Farklı Bir Perspektiften Singularity – 11: Hakikatin Güzelliği ve Gözdeki Perde
Selim R. Toprak, 18 Ocak 2017Bir önceki bölümde, egoizm yolunun narsizm veya pesimizm ile neticelendiği üzerinde durmuş, sonra da külliyattan, herkesin varlığı kendi kalp aynasında gördüğü gerçeğiyle ilgili iki bölüm paylaşmıştık.
Metin (sadeleştirerek) şu şekilde devam ediyor:
“Sonra herşeyi hakikatine uygun; berrak, şeffaf, parlak, aydınlık mutluluk tabloları içinde gören güzel ahlaklı adam, öteki benmerkezci, bedbaht, karamsar adama rastgelir. Halini anlar. Ona der: “Yahu sen divane olmuşsun. İçdünyandaki çirkinlikler, dışına yansımış olmalı ki, gülmeyi ağlamak, terhisatı soymak ve talan etmek tevehhüm etmişsin. Kendi kuruntu ve evhamlarının esiri olmuşsun. Aklını başına al, kalbini temizle. Tâ ki şu musibetli, karanlık perde senin gözünden kalksın, hakikatı görebilesin. Zira nihayet derecede âdil, merhametli, halkını seven ve düşünen, muktedir, düzene dikkat eden, müşfik, şefkatli bir melikin (sultanın) memleketi, hem bu derece göz önünde sanat, hikmet, rahmet eserleri gösteren bir memleket, senin vehminin (aslı olmayan kuruntu) gösterdiği surette olamaz.” Sonra o bedbahtın aklı başına gelir. “Evet, ben gerçekten evham içinde boğulmuş, divane olmuştum. Allah senden razı olsun ki, cehennem gibi bir halden beni kurtardın.” der.
Dinin kutsal kabul ettiği ve korunmasını emrettiği beş şeyden biri akıldır. Şayet doğru bakış açısı ayarlanamaz, doğru muhakeme/değerlendirme/analiz mekanizmaları kurulamaz veya onların sonuçlarına göre hayat düzenlenmezse, zaman içinde zihnî çarpık ve yanlış algılar, evhamlar kalpte gölge yapmaya ve insan varlığı kendi karamsarlığı içinde görmeye başlar. Yaratılıştan insanda bulunan beka (ölümsüzlük) isteği, sevgi, şefkat gibi his ve duygular, endişeler bu karamsarlık içinde insan vicdanını rahatsız etmeye başlayınca da, genelde insan bu rahatsız edici ve yakıcı hisleri duymamak adına (işkoliklikten, yeme-gezme takıntısına kadar geniş anlamıyla) sarhoşluğu tercih eder.
Günümüzde bu sarhoşluğu yaşamanın en kestirme yollarından biri dijital mecralar. İnsani varoluşsal sorunlardan kaçmak, vicdanın sesini duymamak adına ekranlar aracılığıyla içine girilen alemler. Sonrasında ise her bağımlılıkta olduğu gibi doz arttırımı kısır döngüsü. Teknolojinin gerçekten çok hızlı ilerlediği ve adeta hayatları esir aldığı böyle bir ortamda, transhümanist kulvarda gelecek için (entellektüel/teknolojik/finansal) yatırımlarıyla sahneye çıkan bir sihirbazın adı ise: Singularity.
Önümüzdeki Dönem: Uyanık Kalabilme Mücadelesi
Şu an için emekleme aşamasında olsa da, önümüzdeki onyıllarda başdöndürücü yalancı parıltısının da yardımıyla, adeta dijital dünyanın içine doğmuş, zihinleri/gerçeklik algıları bebekliklerinden itibaren ekranlar aracılığıyla şekillenmiş genç nesilleri peşinden sürükleyen geniş, kitlesel bir etkiye sahip olabilir. Zira hayatın anlamını sadece eğlenmek olarak algılayan benmerkezci bireyler; alttan alta hissettikleri iç sıkıntılarını, kalbî ve ruhî bunalımlarını aşmak adına daha yoğun sarhoşluklara ihtiyaç duyacak, (günümüzde sanal gözlüklerde adeta tohumlarını gördüğümüz gelişmelerin devamında) karşılarına bir tanrı edasıyla çıkacak Singularity ve benzeri hareketlere ve o hareketler içinden çıkacak aktörlere kayıtsız, şartsız teslim olacaklar.
