Farklı Bir Perspektiften Singularity – 9: Bencillik, Karamsarlık ve Sarhoş Olma İhtiyacı

, 4 Ocak 2017

Nursî külliyatından İkinci Söz’ün girişi (sadeleştirerek) şu şekildedir:

“İmanda ne kadar büyük bir mutluluk ve nimet ve ne kadar büyük bir lezzet ve rahat bulunduğunu anlamak istersen;şu sembolik hikâyeciğe bak, dinle:

   

Bir vakit iki adam, hem keyif, hem ticaret için seyahate giderler. (bu dünyaya işarettir) Biri hodbin (benmerkezci, egosantrist), talihsiz bir tarafa; diğeri Hudabin (Hakk’ı gören, Hakk’a bakan, Hakk’ı arayan), bahtiyar diğer tarafa sülûk eder (yol tutar), giderler.

   Hodbin (egoist) adam, hem hodgâm (sadece kendi için üzülen), hem hodendiş (sadece kendi için endişelenen), hem bedbîn (karamsar, pesimist) olduğundan bedbînlik (karamsarlık) cezası olarak nazarında (kendi görüşünde, kendi algısında) pek fena bir memlekete düşer. Bakar ki: Her yerde âciz zavallılar, zorba müdhiş adamların ellerinden ve tahribatlarından vaveylâ (feryat) ediyorlar. Bütün gezdiği yerlerde böyle hazîn (hüzünlü), elîm (elemli, acıklı) bir hali görür. Bütün memleket, bir matemhane (yasevi) şeklini almış. Kendisi şu üzücü ve karanlık hali hissetmemek için sarhoşluktan başka çare bulamaz. Çünki herkes ona düşman ve yabancı görünüyor. Ve ayrıca her yanda müthiş cenazeleri ve ümitsizce ağlayan yetimleri görür. Vicdanı, azab içinde kalır.”

Belirleyici Sıfatlar

Daha önce üzerinde bir parça durmaya çalıştığımız gibi, Nursî külliyat genelinde insan tipolojilerini sıfatlar üzerinden ortaya koyar. Bu hikayecikteki iki adamı ayıran temel sıfatlar da hodbin ve Hüdabin olmaları şeklinde karşımıza çıkıyor. Hod Farsça “ben” (ego, ene) anlamına geliyor. -bin eki de görmeyi ifade ediyor. Yani “hodbin” sıfatı, kendini gören, kendini düşünen, zihnen kendiyle takıntılı, sadece kendi için endişelenen, kendi için üzülen, kendine güvenen, egoist, egosantrist gibi anlamları içeriyor. 

Hikayeciğin devamında ilginç bir analiz yapılıyor. Benmerkezci bir bakışın (varlık algısının) insanı (güçsüzlükleri ve çaresizlikleri nedeniyle) karamsarlığa götüreceği, yalnızlaştıracağı ve bu karamsar bakışın gösterdiği karanlık dünyayı görmemek ve hissetmemek adına insanın sarhoşluktan başka bir çare bulamayacağı tespiti.

İnsanın kalbi, aklı, hisleri, duyguları olduğu için, yaratılışı ve donanımı gereği diğer varlıklarla da alakadar, irtibatlı.. dolayısıyla, eğer doğuştan kendisine verilen selim fıtratı bozmazsa, manevî kalbini öldürmezse, diğer insanların ve varlıkların mutluluk ve rahatlarıyla mutlu olup, rahatlayan.. üzüntüleriyle üzülen bir varlık. Başka bir ifadeyle, şayet evrendeki varlıklarla olan vicdanî bağlarını bütün bütün koparıp kendi egosuna hapsolmadıysa, sevdiklerinin sevinçleriyle mutlu olan, üzüntüleri ve sorunlarıyla dertlenen bir varlık. 

Bütüncül Bakış ve Kardeşlik Beşiği

Bu noktada, insan bütün varlığı yaratıcılığı (hâlıkiyet) ile yokluktan varlığa çıkartan, kayyumiyeti ile ayakta tutan ve sonsuz hikmetle inceden inceye yazılmış  bir kader çerçevesinde varlıklarını devam ettiren, Hayy ve Muhyî isimleriyle canlılara hayat veren, rezzakiyetiyle rızıklandıran, bütün varlığı rahmet, şefkat ve affediciliği ile kuşatan ve terbiye eden kudreti sonsuz, ezelî ve ebedî bir Yaratıcı’yı ilâh ve rab olarak tanımaz, inancı ile O’na bağlanmaz, O’nun kudretine dayanıp, rahmetine sığınmaz, bütün varlığı ahenk içinde bir kardeşlik beşiği olarak görmez, ilahî bir sonsuzluk musikisi olarak duymazsa kaçınılmaz olarak varlıktaki kozmosu (düzeni) kaos olarak algılayacak, dolayısıyla tesadüf rüzgarları içinde sayısız düşman ve tehlikeye açık olarak algıladığı kendi varoluşsal durumu da öncelikli problemi olacaktır.

