Seveneves – 14: 5000 Yıl Sonra

, 9 Aralık 2016

Kendisi ile yapılan söyleşilerden iyi bir tarih okuyusu olduğu anlaşılan ve tarih bilgisini  yazarlık yeteneği ile birleştirdiği alternatif tarih kurguları The Baroque Cycle üçlemesi ve The Mongoliad eserleri ile de tarih ilgisi eserlerine yön vermiş bir yazar Neal Stephenson. Yazar, İnsanlık Tarihi boyunca yaşanan kriz dönemlerinde, günümüz medyasının her fırsatta konuyu ele alma biçimi olan panik, karmaşa borazanlığı yapma ve zayıf karakterlilerin işlediği utandırıcı suçları ön plana çıkarma hevesine rağmen, genele bakıldığında bu kriz ortamlarının insanlığın çoğunun cevherini göstermesi için bir vesile olduğunu ve bu kiritk dönemlerde üzerlerine düşeni yaparak toplumlarını ve insanlığı su üstünde tuttuklarını, bütün tarih okumalarından edindiği biz izlenim olarak paylaşıyor.

İlk kısmı itibariyle insanlığın küçük bir grup dışında tamamen yeryüzünden silindiği bir kıyamet senaryosu  olan Stephenson’ın son romanı Seveneves’in ikinci bölümünde insanlıktan geriye kalanlar, başlarına gelen felaketle yazarın ifadesiyle büyük düşünerek, yaratıcı düşünerek, becerikli davranarak ve imkanları dahilinde olanları en destansı şekilde kullanarak başediyorlar ve yazarın tarih okumalarının bir yansıması olarak yokolmanın sınırındaki insanlığın devamını sağlıyorlar. Kitabın üçüncü kısmında ise Stephenson’ın Hiyeroglif Projesi kapsamında geliştirdiği optimistik ve umut vaadeden bilim kurgu yaklaşımı meyvesini veriyor ve yokolmanın eşiğinden dönen insanoğlunun 5000 sene gelecekte nasıl yeni bir insanlık medeniyeti ortaya koyduğunu okuyoruz.

Kitabı geliştirmeyi sürdürdüğü yaklaşık 10 yıl içerisinde planının hep insanlığın geleceğini anlattığı bir epilog bölümü olduğunu söyleyen Stephenson, son birkaç senede de 5000 sene sonrasının neye benzeyeceğini, kullanılan teknolojik aletlerin neler olacağını ve gelecek medeniyetinin kültürel kodlarının nasıl yerleşeceğini aşağı yukarı bildiği bu epilog bölümünün zaman içinde genişleyerek kitabın son üçte birini tutan büyükçe bir üçüncü bölüme dönüştüğünü ifade ediyor.

Publisher Weekly dergisi Seveneves için hazırladığı kapsamlı inceleme yazısında olağanüstü bir roman olarak nitelendirdiği eseri, şaşırtıcı derecede komplike bir eser; bir seri teknik ve sosyolojik öngörünün sunum mekanizması olarak kullanılan bir felaket hikayesi ve bir transhümanizm öyküsü olarak tasvir ediyor. Bu teknik ve sosyolojik öngörüleri üç ana başlık altında toplayabiliriz:

Re-Terraforming ya da Dünya’nın Yeniden Şekillendirilmesi

Seveneves romanın çekirdeğindeki, Ay’ın parçalandıktan sonra sayısız kaya parçası olarak Dünya’nın atmosferine girmesi sonucu aşırı ısınan atmosferimizin Dünya’yı hiç bir canlının yaşamasına imkan vermeyecek bir alev topnuna çevirmesi fikri aslında Stephenson’ın Dünya’nın başına gelmek üzere olduğunu üstüne basarak ifade ettiği Küresel İklim Değişikliği felaketinin çok daha kısa sürede etkisini gösteren farklı bir senaryosu aslında. Hiyeroglif Projesi kapsamında da diğer yazar ve bilim insanları ile çözüm önerileri üzerinde çalıştığı bu olası felakete dikkat çeken Stephenson, kitabın son kısmında, yöntemleri arasında buz yüklü kuyruklu yıldızları eskiden okyanus bulunan bölgelere düşürerek gezegenin tekrardan su ile kaplanması ve genetiği ile oynanmış bitki ve hayvanların yeryüzüne yerleştirilmesi gibi çeşitli yöntem içeren binlerce sene süren planlı bir Terraforming operasyonu sunuyor okuyucularına.

Genetiği ile Oynanmış Yedi Ayrı Irka Ayrılmış Bir İnsanlık

Seveneves’in Transhümanizm idealleri ile en keskin bir şekilde örtüştüğü bu gelecek projeksiyonunun en çarpıcı farklılıklarından biri, insanlığın son kalan yedi doğum yapma imkanına sahip üyesinden genetik mühendislik müdahaleleri ile üretilen yedi ayrı neslin, 5000 sene boyunca karışmadan çoğalması ve Stephenson’ın bizi farklı genetik özellikleri özel olarak güçlendirilmiş bu ırklar etrafında şekillenmiş yepyeni bir toplum modeli sunuyor olması. Bu farklı yedi ırkın hikayesine değindiğim ve genetik mühendisliğinin günümüzdeki örneklerini incelemeye çalıştığım önceki yazıların konularına ek olarak Stephenson, ırklarından biri olan Moiralar’a genetik müdahale ile verdiği, epigenetik değişimler geçirme kabiliyeti ile de önümüzdeki yazılarda incelemeye çalışacağım Epigenetik alanına da girerek DNA’nın gizemlerine ilginç bir kapı da aralamış oluyor.

Dev Uzay Mimarisi ve Mühendisliği Eserleri

Stephenson, Hiyeroglif Projesi kapsamında bireysel olarak geliştirdiği 20 kilometre yüksekliğindeki Dev Kule projesinin 5000 yıl sonraki bir insanlık medeniyetindeki yansımaları olarak değerlendirebileceğimiz, Dünya’yı çevreleyen devasa bir habitat halkasında yaşayan insanlık ve atmosferden uzaya çıkmak için kullanılan devasa Gökyüzü Çengeli örneğindeki mühendislik başarıları gibi pek çok “Büyük İş”i hayata geçirmiş bir gelecek sunuyor. Hikayenin kurgusu gereği yaşanan bazı trajedilerin de etkisiyle bilgi teknolojileri ve silikon bazlı bir istikamette ilerlemektense, elle tutulur ve görkemli mühendislik başarıları ile süslenmiş çok farklı ve itiraf etmem gerekiyor ki heyecan verici bir bilim ve teknoloji vizyonu karşılıyor okuyucuları.

Not: Seveneves romanını incelemeye çalıştığım yazı dizisine, 5000 sene sonrasının kurgu dünyasının üç ana başlığından ilki olan Dünya’nın doğasını şekillendirme hareketi, Re-Terraforming konusunu açarak önümüzdeki yazıda devam etmeyi planlıyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.