Başa dönecek olursak, doğallığın güzelliği, güzel ahlakın getirdiği güzel bakış açısı, çocuksu masumiyet ve selim fıtratı koruyamama sonucundaki deformasyon ve dejenerasyon nedeniyle bakış açısındaki bozukluk ve bu bozukluk nedeniyle maruz kalınan travmalar nedeniyle daha derince uyuma ve uyanmama isteği.
Sembolik hikayecikteki güzel ahlaklı adam bedbaht adama “Aklını başına al, kalbini temizle. Tâ ki şu musibetli, karanlık perde senin gözünden kalksın, hakikatı görebilesin.” diyordu. Nefis, heva, heves ve vehim tahakkümünden/baskısından/boyunduruğundan kurtulmanın birinci şartı kalbi kötü duygu ve düşüncelerden temizlemeye çalışmak, aklı hislerin baskısından/esaretinden kurtarmak.
Peki insanî cevherleri, vicdanları, kalpleri, ruhları derinden derine azaplar içinde yanarken, gelecekteki yalancı teknolojik, sanal vahalarda kendilerini cennette zanneden genç nesilleri uyandırmak nasıl mümkün olacak?
Yine külliyattan bir pasajla bitirelim:
“Ey dünyaya tapan insan! Çok geniş düşündüğün senin dünyan, dar bir kabir hükmündedir. Fakat, o dar kabir gibi menzilin duvarları aynadan olduğu için birbiri içinde yansıyıp, göz görünceye kadar genişliyor. Kabir gibi dar iken, bir şehir kadar geniş görünür. Çünki o dünyanın sağ duvarı olan geçmiş zaman ve sol duvarı olan gelecek zaman yok hükmünde oldukları halde, birbiri içinde yansıyıp gayet kısa ve dar olan şimdiki zamanın kanatlarını açarlar. Hakikat hayale karışır, olmayan bir dünyayı var zannedersin. Nasıl bir hat (çizgi), hareketinin süratiyle bir satıh (yüzey) gibi geniş görünürken, aslında ince bir hat olduğu gibi; senin de dünyan hakikatça dar, fakat senin gaflet ve vehim ve hayalinle duvarları çok genişlemiş. O dar dünyada, bir musibetin (sıkıntının, belanın) tahrikiyle kımıldansan, başını çok uzak zannettiğin duvara çarparsın. Başındaki hayali uçurur, uykunu kaçırır. O vakit görürsün ki: O geniş dünyan; kabirden daha dar, köprüden daha müsaadesiz. Senin zamanın ve ömrün, şimşekten daha çabuk geçer; hayatın, bir nehirden daha hızlı akar.
Madem dünya hayatı ve cismanî yaşayış ve hayvanî hayat böyledir; hayvaniyetten çık, cismaniyeti bırak, kalb ve ruhun hayat derecesine gir. Tevehhüm ettiğin geniş dünyadan daha geniş bir hayat dairesi, bir nur alemi bulursun. İşte o âlemin anahtarı, marifetullah (Allah bilgisi, vicdan kültürü) ve vahdaniyet (birlik, teklik) sırlarını ifade eden “Lâ İlahe illallah” kudsi kelimesi ile kalbi söylettirmek, ruhu işlettirmektir.”
“Farklı Bir Perspektiften Singularity – 11: Hakikatin Güzelliği ve Gözdeki Perde” yazısına bir yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
Çok güzel bir yazı. Gelecek on yılların reçetelerini bir çekirdek gibi içinde barındırıyor. Hem de dertlerine işaret ediyor. Bu konularda ne kadar yığınak yapılsa yeridir. Selim Toprak’ın yazılarından yeni tesbitler çıkarılmalı kanımca. buradan yola çıkarak başka makaleler de yazılabilir.
Selim Toprak’ın yazılarını her hafta bekliyoruz