Sapiens: Hayvanlardan Tanrılara Üzerine

, 3 Ocak 2017

MEHMET BUĞRA YEŞİL – Kitapta da sık sık tekrarlandığı gibi, bilginin en büyük güç olduğu kabul edilebilir. Modern zaman öncesinde bilgi olmadan gücün kullanımı kısıtlı ise de bugün bilgi olmadan bir gücün varlığından dahi bahsedebilmek mümkün değildir. Buna rağmen sorgulanması gereken bilgiye ve dolayısıyla güce ihtiyaç değil, hakikati arayıştır. Bilgi, elbette değerlidir. Ancak hakikati arayan bir zihin olmadığı müddetçe bilginin bir kıymeti olmaz. İnsanı tarihsel gelişiminde en çok motive eden nokta hakikat nazarında bitmek bilmez bir açlığa sahip olmasıdır.

“Bugün büyük beyinlerimiz çok işe yarıyor, çünkü hem şempanzelerden çok daha hızlı hareket etmemizi sağlıyor hem de güvenli bir mesafeden onlara ateş edebildiğimiz arabalar ve silahlar üretebiliyoruz. Ama arabalar ve tüfekler nispeten yeni şeyler. İki milyon yıldan uzun bir süre boyunca insanın sinir ağları giderek büyüdü, fakat çakmaktaşından birkaç bıçak ve sivri sopa dışında insanlar bununla pek az şey yapabildiler. Peki, bu iki milyon yıl boyunca insan beyninin evrimini sürdüren şey neydi? Dürüst olmak gerekirse bu sorunun cevabını bilmiyoruz.”

İnsanın gelişime bu kadar açık olmasının ardındaki en önemli sebep gerçek ile yalanı ayırt edebiliyor olması ve her zaman tercihini hakikatten yana kullanıyor olmasıydı. Ne yazık ki bugün için aynı şeyi söyleyebilmek çok da mümkün değil. Kitabın dönüp dolaşıp geldiği yer de yaşadığımız bu illüzyon içinde yapımıza işlenmiş arayışlardan uzaklaşmamız, kendimize ihanet ederek insanlığı ve dünyayı getirdiğimiz hal.

Yazarın bilgi ile kurduğu etkileşim kitabın ana damarını oluşturuyor. Farklı ideolojilerden, zıt tabanlardan farklı fikirlere yer verilmeye çalışılsa da yazarın pozitivist aklı genel olarak hâkim konumda. Elbette modern zamanın sanrılarına, insanın köleleşmesine ve mutsuzlaşmasına dokunmadan edemiyor, ancak insanlığın ve dolayısıyla içinde bulunduğumuz kötü dünyanın gelişmekte olduğu iddiasından da vazgeçmiyor.

Kitabın bilgi ile kurduğu ilişkiyi takdir etmek gerek. Yazar Harari’nin ciddi bir birikim üzerine bu kitabı yazmaya kendisini adadığı ilk sayfalardan itibaren göze çarpıyor. Her sayfada yeni bir bilgi edinmek, gerçekten sorguladığımız konularda yeni perspektifler oluşturabilmek mümkün. Bu ciddi bilgi bombardımanına rağmen akıcı ve anlaşılabilir bir dil benimsenmesi de kitabı muadillerine göre daha okunabilir kılmış.

Tüm bu adanmışlığın ve çalışmanın ardından ortaya çıkan eserde dürüst davranıldığını söylemek ise zor. Yazarın çizmek istediği tarafsız bilim adamı portresi ile eserin ardında hissedilen aklın uyuşmadığını ilk bölümlerden itibaren anlayabilmek mümkün. Ayrıca bu kadar ciddi bir okuma ve çalışma ürünü olduğu belli olan bu kitabı yazabilmiş Harari’nin belirli konularda açıkça okuyucuyu yönlendirebilmek adına tuzaklar kurmuş olması da büyük hayal kırıklığı. Günümüzde zaten bilgi ve bilimin paylaşılması noktasında ahlaki ölçütlerden vazgeçilmiş durumda. Öyleyse neden Harari gibi bilgisi kıymetli insanlar hala bu iki yüzlü tavırlarından vazgeçemiyorlar? Bu tarafsız görünme kaygısında amaç sadece kitabın daha fazla okuyucuya ulaşması olarak açıklanabilir mi?

Yazarın kitabında yer verdiği Francis Bacon’ın New Instrument of Science ( Bilimin Yeni Aracı ) isimli eserinde geçen “Bilginin geçmesi gereken asıl test doğru olup olmadığı değil, bizi güçlendirip güçlendirmediğidir. “ anlayışı aslında yaşadığımız ihaneti gözler önüne seriyor. Modern zamanda bilim, ilimden ayrılarak hakikat üzerine değil kullanışlılık ve güç üzerine bir yol çizdi. Burada kusur ilimde ya da bilimde değil, kendi fıtratına ihanet ederek hakikatten uzaklaşma pahasına güce tapmaya başlayan insandadır elbette.

