The Economist Dergisi – The World In 2017 Sayısı – 1

, 1 Aralık 2016

The Economist dergisinin The World In 2017 özel sayısının kapağı her sene olduğu gibi hem çok ilgi çekti, hem de bir çok kişi tarafından yorumlandı ve yorumlanmaya da devam ediyor. The Economist dergisinin daha önceki “The World In” temalı sayıları için de benzer yorumların yapıldığı görülebilir. Hatta bir çok komplo teorisyeninin, yılın başında yayınlanan bu özel sayının kapağında, daha sonra yıl içinde meydana gelen olayların şifrelerini bulduğu blog ya da videoların sayısı az değil. Buna örnek vermek gerekirse, The World in 2015 sayısında Fransa’daki Charlie Hebdo saldırısına ait şifreler bulanlar, The World in 2016 sayısında da Orlando’daki eşcinsel bara yapılan saldırıya ait şifreler bulanlar oldukça fazla. Bu eğilimin, arayışın sebebini ise, The Economist’in politik duruşunda ve sahiplerinde aramak gerekiyor. Illuminati adı verilen şeytani gizli örgüt ile sürekli bağı kurulan Rotschild ailesinin İngiliz kanadının The Economist dergisine sahip olan bir kaç aileden birisi olduğu biliniyor. Bunun yanında derginin diğer sahipleri ise Cadbury, Schroder ve Agnelli aileleri. Muhakkak aranırsa tüm bu aileler için kurulmuş ve detaylandırılmış bir Illuminati bağlantısı bulunacaktır.

Diğer yandan The Economist dergisinin bir diğer dikkat çekici yanının, kuruluşundan beri kaybetmediği, aksine üzerine koyarak geliştirmeye devam ettiği politik duruşu olduğunu söylemek gerekli. Dergi, 1843 yılında James Wilson tarafından kurulduğu zaman sahip olduğu liberal duruşu hiç bir zaman kaybetmemiş. Kurucu James Wilson, İskoç kökenli bir iş adamı, ancak iş hayatı yanında, aynı zamanda Avam Kamarası’nda yer almış ve sonrasında Hazine Bakanlığı da dahil olmak üzere çeşitli bakanlıklar da yapmış bir ekonomist ve politikacı. The Economist dergisinin doğuşu da, bugünkü politik duruşuna paralel olarak, İngiltere’de “Corn Laws” olarak bilinen ve güçlü sınıf olan arazi sahiplerini koruyan kanunların çıkışına bir tepki olarak görülebilir. Ama daha da önemlisi dönemin muhafazakar iktidarına karşı bir tepkiydi. Bu kanunlar yerli tarım üretimini korumak üzere çıkarılmış, tahıl ithalatını sınırlayan kanunlar olarak tanımlanabilir. Tahıl ticareti sınırlandığı için, gıda fiyatlarının artışı en çok tüccar ve sanayici sınıfının canını yakmıştı ve bu kanunlara karşı olan bir grup oluştu. The Economist ilk sayısından itibaren bu gruplar tarafından desteklendi ve derginin duruşu belirttiğimiz gibi bugünle paralel olarak serbest ticaretin desteklenmesiydi. O günden bugüne geldiğimizde The Economist dergisi, serbest ticaret ve liberal politikalara olan desteğini devam ettirmekte, bunun yanına küreselleşme, serbest dolaşım ve içeriğinde uyuşturucuların serbest bırakılması ile eşcinsel evliliğin yasallaşması gibi kavramların olduğu kültürel liberalizmi de desteklemektedir.

Kuruluşundan beri değişmeyen ve her sayının içindekiler bölümünde yazan misyon tanımları şu şekildedir:

“First published in September 1843 to take part in ‘a severe contest between intelligence, which presses forward, and an unworthy, timid ignorance obstructing our progress.’”

“İlk defa 1843 yılının Eylül ayında ‘ileriye doğru götüren zeka/akıl ile ilerlemeyi engelleyen değersiz,  çekingen cehalet arasındaki ciddi mücadelede’ yerini almak için yayınlanmıştır.”

The Economist dergisi 2013 yılının Eylül ayında yayınladığı makalede, kendi güncel duruşunu da şu şekilde anlatmıştır:

“We like free enterprise and tend to favour deregulation and privatisation. But we also like gay marriage, want to legalise drugs and disapprove of monarchy.”

“Biz özgür girişimi destekliyor ve serbestleşme ve özelleştirme tarafına eğilimliyiz. Ama bunun yanında eşcinsel evliliği seviyoruz, uyuşturucuların yasallaşmasını istiyoruz ve monarşiyi reddediyoruz.”

Aynı makalenin sonuç bölümünde sağcı ya da solcu olmadıklarını da şu şekilde ortaya koyuyorlardı:

“The result, “True Progressivism”, was a blend of the two: neither right nor left, but all the better for it, and coming instead from what we like to call the radical centre.”

