Spectral: Bir DARPA Destanı – 2
Akif Manisalı, 23 Aralık 2016Netflix’in 9 Aralık tarihinde dünya çapında gösterime soktuğu “orijinal” yapımı Spectral filminin incelemesine, filmin konusu, arkasındaki yaratıcı ekip ve projenin serüvenine değindiğim giriş yazısının ardından, filmde yansıtılan teknolojiler ve gerçek hayattaki yansımalarına, projenin merkezine oturan Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı’na bağlı Defansif İleri Araştırma Projeleri Ajansı (Defense Advanced Research Projects Agency / DARPA) özelinde mercek tutarak devam etmeyi planlıyorum.
Spectral filmini henüz izlememiş okuyucularımız için yazının devamında popüler kültürdeki tabiriyle ”spoiler” sayılabilecek bilgilerin olduğu uyarısında bulunmamda fayda olacaktır diye tahmin ediyorum.
HİPERSPEKTRAL GÖRÜNTÜLEME SİSTEMLERİ
Spectral filminin hikayesi, ana karakterimiz DARPA araştırmacısı Doktor Mark Clyne’ın tasarladığı hiperspektral gözlüklere rastgelen bazı garip görsellerin ortaya çıkması ile tetikleniyor. Filmin ilerleyen dakikalarında sadece hiperspektral gözlükler ile görülebilen bu garipliklerin Amerikan Delta Kuvvetleri’ni bir dokunuşları ile anında öldürebilen “hayaletler” oldukları ortaya çıkıyor ve gözlüklerin orijinal tasarımcısı olarak Moldova’daki savaşın ortasına çağrılan Clyne’ın bu gizemli yaratıkların esrarını çözme mücadelesi üzerinden hikaye ilerliyor.
Elektromanyetik spektrumun gözle görülebilen aralığının ötesinde daha geniş bir band aralığını görüntüleyebilen hiperspektral görüntüleme sistemleri, günümüz dünyasında da kimyasal silah bulunması, IFF (Identification Friend or Foe) tabir edilen Dost-Düşman Tespiti ve başka muhtelif savunma amaçlı alanlarda yararlanılan sistemler. Bu sistemler hedeflerin hassas ve kesin tespitini sağlıyor olsalar da DARPA’nın konu ile ilgili ortaya koyduğu araştırma teklif raporuna göre genelde fiziksel olarak çok büyükler ve gerçek zamanlı çalışmıyorlar. Gerçek zamanlı çalışan sistemler ise ancak, normalde algılayabildiği bazı spektral bandları yoksayarak bunu gerçekleştirebiliyor. DARPA bu konu ile ilgili araştırma teklifi metninde, fon arayan şirketlerden, üretilecek hiperspektral görüntüleme sisteminin taşınabilir ve hafif olmasını (2.26 kilodan az), dört saatten uzun pil ömrünün olmasını, 50,000 dolardan ucuza malolmasını ve en önemlisi gerçek zamanlı görüntü verebiliyor olmasını istediğini sıralıyor.
DARPA’nın kriterlerini yakalayabileceğini vadetmiş gözüken optik filtre şirketi CIRTEMO ve kamera ve optik üreten optX görüntüleme sistemleri şirketi, proje bazlı bir ortaklığa giderek hiperspektral sensör üretmek üzere fon aldıklarını 1 Aralık 2015 tarihindeki bir basın açıklaması ile duyurmuş durumda. Bu araştırma çalışmasının filmde gördüğümüz gözlüklere evrilmesinin ne kadar süreceğini ise zaman gösterecek.
YÖNLENDİRİLMİŞ ENERJİ SİLAHLARI
Spectral filminin “hayatleri”nin DARPA araştırmacısı Clyne tarafından Moldova’nın totaliter rejimi tarafından üretilmiş Bose-Einstein Yoğuşması halinde insan yapımı varlıklar olduğunu keşfetmesinden sonra karakterimiz, mücadelenin seyrini kendi lehlerine çevirebilmek için ellerindeki kısıtlı ekipmanları kullanarak, konsantre enerji dalgaları atarak yoğuşmayı parçalayacak plasmik silahlar üretiyor.
