Seveneves – 13: Bir Dünya Kurmak
Akif Manisalı, 2 Aralık 2016DİSTOPYAN BİLİM KURGU SİNEMASI
Seveneves romanının yazarı Neal Stephenson, distopik gelecek kurgularının bilim kurgu üzerindeki etkisinin muazzamlığını farkettiği anlardan bir tanesi olarak, film izlemek istediği bir gün Apple TV’nin bilim kurgu filmleri bölümüne geldiğinde “Distopyan Gelecekler” alt başlığı ile karşılaşmasını örnek gösteriyor. Geçmişte akademik çalışmalar ve sayılı edebi eserde hakkıyla temsil edilen bu fikirlerin, günümüzde bilim kurgu sinemasına bir “alt tür” (subgenre) olacak kadar hatırı sayılır bir ağırlığa kavuşması karşısında üzülen yazar, her ne kadar distopik geleceklerde geçen bilim kurgu edebiyatının gelişmesinde Snow Crash gibi kendi eserlerinin de katkısı olduğunu itiraf etse de son dönem bilim kurgu edebiyatı söz konusu olduğunda bir ses ve yorum çeşitliliğinin hakim olduğunu ve karamsar gelecekler üzerine inşaa edilen eserlerin ağırlığının azaldığını ifade ediyor. Televizyon, sinema ve video oyunlarında ise meselenin farklı olduğunu hatırlatan Stephenson, bu sektörlerden yetkililerle konuştuğunda sürekli Blade Runner filminin atmosfer ve görsel dilinin etkileyiciliğine atıfta bulunulmasını, bu sektörleri sarmış ve içinden yakın zamanda çıkılacak gibi durmayan bir distopyan akım etkisine delil olarak sunuyor:
“İnsanlar Blade Runner’ın bir film için olabilecek en havalı görsellere sahip olduğu fikrinde takılı kalmış durumdalar. Gerçekten de çok harika bir film, ama yeni fikirlerin ve sinematografi arketiplerinin karar mekanizmalarına ulaşması biraz zaman alıyor maalesef.”
Bilim kurgu sinemasındaki bu akımın başlamasından sorumlu bir başka örnek olarak da, yine başarılı yönetmen Ridley Scott’ın yönetmenliğinden çıkan klasik bilim kurgu filmi Alien’ı (Yaratık) gösteren Stephenson, kâr etmek dışında bir hedefi olmayan sinsi bir şirket için çalışan mavi yakalı karakterlerin dökülmekte olan bir gemide geçen macerasını konu alan filmin, Uzay Yolu (Star Trek) gibi öncesinde gelen bilim kurgu eserleriyle karşılaştırıldıklarında onları sun’i ve naif gösteren ve o eserlerde eksik olan gerçeklik hissini seyirciyi etkileyerek aktarmasının, sonrasında gelen eserler için bir standarda dönüştüğü yorumunu yapıyor.
Finansal ve pratik sebeplerin de bilim kurgu sinemasının bu istikamette gelişmesinde rol oynadığını ve mevcut bir mekanı alıp onu bozarak sunmanın yepyeni bir manzarayı tasarlamaktan çok daha ucuz ve kolay olduğunu ifade eden Stephenson, Maymunlar Cehennemi (Planet of the Apes,1968) filminin sonundaki, sahilde yatan Özgürlük Anıtı heykeli sürprizini, tamamen ticari açıdan incelendiğinde çok az emekle çok büyük bir etki yapabilmenin klasik bir örneği olarak sunuyor. Bir başka bilim kurgu üstadı olan James Cameron’un, Avatar filminde ortaya koyduğu sıfırdan geliştirilmiş bir alternatif dünyanın tasarlanmasının, çok ucuz bir özel efekt numarası ile bir medeniyetin düşüşünü sarsıcı bir şekilde görselleştiren Özgürlük Anıtı sahnesi ile karşılaştırıldığında çok büyük paralara malolduğunu ekleyen yazar, distopyan bilim kurgu alt dalının ön plana çıkmasında bu gibi ekonomik sebeplerin de rol oynadığına dikkat çekiyor.
2011 senesinde World Policy Journal için kaleme aldığı Yenilik Kıtlığı (Innovation Starvation) makalesinde bilim dünyasının, yazar için 60’ların NASA Uzay Programı ile nesneleşen “Büyük İşler”i başarma amacından uzaklaştığına değinen Stephenson, “Elinizde bir çekiç varsa her şey size çivi gibi gelir” atasözüne atıfta bulunarak, kendi çekicinin de bilim kurgu yazabilmek olduğunu ve kendi alanında çivi olarak tarif edebileceği bu problemlerin başını ezebilmek için çözümler aradığını ifade ediyor. Stephenson’ın, modern bilim kurgu dünyasında boy gösteren bu distopyan gelecek öngörülerinin önüne geçebilmek ve bilim kurgunun Altın Çağı’nın tekno-optimist havasını gelecek nesillere taşıyabilmek adına Arizona Devlet Üniversitesi (Arizona State University) ile ortaklaşa geliştirdiği, gelecek nesil bilim kurgu okuyucuları ve potansiyel bilim insanlarına alternatif bir gelecek vizyonu sunmaya çalıştığı Hiyeroglif Projesi, yazarın bu amaçla attığı adımlardan biri olarak karşımıza çıkıyor.
