İkinci Düşüş – 3: Emanete Hıyanet

, 31 Ocak 2017

Serinin ilk yazısında ilk ve müstakbel ikinci düşüşün ne kadar benzer motifler taşıdığını, ikinci yazıda ise bu iki düşüşün ortak azmettiricisi Şeytan’ın insanı vazifesinden alıkoymak, doğru yoldan saptırmak için ettiği yeminleri ele almıştık.

İnsanın asıl vazifesi, sonsuz maksatlara yönelik sorumluluklarını yerine getirip aczini, fakrını ve kusurunu kulluğuyla ilan etmek, engin bir nazarla varlıkların tesbihatını seyredip onlara şahitlik etmek, nimetler içinde Rahman’ın yardımlarını görüp şükretmek ve sanatlı varlıklarda O’nun kudret mucizelerine bakarak ibret nazarıyla tefekkür etmektir.

Emanet

Biz emaneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten kaçındılar. Zira sorumluluğundan korktular, ama onu insan yüklendi. İnsan (bu emanetin hakkını gözetmediğinden) cidden çok zalim, çok cahildir. Ahzab – 72

Bu sorumluluğu büyük ve çok yönlü emanetin bir yönü Benlik (Ene)dir. İnsana Rabbini tanıması için verilen sırlı bir anahtar.

“Benlik, Cenab-ı Hakk’ın gizli birer hazine hükmündeki isimlerinin anahtarı olduğu gibi, kâinatın muğlak tılsımının da anahtarıdır, çözülmesi zor bir muamma ve hayret verici bir sırdır. İşte garip bir muamma, tuhaf bir tılsım olan benlik, mahiyetinin bilinmesiyle açılır ve kâinatın tılsımını çözer, vücub aleminin hazinelerini de açar.

Alemin anahtarı insanın elindedir ve nefsine takılmıştır. Kâinatın kapıları görünüşte açık olsa da hakikatte kapalıdır. Cenab-ı Hak, emanet olarak insana “ene” adında öyle bir anahtar vermiştir ki, alemin bütün kapılarını açar; öyle tılsımlıdır ki, insan Yaratıcısının gizli hazinelerini onunla keşfeder.

Her şeyi benzersiz bir sanat ve hikmetle yaratan Sani-i Hâkim, insana emanet olarak, rububiyetinin, sıfatlarının ve icraatının hakikatlerini gösterip tanıtacak, işaret ve numunelerini içine alan bir benlik vermiştir ki, bir vahid-i kıyasi, yani ölçü birimi olsun; rububiyetinin vasıfları ve uluhiyetinin icraatı onunla bilinsin. Fakat o ölçü biriminin hakiki bir varlığa sahip olması gerekmez. Belki geometrideki farazi çizgiler gibi, var kabul edilebilir. Onun varlığının ve hakikatinin ilmen ispatı da şart değildir.

Demek, benlik bir ayna gibidir, bir ölçü birimidir. Varlığın sırrını ortaya çıkaran bir alet ve Yaratıcısına işaret eden bir manadır. Kendi varlığım değil, başka bir Zat’ı gösteren, insanın varlığının kalın ipinden şuurlu bir tel, mahiyetinin elbisesinden ince bir ip ve şahsiyetinin kitabından bir “elif”tir ki, o elif’in iki yüzü var. Biri, hayra ve varlığa bakar. Benlik, bu yüzüyle yalnız feyz alabilir, vereni kabul eder, kendisi bir şey var edemez. Bu yüzde fail değildir, bir şey yaratma hususunda eli kısadır.

Eğer benlik, yaratılış hikmetini unutup fıtri vazifesini terk ederek kendine mana-i ismiyle baksa, yani Sahibini, Yaratıcısını değil sadece kendi manasını bildirse, kendi kendine malik olduğuna inansa, o vakit emanete ihanet eder.

