Farklı Bir Perspektiften Singularity – 12: Ontolojik Exodus
Selim R. Toprak, 25 Ocak 2017Geçen yazıda kaldığımız yerden devam edelim. İnsan madenî, nebatî (bitkisel), hayvanî ve melekî yönleri olan kompleks bir varlık.
Tîn suresinde insanın en güzel kıvamda, üstün bir potansiyel, mükemmel bir donanımla ahsen-i takvimde yaratıldığı, sonra da esfel-i safiline düşürüldüğü belirtiliyor:
Biz insanı en mükemmel sûrette (ahsen-i takvimde) yarattık,
Sonra da onu en aşağı derekeye (esfel-i safiline) düşürdük.
Ancak iman edip güzel ve makbul işler yapanlar müstesna. (Tin, 4-6)
Tarih boyunca insanları iyiye, doğruya, güzele, hak ve hakikate çağırmak için gönderilen bütün peygamberler insanları hayvaniyet mertebesinden kalp ve ruhun hayat derecesine çıkarmak, beşeriyetten (potansiyel insanlıktan) hakikî insanlığa uyarmak, mânâya açık melekî yönlerini aktive etmek için uğraşmış, şefkat ve görev bilinciyle ölesiye bir gayret sarfetmişler. Her peygamberin öncelikli misyonu, kalplerle Allah arasındaki engelleri kaldırarak insanları Rableriyle buluşturmaya çalışmak olmuştur. (Bu bağlamda kalp, Rabb’le iletişim adına telsiz veya aynaya benzetilebilir.)
İnsaniyet, Hayvaniyet, Şeytaniyet
İkinci Dünya Savaşı sonrası, özellikle de 1980’lerden itibaren küresel sistemin insanlara tüketim kültürü ile sunduğu hayat tarzı ise büyük ölçüde insanın hayvaniyetine seslenen, kalp ve ruhun hayat derecesine yükselmesine set çeken, tamamen dünya hayatına, cismaniyete odaklı, uyutucu/uyuşturucu, bilinci köreltici, kalp aynasını lekeleyici bir hayattı.
Günümüzde ise, teknolojinin adeta kutsanması ve hayatlarımıza yön vererek kendi rengini çalan ana unsur haline gelmesiyle bütün insanlık olarak daha büyük bir düşüş tehlikesiyle karşı karşıyayız. İnsanı hakiki insan yapan kalp aynasını tamamen işlevsiz hale getirecek, belki de kırıp tuzla buz edecek bir tehlike.
“Yaşadığımız zaman dilimi insanlığın; bir nev (tür) olarak insanlığın yaşayacağı en büyük ikinci “düşüş”e gebe. İlkini aslî memleketimiz olan cennetten çıkarılarak yaşadık. Tüm bu dünya sahnesi zaten bu yüzden inşa edildi. Şimdi ise hem en büyük ikinci düşüş ve hem de bu sahnenin (perdelerin değil sahnenin) tamamen kapanması tehlikesi ile karşı karşıyayız. Zaman ivmeli bir şekilde gittikçe hızlanmakta. Peygamber Efendimiz (sallalahu aleyhi vessellem)’in “Nuh (as)’dan beri bütün peygamberlerin ümmetlerini onun şerrinden korkuttuklarını” söylediği bir tehlikenin; yani “Deccal”ın ortaya çıkışının hemen öncesindeki bir dönemi yaşamaktayız. İnsanlık olarak binlerce yıl içinde yaşanılmış olan tüm tehlikelerden daha büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız. Ayrıca tarihte ilk defa yaşanacak bir göçün bu çağda yaşanma ihtimali var. Biz bu göçe “Ontolojik Exodus” diyoruz. Böylesi bir göç daha önce hiç yaşanmadı.” – Panorama – 1
Ontolojik Exodus.. yani varoluşsal bir göç/çıkış. Fakat malesef bunu negatif anlamda kullanıyoruz. İnsanlık olarak bilincimizle, ruhumuzla, aklımızla dijital, sanal, kurgulanmış şeytanî bir dünyaya sevk edilişimiz. Kalp ve ruhun hayat derecesinden biraz daha uzaklaşmamız. Bilincimizin biraz daha uyuşturulması, uykunun biraz daha derinleştirilmesi, heva/heves ve nefislerin biraz daha sınır tanımaz ve azgın hale gelişi.. Daha açık bir ifadeyle, hayvaniyetten şeytaniyete doğru korkutucu bir savruluş.
