Seveneves – 9: DARPA

, 4 Kasım 2016

Seveneves bilim kurgu romanının piyasaya sunulmasından yaklaşık bir ay sonra, Haziran 2015’te gerçekleşen bir röportajda Steve Paulson, yazar Neal Stephenson’a şu soruyu yöneltiyor:

“Eğer 5000 sene daha hayatta kalmayı başarabilirsek, sizce insanlar esasları itibarıyla bu gelecekte farklı olacaklar mı?”

Neal Stephenson’ın cevabı:

“Kitabımın varsayımı bizim esas itibarıyla farklı olmayı tercih edeceğimiz yönünde. Ama nasıl olacağı yönünde bir oy birliği yok, bu da çok tipik insani bir durum aslında. Dolayısıyla esasları itibarıyla, ama birbirlerinden de başka şekillerde, farklı insanlar var. İnsanların yaptığı bu tercihler genetik mühendisliği yoluyla hayata geçiriliyor.”

Romanı incelemeye genetik mühendisliği penceresinden devam etmeye başladığım yazıyı okuma fırsatı bulan okuyucularımız, hikayenin kurgusunda insanlığın hayatta kalan son üyelerinin bu kritik tercihleri yaptıklarını ve hikaye 5000 sene sonrasına atladığında bu tercihlerin birbirinden çok farklı yedi ayrı ırk olarak okuyucunun karşısına çıktığını hatırlayacaklardır. Stephenson’ın kutsal metinlere öykünerek “Yedi Havva” (Seveneves) tabirini kullandığı, insanlığın üzerlerinden tekrardan çoğaldığı bu yedi karakter, genel anlamda kendileri için önemli saydıkları ya da kendi soylarında karakteristik olarak devam etmesini istedikleri “özellikler”in gelecek nesillerine aktarılmasını tercih ediyorlar. Örneklendirmek gerekirse hikayeye göre Havva Dinah’nın ırkı Dinan’lar  karakteristik olarak doğal bir lider ve cesur olurken, Havva Tekla’nın ırkı Teklan’lar sağlam bir askeri disipline, fiziksel güç ve etkileyici bir kalıba sahip olarak nesiller boyunca devam ediyor.

Hikayenin temel antagonistlerinden biri olan Havva Aïda ise kendisine düşman olarak gördüğü diğer havvalara karşı neslini hazırlamak için temel bir özelliğe yoğunlaşmaktan ziyade diğer soyların avantajlarını bertaraf etmek amaçlı özellikleri nesline aktarmayı tercih ediyor. Böylelikle Ivyn’ların zekasıyla boy ölçüşebilecek Jinn’ler, Dinan’lı liderlerlerin karşısına çıkabilecek Aretaic aristokratlar ve Teklan’ların fiziksel üstünlüklerini alt edebilecek Neoander’ler gibi Aïdan ırkının alt sınıfları karşımıza çıkıyor.

Romanın üçüncü bölümünün önemli bir karakteri ve Aïdan bir Neoander olan Langobard’ın bir gorili hatırlatan uzun kollarıyla (aslında daha çok X-Men çizgiroman serisindeki Beast karakterini çağrıştırıyor) ve egzersiz yapmasına gerek kalmadan formunu koruyan insanüstü fiziki yapısı, içgüdüsel ve entellektüel olarak savaş için biçilmiş bir kaftan olan zihin yapısı ile günümüzde genetik mühendisliği üzerinden “süper asker” geliştirmek için milyonlarca dolar harcayan DARPA’nın geleceğin savaşları için geliştirdikleri “yeni nesil” askerleri çağrıştırıyor.

DARPA

Açılımı Defansif İleri Araştırma Projeleri Ajansı (Defense Advanced Research Projects Agency) olan DARPA, 1958 yılında başkan Eisenhower’ın hükümeti döneminde kurulmuş bir devlet ajansı. Rusya’nın bir sene önce Sputnik 1 uydusunu başarılı bir şekilde yörüngeye fırlatmasıyla “Uzay Yarışı”nda Amerika Birleşik Devletleri karşısında üstünlüğü ele geçirmesinin bir karşılığı olarak ortaya çıkan ajans, mevcut askeri ihtiyaçların ötesine geçme amacıyla teknoloji ve bilimin sınırlarını genişletecek araştırma ve geliştirme çalışmaları formüle etmek ve hayata geçirme ana hedefiyle kuruluyor. Esasında temel görevi Amerikan ordusunun teknolojik imkanlarının olası düşmanlarına göre daha üstün seviyede olmasını sağlamak olan DARPA, 2 milyar dolarlık bütçesi ile Amerikan Savuma Bakanlığı’na bağlı olarak görev yapmakta. Artık gündelik hayata da malolmuş GPS, Internet, Apple ürünlerindeki SIRI yapay asistan programı gibi pek çok yeniliğin arkasında olan DARPA, yakın yıllarda Boston Dynamics mühendislik ve robotik şirketine yatırım yaparak askeri amaçlı geliştirdiği BigDog, Petman ve Atlas robotları ile, daha prototip aşamasında olsalar bile, sıkça kendisinden söz ettirir hale gelmiş durumda.