Bilim kurgu edebiyatının faydaları arasında saydığı, bilim insanlarına aynı bir mıknatısın demir parçaçıklarını bir noktaya çekip yönlendirmesi gibi yol haritası çizen ortak bir vizyon etrafında toplanma imkanı sağlamasını kendisine de vazife olarak alan Stephenson, 10 yıl kadar başka çalışmalarının yanında arka planda araştırmayı ve düşünmeyi sürdürdüğü Seveneves romanında okurlarına, Dünya’nın yok olduğu bir kıyamet senaryosunun ardından gelişen yepyeni bir medeniyet modeli üzerinden insanlığa alternatif bir gelecek çizdiği ilgi çekici bir kurgu sunuyor.
5000 YIL SONRA BİR DÜNYA KURMAK
Fantazi ve bilim kurgu eserlerinin evrensel bir özelliğinin yepyeni bir dünya kurmak olduğuna dikkat çeken Neal Stephenson, kendisini içine çeken Frank Herbert’in Çöl Gezegeni Dune (Dune) ve J.R.R. Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi (The Lord of the Rings) gibi eserlerin ona çok daha büyük bir dünya içerisindeki bir hikayeyi okuduğu hissini verdiğini ifade ediyor. Daha bir çocukken Dune’u ilk okuduğu zamanı hatırlayan yazar, şimdilerde sıkça karşılaştığımız romanda geçen yabancı terimlerin sözlüğü ile karşılaştığında, ilk başta biraz zorlansa da sözlüğü elden geçirdiğinde romanın kurgu dünyasının nasıl işlediğine dair çok daha kapsamlı bir fikre sahip olduğunu itiraf ediyor. Karşısındakinin sadece bir hikaye değil, kocaman bir dünya olduğunu anladığını ifade eden Stephenson, neredeyse bütün başarılı fantazi ya da bilim kurgu eserinin okuyucusuna kitabın satırlarından daha fazla bir şeylerin olabileceği hissini tattırdığını da ekliyor.
Seveneves romanının hikayesi, Dünya’nın Ay’ın parçalanması ile başlayan hadiseler zinciri sonunda binlerce yıl hayat barındırmayacak bir alev topuna dönüşmesinin anlatıldığı birinci bölümü ve insanoğlunun devamını sağlamak adına yörüngedeki Uluslararası Uzay Üssü’ne kaçırılan küçük bir grup insanın hayatta kalma mücadelesinin anlatıldığı ikinci bölümünün ardından üçüncü ve son bölümünde, Stephenson’ın fantazi ve bilim kurgu eserleri için vazgeçilmez olarak nitelediği “dünya kurma”nın Seveneves’e bir uygulaması olarak hikayenin kurgusunda 5000 sene ileriye atlayıp, farklı bir paradigma üzerine inşaa edilen bir insanlık medeniyetinin tekrardan Dünya’ya yerleşmek üzere geri dönüşünü anlatıyor.
Stanley Kubrick’in ünlü sinema filmi 2001: Bir Uzay Destanı’nın (2001: A Space Odyssey) sinema tarihine geçen kurgusal atlaması; Kubrick ve filmin uyarlandığı eserin yazarı Arthur C. Clarke’ın ideolojik bakış açısına göre insanın atası saydıkları primatın elindeki alet, kemikten, binlerce yıl sonra yine insanın bir aleti olan uzay gemisine kesme yaptığı sahnenin çarpıcılığını anımsatan Seveneves’deki zaman atlaması, insan ve aletleri üzerine tuttuğu mercek açısından da bu klasik bilim kurgu eserini çağrıştırıyor.
Neal Stephenson’ın, sebebini tam anlamadığını da ekleyerek ifade ettiği, internette dönen bir fenomen/geyik (internet meme) olan “Stephenson kitaplarına son yazamıyor” iddiasına da bir cevap gibi uzunca bir son olarak hazırladığı bu 5000 yıl sonra geçen kurguda yazar; ırk, psikoloji, gezegenler arası diplomasi ve evrim teorisi penceresinden işlediği geleceğin insanlık medeniyetini ayrıntılı tasvirlerle okuyucusunun hayalgücüne sunuyor.
Devasa mekanik yapılar ve uzay mimarisi örnekleri ile süslenmiş bu son kısım, Dünya’nın yeniden yapay olarak yeniden şekillendirilmesi (re-terraforming) ve kültürel ve ırksal gruplaşmalar üzerine sınıflaşan bir toplum etrafında gelişen farklı bir gelecek öngörüyor. Neal Stephenson’ın bilim dünyasının uzak düşmesi sonucu duraksamaya girdiğini düşündüğü “Büyük İşleri Başarma” mottosunun hayata geçmiş hali olarak düşünülebilecek bu gelecek medeniyeti, bilim kurgu ve uzay fanatiklerinin çok aşina olacakları Rotovator (Gökyüzü Çengeli / Sky Hook) ve O’Neill Türü Dönen Uzay Kolonileri gibi uzay kolonizasyonu ve uzay ulaşımı söz konusu olunca akla gelen inovasyonların yanında gezegen ölçeğinde uzay mimarisi eserleri ve devasa olduğu kadar çarpıcı mühendislik uygulamaları ile de okuyucusuna ihtişamlı bir alternatif dünya sunuyor.
Not: Seveneves romanını incelemeye çalıştığım yazı dizisine kitabın 5000 yıl gelecekte geçen üçüncü kısmında tasvir edilen medeniyetin “Büyük İşler” kategorisine giren yeniliklerini örneklendirerek önümüzdeki yazıda devam etmeyi planlıyorum.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017