“Dünyamızı, gelecekte (tehlikesini fark edemediği virüslere direnemediği için bazı hayati fonksiyonları durmuş) ama oksijen çadırında, beynine verilen sinyaller ile “sanal bir cennet”te yaşatılan bir insanlık bekliyor. Gezegen olarak değil, hayat mertebesi olarak dünya “aşağı, düşük” ve dolayısıyla “dünya hayatı” tabiri “denî hayat”; yani “düşük hayat” demektir. Singularity ise düşük hayatın da düşüğü bir yaşam vaat ediyor. Yani dünya hayatı mertebe olarak zemin katsa, singularity bodrum ve hatta eksi katlara karşılık gelmektedir. “Alice Harikalar Diyarında” isimli çocuk romanında(!) geçen “beyaz tavşan”ın rehberi olduğu bir düşüş ve yaşam mertebesi gibi.. Deccalî bir “harikalar diyarı”. Adeta tadılan her bir mantar ile halden hale geçilen ve sureti sık sık değişen, dönüşen bir diyar.. Mantarlara, psikedelik ilaçlara, LSD’lere ve şamanik deneyimlere çok önem vermeleri, düşürülen bu kapkaranlık dünyanın ezici, boğucu, sıkıntılı kâbuslarının farkına varılıp uyanılmaması içindir. ” – Panorama – 1
Hadislerde deccalin yalancı cennetine karşı uyarıldığımızı, o cennetin aslında cehennem olduğunu hatırlatıp, kısaca tekrar ifade etmek gerekirse; singularityci düşünce insanların nefis ve hayvaniyetlerine seslenerek, zaten cennete nisbeten yer altında olan insanları daha da dibe, aşağıya çekme uğraşında. Uykunun daha derin safhası, hayvandan da aşağı… nefsaniyetin artık şeytaniyet haline dönüşmesi.
Yine külliyattan (sadeleştirerek) bir pasajla bitirelim:
“İnsan, iman nuru ile a’lâ-yı illiyyîne (yükseklerin yükseğine) çıkar; Cennet’e lâyık bir kıymet alır. Ve küfür/inkar karanlığı ile, esfel-i safilîne (aşağıların aşağısına) düşer; Cehennem’e ehil olacak bir vaziyete girer. Çünki iman, insanı Sâni’-i Zülcelal’ine (büyüklük ve azamet sahibi Sanatkâr’ına) nisbet ediyor; iman, bir intisabdır (kalbî bağlılıktır).
(..)
Eğer iman nuru insanın içine girse, üstündeki bütün anlamlı nakışlar, o ışıkla okunur. O mümin, şuur ile okur ve o intisabla (bağlılıkla) okutur. Yani: “Beni sanatlı bir şekilde yaratan Yüce Yaratıcımın sanat eseriyim, O’nun rahmet ve cömertliği ile kuşatılmışım” gibi mânâlarla insandaki ilahî sanatlar ortaya çıkar. Demek Sanatkâr’ına kalbî ve şuurî bağlılıktan ibaret olan iman; insandaki bütün sanat eserlerini ortaya çıkarır. İnsanın kıymeti, o Rabbanî sanata göre olur ve Hz.Samed’in aynası olması itibariyledir. O halde şu ehemmiyetsiz olan insan, şu itibarla bütün yaratılmışların üstünde Yüce Yaratıcı’ya muhatap ve Cennet’e lâyık Rabbanî bir misafir olur.
Eğer kalben Rabb’e olan nuranî bağlılığın kesilmesinden ibaret olan küfür/inkar insanın içine girse; o vakit ilahî isimleri gösteren bütün o mânidar nakışlar karanlığa düşer, okunmaz. Zira Sanatkâr unutulsa, Sanatkâr’a bakan manevî yönler de anlaşılmaz.”
“Farklı Bir Perspektiften Singularity – 12: Ontolojik Exodus” yazısına bir yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
Son paragraf oldukça etkileyici olmuş,insanın sürekli okuyası geliyor
Allah razı olsun.