Kurulduğu 1958 senesinden beri yıllarca araştırmalarını kapsamlı silah sistemleri üzerine odaklayan DARPA, 1990lar itibariyle, kara, hava ve deniz birliklerinde görev yapan askerleri daha iyi savaş makinelerine dönüştürmeyi de yeni bir odak olarak programına sokmuş durumda.  Sovyet sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin yıkılması ile kapsamlı biyolojik silah programları geliştirdiklerinin ortaya çıkması, DARPA’nın kadrosuna biyologları da dahil ederek askerlerini geliştirme programlarının hızlanmasına sebep oluyor. Yeni bilim insanları ile genişleyen kadroları ve programına eklenen yeni hedefleri ile DARPA, askerlerine içeriden dışarıya doğru bir değişim ve gelişim sağlayacak “Süper Asker” programlarının, sınırları zorlayarak geliştirildiği bir ajans haline geliyor.

SAVUNMA BİLİMLERİ OFİSİ

1999 senesinde DARPA’nın yedi program ofisinden biri olarak kurulan Savunma Bilimleri Ofisi (Defense Sciences Office / DSO), bilim ve mühendislik araştırma topluluklarının geniş bir yelpazesinde geliştirilen en gelecek vadeden teknolojileri takip edip onları çarpıcı askeri yeniliklere dönüştürmekte. Kuruluşunda DSO’nun başına getirilen biyolog ve yatırımcı Michael Goldblatt, savunma bilimlerinin, bir sonraki “sınırın” (frontier) içimizde olduğunu gösterebileceğine inandığını ifade ediyor. NASA’nın meşhur uzay programları ile “Son Sınır, Uzay” sloganı ile büyüyen bir nesle mensup olduğu düşünüldüğünde, Goldblatt’ın merceği gökyüzünden alıp insanın doğasına döndürmeye çalışması, DARPA’nın askeri amaçlı bir transhümanist ajanda hedefinde ne kadar ciddi olduğunun bir göstergesi olarak okunabilir.

Görevinin başına geldikten birkaç hafta sonra program yöneticilerine, hiçbir fiziksel, fizyolojik ya da zihinsel limiti olmayan askerlerin, geleceğin operasyonel üstünlüğünde anahtar rol oynayacağını ifade eden Goldblatt’ın başkanlığındaki Savunma Bilimleri Ofisi, günlerce uyumadan yaşayabilen, olimpik atletler kadar hızlı koşabilen, vücudundaki yağları ihtiyaç halinde besin olarak kullanabilen ve hatta kopan uzuvlarını yeniden büyütebilen “Süper Askerler” geliştirme çalışmalarına, çevresini kaplayan kalın sır perdesine rağmen hızla devam ediyor gibi gözüküyor.

Not: Okuduğunuz bölümünde DARPA’yı tanıtan bir giriş yaptığım Seveneves incelemesine, ajansın mevcut projelerinden halka açıklanan genetik mühendislik araştırmalarını inceleyerek önümüzdeki yazıda devam etmeye ve  “Süper Asker” programına daha fazla ışık tutmaya çalışacağım.

“Seveneves – 9: DARPA” yazısına 2 yanıt var

  1. soundbug demiş ki: ( 4 Kasım, 2016, 16:14)

    korkutucu.. Allah’ın eşref-i mahlukat olarak yarattığı, kerîm oluşuyla melekleri geride bırakabilecek manevî potansiyeldeki insan ırkını mutantlığa kaydıracak tarihî makas değişiklikleri mi planlanıyor birileri tarafından acaba diye düşünmeden edemiyor insan.

    Akif beyin bu yazısıyla bağlantılı olarak bu yazılara da bakılabilir

    http://her-an.org/2015/11/tarihi-kazilarda-singularity-izi/ (gog-magog)

    oğuz aksakalın transhümanizme giriş serisinde (3., 4. ve 5. yazılarda) bahsettiği “marvel comics”

  2. berk demiş ki: ( 4 Kasım, 2016, 14:51)

    Akif Manisalı’yı tebrik ediyorum. Çok farklı bir hava getirdi siteye… Her hafta bir yenilik taşıyor bizlere…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.