Bu kurgusal silahların gerçek hayattaki uygulaması olarak ise karşımıza Yönlendirilmiş Enerji Silahları (Directed-energy Weapons / DWI) çıkıyor. Yüksek Enerji Laser Bölgesel Savunma Sistemi (High Energy Laser Area Defense System / HELLADS) olarak adlandırılan ve yaklaşık 15 senedir DARPA’nın üzerinde çalıştığı bu yönlendirilmiş enerji silahı projesi, muadili lazer sistemlerine göre onda bir ağırlıkta olmasına rağmen nokta atışı tahrip gücü imkanı veren ve en en basit bir Humvee jipten, savaş uçakları ve insansız hava araçlarına kadar geniş bir araç yelpazesinde kullanılabilen bir silah sistemi olarak tanımlanıyor. Proje, 2015 senesi itibariyle sahada çalışabilen bir üniteyi ortaya koymak için iki senelik bir gecikme içinde olsa da başarılı olduğu takdirde Yönlendirilmiş Enerji Silahları, yaklaşmakta olan füzeleri imha etme ve patlayarak imha eden silahlara nazaran hedef dışındakilere daha az zarar vererek hedeflerini imha etme potansiyelleri düşünüldüğünde son 50 yıllık modern silah geliştirme programlarının en kayda değer hedeflerinden biri olduğu söylenebilir.
Her ne kadar DARPA henüz test aşamalarının ötesine geçemese de Amerikan Deniz Kuvvetleri’nin prototipler üzerinden saha testlerini yapmaya başladığı bir başka yönlendirilmiş enerji silahı projesi olan LaWS’ın saha testleri, gelecekte savaş alanlarını bekleyen bu yeni teknolojileri anlamak adına faydalı olacaktır:
DIŞ İSKELET ZIRHLAR
Spectral filminin özellikle ikinci yarısında Delta Kuvvetleri Askerleri’nin kuşandığı ekipman, DARPA’nın TALOS adı altında geliştirdiği robotik dış iskelet zırh programının mevcut prototiplerine benzer tasarımlardan oluşuyor. Her ne kadar fikri olarak kökleri daha gerilere gitse de 2013 senesinde resmi olarak duyurusu yapılan TALOS programının temeldeki amacı kurşun geçirmez, silahlarla donanmış, giyen kişinin hayati belirtilerini takip edebilen ve insanüstü bir güç ve algı sağlayabilen bir zırh üretmek.
Bu çerçevede bakıldığında dönemin Amerika Başkanı Barack Obama’nın Şubat 2014’te yaptığı bir açıklamasında şakayla karışık da olsa “Demir Adam’ı Üretiyoruz!” açıklaması, arkaplanda süregelen araştırma ve geliştirme projeleri göz önünde bulundurulduğunda manidar bir açıklama olarak görülebilir.
SAVAŞ ROBOTLARI
Spectral filminin finalinde Delta Kuvvetleri’nin Bose-Einstein Yoğuşması varlıkların üretildiği enerji santraline yaptıkları çıkarmanın kilit parçalarından bir tanesinin de LOTUS olarak adlandırdıkları dört ayaklı destek robotu olduğunu izliyoruz. Filmin ilk yarısında, DARPA tarafından savaş alanındaki ağır yüklerin taşınması için tasarlandığını öğrendiğimiz bu robotlar, filmin sonunda üzerlerine monte edilen hiperspektral fenerler sayesinde “Hayaletler”in çıplak gözle görülebilir olmasını sağlayarak askerlerin hayatı için kritik rol oynuyorlar.
Robotik dünyasındaki gelişmeleri takip edenler Spectral’deki robotları görünce DARPA’nın geliştirdiği meşhur BigDog ve benzer bir proje olan Ayaklı Müfreze Destek Sistemi (Legged Squad Support System / LS3 / AlphaDog) ile benzerliklerini hemen farkedeceklerdir. Savaş alanında ilerleyen askeri birliklere yüklerini taşıyarak destek vermesi amacıyla (en azından ilk etaplarda) tasarlanan BigDog ve AlphaDog, her ne kadar özellikle çok sesli çalıştıkları için sahada kullanıma elverişli olmadıkları gerekçesiyle askıya alınan projeler olsalar da geliştirilmeleri sürecinde otonom robotlar üzerine oluşturdukları bilgi birikimi ve yeni teknolojilerin bu projelerin mevcut kusurlarını ortadan kaldırma olasılığı düşünüldüğünde gelecekte tekrardan karşımıza çıktıklarında şaşırmayacağımız projeler arasında.
ÜÇ BOYUTLU BASILMIŞ VARLIKLAR
Spectral’in hikayenin ilk kısımlarında metafizik varlıklar olduklarından şüphelenilen “Hayaletler”, ana karakterimiz DARPA araştırmacısı Clyne tarafından bilim ile açıklanıyor ve maddenin doğal halleri olan katı, sıvı, gaz gibi bir hal sayılan Bose-Einstein Yoğuşması (Bose–Einstein Condensate / BEC) halinde varolan varlıklar olduğunu öğreniyoruz. Satyendra Nath Bose ve Albert Einstein’in öngördüğü bu durum, seyrelmiş bir bozon parçaçıkları gazının mutlak sıfıra çok yakın sıcaklıklara soğutulduğunda (−273.15 °C civarına) gözlemlenebilen, maddenin bir hali olarak karşımıza çıkıyor.