Yazarın dini ya da metafizik konularda göstermiş olduğu materyalist ve alaycı tutumu bilimin insanlığı soktuğu bu açmaz üzerine konuşurken göremiyoruz ne yazık ki. Dünyada gerçekleşen iyi ve kötü şeylerde asli olarak insanın parmağı olduğunu sadece kendi menfaatlerimizle uyuştuğu ölçekte kabul etmek tüm insanlığın kaçtığı bir liman olmakla birlikte reddedilemez de bir gerçeklik. Kitapta metafizik yapılanmalara ilişkin tespitler insanoğlunun cehaleti ve aydınlanma paradigması temelinden çıkma olduğu için yine aynı insanoğlunun modernite dışında gerçekleşebilecek gelişimini öngöremiyor.

Bir başkasının kutsal saydığı değerleri sevmek zorunda olmadığımız en azından akademik çevrelerde artık bilinen bir gerçek. Ancak ahlaki ölçütlerin terkedildiği bu ortamda dinlere ya da diğer kutsal değerlere tarafsızlık maskesi altında yaklaşıp dezenformasyon yapmanın da aynı derecede saygısızca bir tutum olduğu henüz anlaşılabilmiş değil. Bugün kimse Sapiens ya da başka bir eserde geçen hakaret ya da yanlış bilgilendirmeleri cımbızla ayıklayıp kendisini aforoz etmiyor, etse de bu artık insanlarca değer gören bir tavır değil. Yani eserin arka planındaki zihinde açık şekilde gördüğümüz üzere yazarın dini konulardaki gerçek düşüncelerini dürüst bir şekilde aktarmasında kendisinin bizi inandırmaya çalıştığı denli büyük bir problem mevcut değil. Okuyucu olarak benim talep ettiğim tek nokta yazarın dürüst davranması, yer verdiği fikir ve akımlar nazarında haksızlık teşkil edebilecek dezenformasyonlardan kaçınmaya çalışması olabilir.

Harari, tüm bilgi birikimine ve adanmışlığına rağmen eserinde ne yazık ki bu dengeyi tutturabilmiş görünmüyor. Yukarıda söylediğim üzere dini konularda aydınlanmacı pozitivist aklı onu kısıtlıyor ki bu benim açımdan kabul edilebilir. Kendisinin benim ya da bir başkasının inandığı kutsal değerlere saygısızlık etmesi hoşuma gitmese de bunu kabul edebilirim. Ancak olaylar ve fikirlere dönük perspektifini belirlerken yazarın içsel dünyasında yaşadığı problemleri tamamen bilgi odaklı bu kitaba aktarmış olması gerçekten üzücü.

“Bilim kendi önceliklerini dikte etme şansına sahip değildir, ayrıca keşifleriyle ne yapılacağını da belirleyemez. Örneğin tamamen saf bilimsel açıdan, genetikle ilgili giderek artan bilgilerle ne yapmamız gerektiği net değildir. Bu bilgiyi kanseri yenmek için mi kullanmalıyız, genetik olarak modifiye edilmiş bir süper insan ırkı mı yaratmalıyız yoksa dev memeli süt inekleri mi tasarlamalıyız? Çok açıktır ki liberal, komünist veya Nazi yönerimleri ya da kapitalist bir şirket, aynı bilimsel keşfi tamamen farklı amaçlar için kullanacaktır ve bunlardan biri diğerine kaynak aktarırken herhangi bir bilimsel gerekçeleri olmayacaktır.”

Alıntılanan pasajda da görüldüğü üzere Harari’nin bilimsel gelişim perspektifinde bilime ya da bilim adamlarına bir sorumluluk yüklemediği açık. Yazarın da temsil ettiği görüşe göre bilim insanları kendilerine dayatılan öğreti nazarında herhangi bir bilimsel gelişimin önünde engel değil, o gelişimin bir dişlisi olmak zorundadırlar. Pasteur için bilimsel gelişim ne ise, Oppenheimer için de aynı kabul edilir. Bilimsel gelişimlerin insanlar tarafından kötücül kullanımından bilime ya da bilim adamlarına bir pay çıkarılmaması gerektiği yönündeki egemen öğreti bilimin güçlünün tarafında yer almasının aslında onursuz bir davranış olmadığını söyler, bu iki yüzlülüğü meşrulaştırır.