Evet, benlik ince bir elif, bir tel, farazi bir hat iken, mahiyeti bilinmezse bir toprak örtüsü altında büyür, gittikçe kalınlaşır. Insanın varlığının her tarafına yayılır. Koca bir ejderha gibi onu yutar. Insan her şeyiyle, bütün latifeleriyle adeta bir benlik olur. Sonra insanlığın kibri de kendi türünü ve milletini müdafaa etmek için o benliğe kuvvet verir. Benlik, bütün insanlığın kibrine dayanarak şeytan gibi, Sani-i Zülcelal’in emirlerine karşı gelir. Ardından kendini bir ölçü bilerek herkesi, hatta her şeyi kendisiyle kıyaslayıp Cenab-ı Hakk’ın mülkünü onlara ve sebeplere bölüştürür.” – 30. Söz (sadeleştirilerek)

Sanal Dünyada Benlik

Avatar kelimesi “avatarana” yani iniş / alçalma fiilinden türetilmiş bir kelime. Hinduizmde iyi ve kötü arasındaki savaşta iyileri desteklemek için Vishnu’nun farklı kimliklerle yeryüzüne inmesinde kullanılan bir kavram avatar. Hem tanrısal bir gücü hem de farklı bir varlık formunda hayat bulmayı ifade eden bu kavram günümüzde sanal dünyada karşımıza çıkıyor. Bu sefer “inen” taraf biziz (daha doğrusu benliğimiz) ve inilen yer ise sanal dünyalar. İnsanların sanal dünyalarda oluşturduğu karaktere verilen isim haline geldi Avatar. Aynı ismi taşıyan 2009 yapımı filmde felçli bir asker olan Jake Sully, Pandora’da yaşayan mavi derili Na’vi ırkına ait avatarını kontrol eder ve bir süre sonra kendisi asıl görevini unutup o ırktan biri gibi davranıp kararlar vermeye başlar.

Stanford Üniversitesinden Nick Yee ve Jeremy Bailenson  bu duruma yani sanal dünyada bürünülen kimliğin beklentilerine uygun hareket edip davranışları değiştirmesine Proteus etkisi adını verdiler. İsim Yunan tanrısı Proteus’un şekil değiştirme özelliğinden geliyor. Yapılan araştırmada sanal dünyada oluşturdukları karakterlerin görünüşlerine (örneğin uzun boylu ya da şişman oluşu gibi) göre davranışlarının ve kendilerini ifade etme biçimlerinin değiştiği gözlenmiş.

Araştırmayı yapan Lee daha sonra Proteus Paradoksu isimli kitabında sanal dünyada başlayan davranış değişikliğinin fiziksel dünyaya taşındığını öne sürüyor. Sanal dünyayı fiziksel dünyamız gibi tasarlamaya başladık çünkü başka türlüsüne alışık değildik, ama zaman geçtikçe sanal dünyada fiziksel dünyada alamayacağımız kimlikleri de almaya başladık.

Örneğin Goat Simulator isimli oyunda oyuncu kendini bir keçi olarak bulurken, I am Bread isimli oyunda ise bir tost ekmeği rolünü üstleniyor, bu şekilde bedeninden sıyrılan benlik sanal dünyada goril, kedi, sinek ve taş (evet yerinden kımıldamayan bir taş!) gibi kılıklara bürünebiliyor.

Biz, insan olmaktan yani kendi öz canından uzaklaştıkça ister istemez davranışlarımız da bu yeni duruma göre, insanı insan yapan kalb hayatının latifeleri olmadan yeniden şekillenecektir.

Sakın şunlar gibi olmayın ki onlar Allah’ı unuttukları için, Allah da kendi öz canlarını kendilerine unutturdu. (Fayda ve zararlarını dahi bilemiyorlar). İşte yoldan çıkanlar bunlardır. Haşr – 19

Neden bu dünyada olduğunu bilmeyen (bilme ihtiyacını da duymayan) bu çok cahil insan, kendine verilen benlik emanetini hakkıyla kullanmayınca yine sanal dünyalarda birçok örneğini gördüğümüz üzere (GTA, call of duty vb.) şiddet, zulüm, güç, kazanma ve kendine bir yer biçme yönünü kalınlaştırdıkça kalınlaştırıyor. Sanal dünyadan gerçek dünyaya döndüğünde ise benliği artık eski halinde kalmıyor. Gölge uzarken, güneş gurub etmeye başlıyor.

Bir sonraki bölümde ikinci düşüşün yeri olan sanal alemleri ele alacağız.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.