“Sonuç, “Gerçek İlericilik”, ikisinin karışımı: sol ya da sağ değil, ama hepsininden daha iyisi, ve bizim radikal merkez olarak adlandırdığımız noktadan kaynaklanıyor.”

Son olarak belirtmek gerekir ki, The Economist dergisinin CEO’ları, her zaman Bilderberg toplantılarının ana davetlilerindendirler.

economist2017

Özellikle misyon açıklamasında akıl konusuna vurgu yapan bir derginin, bugüne kadar bir nevi grafik kolaj hükmünde olan The World In konulu sayılarının, 2017 yılı için hazırlanan versiyonunda, akıldan uzak daha çok metafizik olarak görülebilecek olan Tarot temasını kullanmaları ilginç bir seçim gibi gözüküyor. Örneğin 2016 sayısı için bizim de kaçırdığımız konular var, Donald Trump’ı ya da Theresa May’i öngöremedik şeklinde bir makale yayınladılarsa da, Tarot kartlarını içeren bu kapak, gören herkeste bir kehanet içeriyor algısı oluşturdu. Bu nedenle yazının başında belirttiğimiz gibi, farklı mecralarda, bu konuda bir çok yorum yapıldı.

Öncelikle neden Tarot temasının seçildiğini anlamak gerekiyor. Tarot kart destesi 78 karttan oluşmakta. Bu kartlar Arkana Majör ve Arkana Minör olmak üzere iki grupta toplanıyor. Arkana Minör kartları, asalar, kupalar, paralar ve kılıçlar olmak üzere 4 gruba daha ayrılıyor. Ancak Arkana Majör kartlarının böyle bir alt grubu yok. Daha da ilginci bu kartların bir diğer ismi daha var, Trump kartları. Trump kelime anlamı olarak koz olarak Türkçe’ye çevrilebilir. Ancak Tarot çevresinde Türkçe’de koz yerine sır kartları olarak adlandırılıyorlar. The Economist dergisinin kapağındaki 8 kart da bu Trump kartları arasından seçilmiş kartlar ve kapakta yine aynı şekilde “Planet Trump” tabiri kullanılarak hem Donald Trump’a hem de bu bağlamda seçilen kartlara atıf yapılmış gibi gözüküyor.

Seçilen Tarot kartları, pozisyonları ve anlamları hakkında biraz fikir yürütmek, bize bu seçilen kompozisyonun anlamı hakkında bize daha çok bilgi verecektir.

The Tower – Kule/Yıkılan Kule:

Standart Tarot destelerinde bu kart yıkılan bir kule şeklindedir. Kulenin yıkılması ise bir yıldırım aracılığıyla resmedilir. Genel olarak bu kart bir yıkımı anlatır. Bu yıkım fiziksel bir yıkım da olabilir, buna karşılık manevi bir yıkım olarak da görülebilir. The Economist’in kapak hakkındaki yazısı da “Havada devrim kokusu var” şeklinde başlıyor. 2017 farklı tarihi olayları da bize hatırlatıyor. Solda gözüken Komünist ya da eski Sovyet Bayrağını taşıyan grup, Bolşevik Devriminin 100. yılı olduğunu bize hatırlatırken, kule üzerindeki haç ve kapısındaki yazı, Martin Luther’in kilisenin kapısına çivilediği tezlerinin 500. yılı olduğunu hatırlatıyor. Hristiyan dünyadaki hem inançsal (Protestan-Katolik) hem de siyasi (Soğuk Savaş) bölünmelerin dönümüne benzer bir dönüm beklentisi oluşturuyor. Kapaktaki ilk kartın Kule kartı oluşu, bu durumun baş tema olacağını bize anlatıyor.

The Judgment – Adalet:

Adalet kartının standart destelerdeki görselinde, resmedilen kişinin sağ elinde bir kılıç, sol elinde de bir terazi bulunur. Kılıç adaletin netliğini, terazi ise adil bir sonucu temsil eder. The Economist’in kapağındaki adalet kartı ise oldukça değişik bir kompozisyona sahip. Donald Trump, bir tarafı eski dünya olarak adlandıracağımız Asya ve Avrupa üzerine sarkmış, kendi altında minder şeklini almış ABD bayrağı üzerinde oturuyor. ABD tarafında olan sağ elinde 3 kuleli bir tac taşırken, sol elinde, eski dünya tarafında ise Hermes’in Asa’sına benzer, ucunda çift kanadı açılmış bir kuş olan bir asa taşıyor. Bu çift kanatlı kuşun bir çok yerde kullanıldığını söylemek doğru olacak. Hatta Nazilerde bile benzer bir sembol kullanılıyordu, ki bu çok dikkat çekici. Buradan bir çok çıkarım yapılabilir, ezoterik sembolleri daha iyi bilenler daha farklı çıkarımlara da ulaşabilir. Bizim burada yorumumuz, ABD’de otoriter bir yönetimin artacağı, eski dünyanın Avrupa tarafında ırkçı sağ söylemlerin, Asya tarafında ise tek adam yönetimlerinin artacağı şeklinde olacak. The Economist dergisi de kendi açıklamasında, aynı şekilde Rusya’daki ve Çin’deki tek adam yönetimlerine vurgu yapmış. Kompozisyondaki değişimin de adaletli bir dönemde olmayacağımızı bize hissettiriyor.