Yazar bu özerk meşru yapıyı ne yazık ki sadece bilimsel gelişime özgülüyor. Sadece yazar değil, dünyanın geneli bilimsel gelişimlerin her zaman dünyayı daha iyiye götürdüğüne ilişkin sorgulanamaz bir görüşe sahip. Bu katı iyi niyet, söz konusu metafizik yapılanmalar olduğunda yerini yine sorgulanamaz bir cehalet diline bırakıyor. Oysa nasıl bilimsel gelişmelerin insanlarca kötüye kullanılmasından bilim sorumlu tutulamıyor ise, dinin insanlarca yozlaştırılmasından da dinin sorumlu tutulması aynı derecede saçmadır. Dinin uzun yüzyıllar boyu insanlarca menfaat çatışmalarında kullanıldığı, açıkça yanlış olan öğretilerin dogmatik yanlışlar doğru kabul edilerek toplumsal sınıfların kurgulandığı reddedilemez bir gerçektir. Ancak insanın yaptıklarından dinin sorumlu tutulması kabul edilemez. Hele ki Harari gibi düz bir materyalist zihnin, olmayan metafizik yapılanmaya böyle bir sorumluluk izafe etmesi düşündürücüdür. Yazının başında alıntılanan pasajda belirtilen, “Peki, bu iki milyon yıl boyunca insan beyninin evrimini sürdüren şey neydi?” sorusunun henüz bilimsel bir cevabının olmaması da bilimin içine düştüğü bu tıkanmayı gösterir.

Bilimin insanlığı uzun vadede geliştirdiği, yaşamını uzattığı ve kolaylaştırdığı kabul edilebilir. Bazı kesimlerce insanın daha mutlu olduğuna dahi inanılıyor olabilir. Yazarın bilimsel gelişimler nazarında aslında daha kötü bir dünyada yaşıyor olsak da geçmişten daha mutlu olabileceğimize ilişkin kimi iddialara da kitabında yer verdiğini görebiliyoruz. Bu iddialar tamamen gerçek dışı olmamakla birlikte bugünkü egemen öğretide bilimin uzun vadede insanın “varlığına” faydadan çok zarar vereceğini görebilmek zor değil.

Bilimin bugün içinde bulunduğu koşullar nazara alındığında geniş perspektifte insanoğluna zarardan çok fayda sağlaması mümkün değildir. Hakikati değil kullanımı arayan bilim yozlaşmaya giden en geniş, en açık yoldur. Hakikati aramaktan vazgeçildiği takdirde ne bilimle ne de dinle, ilimle hiçbir yol alınmaz. Yazara ve temsil ettiği görüşe göre bilim soru sormaz, cevap verir. Ancak bugün bilim soruya ya da sorana bakmadan her soruya cevap vermeyi uygun ücret karşılığında kabul eder hale gelmiş durumda. Burada yazarın düştüğü hataya düşmeyerek bilimi bütünsel olarak dışlamamamız gerekir elbette. Ancak bilim insanlarının oluşturduğu ortak bilim aklının da artık ideolojik çatışmalardan arınmış, menfaat ölçekli çalışmalardan kurtulmuş olması gerekmiyor mu? Bilimin bize hakikate giden yolda eşlik etmesine ihtiyacımız var, ancak bunu yazarın da temsil ettiği ampirik perspektifle yapması mümkün değil.

“Kişi doğruyu ancak yüreğiyle görebilir, hakiki olan şeyler gözle görülmez.”

Antoine de Saint-Exupery’nin bu sözü bilgi ile modern zaman insanının ilişkisinin ne kadar çarpık hale geldiğini de gösteriyor bize. Sapiens kesinlikle kötü bir kitap değil, daha sonraki yazılarda da paylaşacağım üzere insan ve yaşantımız üzerine daha önce değinilmemiş bilgilere dayanan sağlam fikirler barındırıyor. Harari de yazının başında söylediğim gibi gerçek bir akademisyenliğin yanı sıra sıradışı bir adanmışlık göstermiş. Kitap benzerlerinde sıklıkla gördüğümüz üzere popülaritesiyle eşdeğerde sığ bir kitap değil kesinlikle, eğer herkesin elinde görüyorsanız bilin ki azınlığı bu kitabı bitirebilecek.

Bu da bizi aynı yere götürüyor; bilgi tek başına bize yol göstermiyor. Doğru rehberlik olmadığında Harari gibi büyük bir zihnin, tüm adanmışlığına rağmen yine de yanlış yönlere sapabileceğini görüyoruz. Hakikatten uzaklaşıp kullanışlı olan bilgilerle aldığımız yol bizi bir yerlere götürür elbette, ancak uçsuz bucaksız bir denizin ortasında, nereye gittiğimizi, neden gittiğimizi bilmeden salınır dururuz.

Sapiens üzerine konuşmaya devam etmek üzere.

“Sapiens: Hayvanlardan Tanrılara Üzerine” yazısına bir yanıt var

  1. Osman Burak demiş ki: ( 4 Ocak, 2017, 11:37)

    Kitabı okumadım ama kitap hakkında yazılan bazı yorumları okudum/okuyorum. Tespitlerinizi çok başarılı buldum. Bilim ve metafizik arasındaki çatışmayı, modern insanın taraflı bakışını çok güzel ifade etmişsiniz. Emeğinize sağlık. Yazılarınızın devamını merakla bekliyor olacağım.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.