Tekinsiz Vadideki İnsanlık Adası – 1
Bedirhan Sonakın, 15 Aralık 2016Aşağıdaki videoda 3 tane gencin yaptıkları üç boyutlu modeli gösterdikleri kişi Hayao Miyazaki. Japon animasyon endüstrisinin zirve ismi olan Miyazaki, bu konumuna rağmen ana akımın dışında kalan bir yapıya sahip. 40 yılın üzerinde bir süredir animasyon dünyasına birbirinden değerli yapımlar sunan Miyazaki, bu yapımlarda hem çizim hem hikâyenin yazımı hem de yapımın yönetmenliği tarafında yer alıyor. Spirited Away ile de Oscar ödülü kazanan Miyazaki’nin tepkilerinin ve söyleyeceklerinin bu genç ekip için fazlasıyla önemli ve değerli olduğunu anlamak, Miyazaki’yi tanımayanlar için bile zor değil.
Japon anime kültürü, bu kültürün alt metinlerindeki transhümanist ve singulariteryen temalar hakkında sitemizde Mehmet Polat önemli yazıları bulunuyor. Ancak Hayao Miyazaki kendisini bu kültürün bir biçimde dışında konumlandırmış bir kişi. Bu konuda yaşını ima ederek, yeniliklere ve yeni neslin eğilimlerine ayak uyduramadığını söyleyenler olsa da Miyazaki sadece ürettiği eserler ile değil görüşleri ve duruşuyla da farkını belli ediyor. Kendi yazdığı ve yönettiği her yapımda anlatılan hikâyenin yanında bir politik duruş da sezilebiliyor.
Güçlü bir kadın karakter, çevreye olan duyarlılık, pasifist tavır, aileye ve sevgiye verilen önem, karakterlerin gelişimi ve bir erdem ya da bilgelik arayışı Miyazaki’nin eserlerinde sıkça rastlanabilecek kavramlar. Bu kavramların yanında fantastik birçok öğe içeren Miyazaki filmlerinin, bu kadar yoğunluğa karşı merkezinde insan yer alır. Tüm eksiklikleri, kötü ya da eksik yanları ve duygusal şartları ile güçlü ve karmaşık karakterler Miyazaki’nin olmazsa olmazıdır. Tüm fantastik arka plana rağmen, seyircinin empati kurabileceği gerçekçi karakterler, bu karakterlerin animasyona dökülüş biçimi Miyazaki’nin dehasının saklı olduğu yerdir.
Tüm bu saydıklarımız alt alta toplandığında, insan formunda bir modeli bir ucube haline getiren 3 gencin karşılaştığı tepkinin önemi bir daha ortaya çıkmaktadır. Miyazaki’nın bunu hayatın kendisine bir hakaret olarak algılarken, asıl takıldığı ve anlamadığı hususun bunu yapan zihnin varoluşu ya da nasıl bunu yapacak noktaya geldiğidir. Miyazaki’ye göre, bir çizer, mutlu ve iyi bir karakter resmediyorsa, yüzünden mutlu bir hal vardır. Buna karşılık kötü ya da olumsuz bir karakter varsa yüzünde sinirli ya da depresif bir ifade oluşur. Bu yorum basit bir genelleme gibi görülse de neredeyse 50 yıldır sektörde olan zirve bir kişinin yorumu olduğunda çok önem taşır ve doğruluğu su götürmez bir hal alıyor.
Miyazaki’ye göre anime endüstrisi sadece anime seven “otaku” olarak adlandırılan kişilerle dolu. Yani anime seven ve animeyi hayatın merkezine koyan birçok kişi günümüzde sektörde yer alıyor. Ancak Miyazaki, merkeze insanı koymayı önemseyen bir kişi. Ona göre eğer gerçek insanları izlemezseniz, gerçek insanları çizemezsiniz ve günümüzde animeler insanlara bakmaya dayanamayan birçok kişiyle dolu.
İnsanı tüm duygusallığı ile çizgiye dökmeye çalışan Miyazaki’nin gördüğü şey karşısındaki yorumu, bunu bir hakaret olarak algılayışı karşısında bunu üreten kişilerin bunu bir deney olarak görmeleri ve model de olsa insan formunu soktukları hali önemsememeleri çatışmanın özünü oluşturuyor. Buna rağmen duyduklarının ardından yarı mahcup halde oturan gençlerin, yine de çizim yapan bir makine yapma iddiasını Miyazaki gibi bir kişinin önünde dile getiriyor olmaları, kötü bir şey yaptıklarını hissetmelerine rağmen, bunun ne olduğunu anlamadıklarını ortaya koyuyor.
Miyazaki ve gençlerin bu durumu, günümüzde birçok alanda yaşadığımız çarpıcı ancak ürkütücü gelişmelerin bir örneği olarak karşımızda duruyor. İlerleyen yazılarda hem Miyazaki’yi ve onun insanı merkeze koyuşunu, hem de teknolojik gelişmeler karşısında eş zamanlı hissettiğimiz hem çekici hem de ürkütücü bulma konularını tartışmaya başlayacağız.
“Tekinsiz Vadideki İnsanlık Adası – 1” yazısına 2 yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
Kaynakçalarınızı belirtir misiniz? Bu konuyu daha detaylı araştırmak istiyorum.
Miyazaki adeta ikinci dünya savaşının öncesinde kalan narin, nazik, doğu kültürünün renkliliği ve inceliğiyle donanmış eski Japonya’ya ait bir karakter. İkinci dünya savaşı sonrası ortaya çıkan tamamen çalışmaya, çılgınlar gibi çalışmaya ve çalışmaya odaklı Japon halkı içinse “çizim yapabilen bir makine” hiç de şaşılacak bir hedef değil. Zaten milletçe kusursuz, maksimal verimli, insani tüm zaaflardan sıyrılmış makinelere dönüşmeyi milli ideal haline getirmişler. Ki ilk gençliğimiz boyunca önümüze ideal olarak konulup, çalışkanlıkları, başarılarıyla bizim de gözümüze sokuldular hep. Dolayısıyla her işi insandan daha iyi yapan bir varlık karşısında aşağılık kompleksiyle karışık bir hayranlık duymalarına şaşırmıyorum. Anime kuşağına kapıldıkça bu milletin iç dinamiklerinin ruh hastalığı, manevi uçurumlarını tanıdık hep. Bu arada Mehmet Polat’ın yazı dizisinde FMAB üzerine yorumlar beklemiştim. Ondan daha detaylı singularity teması işleyen bir anime yoktur herhalde 🙂 sizi hiç okumasak, onu izlesek yeter tüm olayı kuş bakışı görmeye. Ayrıca ele almayışınıza şaşırdım açıkçası.