The World – Dünya:

Dünya kartı daha çok yeni bir düzenin kurulması, bir tamamlanmayı içeren bir anlama sahip. Yeni düzeni anlatan bu kartta, kullanılan simgeler de oldukça ilginç. Dünya’ya temas eden yapılar, Piramit (Mısır), Pantheon (Roma) ve Parthenon (Atina) gibi pagan dünyanın tapınakları gibi algılanabilirken, bir diğer taraftan devlet (en soldaki yapı), kilise (ortadaki yapı) ve piramit (okült) gibi de okunabilir. Bu binaların bir üst seviyede bulunan edebiyat, sanat ve eğlence simgeleriyle olan bağlantısı da, tümünün oluşturduğu kültürün bağlantılarını oluşturuyor denebilir. Bunlardan bağımsız olan çerçeve ve açık kitap ise Dünya kartının vaad ettiği yeni düzen, aydınlanma gibi kavramlara ancak artistik ve akli yöntemlerle ulaşılabileceğine dair bir yorum yapılabilir. Ancak burada dikkat çekmek istediğimiz iki nokta, aşağıda da hem bir kitap hem de bir resim çerçevesi oluşudur.

Bağlantılı olanlar (aşağıdakiler) ile bağlantısız olanların (yukarıdakilerin) farkı oldukça önemli aslında. Aşağıdaki kitabın kapağı kapalı duruyor, okunmayan kitap kavramı orta çağda ve Martin Luther öncesinde, kilisenin tekelinde olan ve halkın okumadığı Kutsal Kitap eleştirisini hatırlatıyor. Diğer bir taraftan da verili olan, tanrısal olana bir eleştiri gibi görülebilir. Çünkü kitabın kapalı oluşu okunmayana atıf olduğu gibi, insanlar tarafından da yazılmayana atıf olarak görülebilir. Yukarıdaki kitabın açık oluşu ise hem okunan bir kitap oluşunu simgelerken, diğer bir taraftan da yazılan kitap olmasıyla bilimsel gelişme ve aydınlanmaya atıf olabilir.

Altta bağlantılı olan çerçevede bir manzara resmi varken, yukarıdaki çerçevede ise bir portre görülmektedir. Portre oluşunun önemini ise Alman Rönesansı’nın önemli isimlerinden Albrecht Dürer’de bulabiliriz. İtalyan Rönesans’ını kuzeye taşıyan Albrecht Dürer 16. yüzyılın önemli ressamlarından birisidir. Kendisinin en önemli eseri ise 1500 yılında henüz, 28 yaşındayken yaptığı otoportresidir. Daha önce yaptığı otoportrelerden farklı olarak bu resimdeki duruşunda ve tavrında, kendisini Hz.İsa(a.s.)’a olan benzetişi dikkat çekmektedir. Resimde kendi göz hizasında Latince bir yazı bulunmaktadır, bu yazı şu şekildedir:

“Böylece ben, Nurmberg’li Albrecht Dürer, 28. yaşımda, kendi suretimi hiç solmayacak  renklerle yaptım.”

1

Albrecht Dürer hem sanatsal dehası yanı sıra, perspektif, insan bedeni ve oranları ile yazdığı teknik eserlerle de önemli bir Rönesans karakteridir. Bunun yanında Alman reform hareketi ve Martin Luther’e olan yakınlığı da bilinmektedir. Otoportresinde yazdığı kendi suretini yapmak sözü ile İncil’deki “Tanrı insanı kendi suretinde yaptı” sözüne de bir atıf yapmıştır.

Bu bağlamda, The Economist’in, Dünya kartında kullandığı farklı kitap ve resim görsellerinin önemli bir gösterge olduğunu düşünüyoruz. Yeni düzeni niteleyen bu kartın en üstündeki güneş ise bu okumada aydınlanma hedefi olarak görülebilir. Yeni düzene yani aydınlanmaya, ancak yerdeki binalardan, yani dogmalardan sanat ve bilim yoluyla kurtulan insanın ulaşabileceği yorumunu yapabiliriz.

İnşallah bir sonraki yazıda yorumlarımıza devam edeceğiz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.