Hikayenin kurgusunda Spectral adı verilen anomalilerin duvarlardan geçebilmesi, uçarmışçasına havada süzülmeleri, dokundukları canlıları anında dondurarak öldürmeleri, demir talaşından etkilenmeleri, içinde bulundukları bu Bose-Einstein Yoğuşması hali ile “açıklanabilir” oluyor. Bu hikaye öğesinin konumuz açısından önemi ise Bose-Einstein Yoğuşması halinde karakterlerimize saldıran bu varlıkların ortaya çıkış şekilleri. Moldova totaliter rejiminin milyarlarca dolar para harcayarak geliştirdiği iddia edilen silah projelerinden biri olan bu varlıklar, gerçek insanların moleküler düzeyde taranmasının ardından üç boyutlu yazıcılar sayesinde Bose-Einstein Yoğuşması halindeki atomlarla “yazılarak” ortaya çıkıyorlar.
Singulariteryen Akımın hiç gündemden düşmeyen çabalarından biri olan beynin taranarak bir gün yedeğinin alınabileceği ve ölümsüzlüğe kavuşulabileceği hayalini çağrıştırmasının yanı sıra yine aynı fikir akımıyla kesişimi olan 3B yazıcılar “devrimi”ne de dokunan bu kurgusal öğeler, Bose-Einstein Yoğuşması Spectrallerin, geriye sadece sinir sistemleri var olarak kalmış, belki bir çeşit Transhuman olarak tanımlayabileceğimiz “insanlar” tarafından kontrol ediliyor oldukları sürprizi ile de bir başka çarpıcı kesişim daha yaşıyor. Bilincin sinir sistemindeki nöronların ötesinde bir varlığı olmadığı varsayımı ile yıllardır insan beynini dijitize etmeye çalışan Singulariteryen bakış açısının çok açık bir yansıması olarak karşımıza çıkan bu hikaye numarasının, ölüm sonrası beyin ve sinir sistemlerini muhafaza ederek teknoloji elverdiğinde robot hallerini kontrol etme hayalleri kurmalarıyla ön plana çıkan bazı Singulariteryen ve Transhumanist figürün de ötesine geçerek, maddenin bir başka haliyle “hayat” bulan ölüleri anlatması itibariyle onlardan daha ilginç ve özgün bir yaklaşım getirdiğini söyleyebiliriz.
SPECTRAL: BİR DARPA DESTANI
Spectral filmininin jeneriği akmaya başladığında, her ne kadar son bir buçuk saattir hikayenin ana karakteri (son derece yüzeysel de olsa) teknolojinin yanlış ellerde insanlığın zararına olabileceğini ifade etse, ya da Amerikan ordusu kendilerinkinden daha üstün bir teknolojik silah karşısında amansız bir mücadele vermek durumunda kalsa da, nihayetinde seyircinin aklında kalan en temel şey DARPA’nın teknolojik yetkinliğinin geldiği nokta oluyor. Milyarlarca dolar harcanarak geliştirilmiş bir yüksek teknoloji ürünü silah olan, çıplak gözle görünmeyen, çok hızlı hareket edebilen ve dokunduğu anda düşmanını dondurarak öldüren Spectralleri, birkaç ekipmanı MacGyver kolaylığında birleştirerek altedebilen bir DARPA araştırmacısı ve ona eşlik eden teknolojik zırhlarla donatılmış robotize Delta Kuvvetleri Birliği’ni empati kurarak izledikten sonra seyircinin çok da başka bir hissiyat içine girmesi beklenemezdi herhalde.
“Spectral: Bir DARPA Destanı – 2” yazısına bir yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
Film, bir yere kadar nispeten mantıklı gelmişti bana. Ne zaman ki o spectralleri kontrol eden sinir sisteminden oluşmuş “canlı ölüler” ya da ne denirse işte onları gördüm, saçmalamışlar dedim kendi kendime. Sizin de belirttiğiniz “bilincin sinir sistemindeki nöronların ötesinde bir varlığı olmadığı varsayımı” kısmı aklıma geldi. Yoksa daha önceden yazılan maddeler teknolojik olarak iyi-kötü bir şekilde karşılıklarını buldular zaten. Ama mind-uploading ya da o tarz şeyler ütopik ve dijital olarak yapılsa bile asla canlılığı taklit edemeyecek şeyler olacak kalacaktır.