir spekülasyon, Obama tüm bunları bir kenara bırakıp, bir basketbol takımının sahibi de olabilir. Neler olacağını önümüzdeki dönemde daha net göreceğiz.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017