Çıkmazları İçinde Günümüz Gençliği

Malesef günümüzde genç nesiller çok erken yaşlardan itibaren, henüz kalben, ruhen, vicdanen (duyguları, hisleri, düşünceleri, hayallerindeki kâinat tasavvuru, evren kurgusu yardımıyla) varlıkla bütünleşemeden, tevhid (birleme, birlik, bütünlük) hakikatı ekseninde kendilerini varlığın bir parçası olarak hissedemeden bütünlük duygusundan kopartılmakta. Tüketim kültürü, pusulasız teknolojinin altyapısını oluşturduğu sosyal medya gibi mecralarda egolar etrafında kurgulanmakta, duyguları ve düşünceleri itibariyle kendi benliklerine (dolayısıyla yalnızlık ve bunalımlarına) hapsolan genç bireyler ise ne yazık ki narsizm ve pesimizm arasında gelgitlerde savrularak, kişilik/kimlik krizleri pençesinde boğuşmaktalar. 

Kendileri böyle bir dünyada gözlerini açtıkları, bu verili durumu “doğal” kabul ettikleri için de bu kısır döngüden kurtulup, aslî olarak insanlık hakikatını ifade eden sevgi, merhamet, şefkat, kardeşlik, başkalarını kendine tercih etme, cömertlik gibi manevî değerlere yönelmeyi bir çıkış yolu olarak düşünememekteler. Aslında varlıkla sürtüşmeci, çatışmacı, tüketim ve ego odaklı, kendi bedeni ve cismaniyetine sıkışmış, karamsar, hırçın, huysuz ruh halinden sıyrılarak bütünlük içindeki varlığın bir parçası olarak kendiyle ve varlıkla barışık, üretim ve paylaşım odaklı, uyumlu, ahenkli, dengeli, kalbî duyguları ekseninde oturaklaşmış ruh halini bir parça tadabilseler hakikî ve kalıcı mutluluğa da ilk adımı atmış olacaklar.

“Sarhoşluk” Kavramı

İkinci Söz’den alıntı yaptığımız yukarıdaki pasajda özelikle bir cümleye dikkat çekmek istiyorum: “Kendisi şu üzücü ve karanlık hali hissetmemek için sarhoşluktan başka çare bulamaz.

Buradaki “sarhoşluk” kavramını sadece alkol veya uyuşturucu madde tüketimi olarak ele almak kastedilen anlamı fazlasıyla daraltmak olacağı inancındayım. Günümüzün modern bireyi için işkoliklikten, kariyer çılgınlığına; bilgisayar oyunları bağımlılığından, spor tutkunluğuna, siyasi gündemle yatıp-kalkmaktan, tv-dizi müptelalığına, eğlence takıntısına kadar birçok farklı faktörün sarhoş olmak için kullanıldığını düşünüyorum. Çünkü insan kendisine itiraf etse de etmese de bilincinin farklı katmanlarında “Ben kimim? İnsan nedir? Nereden gelip nereye gidiyoruz? Ne yapmalıyım? Başarı nedir? Başarının kriteri nedir? Önceliklerim ve sorumluluklarım nelerdir? Ölümler, ihtiyarlıklar, ayrılıklar, hastalıklar neden var? Bu büyük meseleler için bir çözüm, bir çıkış yok mu?” gibi mutluluk algısını tehdit eden ontolojik sorularla, endişeler ve korkularla boğuşmakta.. Dolayısıyla bu sorulara kalbini ve vicdanını tatmin, aklını ikna edecek kalıcı cevaplar bulacağı ve hayatını bu cevaplar doğrultusunda yaşamaya çalışarak anlamlandıracağı ana kadar bir yönüyle kendini sarhoş etmeye mahkum.

Önümüzdeki Dönem ve Teknolojik Sahte Cennetler

Yukarıda sarhoşluk unsuru olarak sayılan (alkol, işkoliklik, tv bağımlılılığı vb) ögelerin modern bireyi istenen ölçüde “uyuşturamadığını” kitleler tarafından kullanılan anti-depresanlar, sosyal çalkantılar ve suç oranları gibi daha başka negatif verilerden anlıyoruz. Peki egolarına sıkışmış, niceliğe/surete hapsolmuş, kalbî hayatına yönelip insanî duygularını keşfetme fırsatı bulamamış, teknolojik gelişmelerin büyüsüyle başları dönmüş, kendilerini iyi hissettirdiği sürece herşeyi mübah gören, referans alacağı etik değerlerden yoksun mutlak sarhoşluk/gaflet arayışındaki genç nesillerin önümüzdeki dönemde kalp, ruh ve insanlıklarını feda etmek pahasına, kitlesel olarak kendilerini Singularity Hareketi tarzı transhümanist akımların teknoloji bazlı sanal cennetlerine atmayacaklarını iddia edebilir miyiz?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.