Startup Ülkesi

, 11 Ocak 2017

Teknoloji girişimlerinin anavatanının ABD olduğu su götürmez bir gerçek. San Jose’den çıkan teknoloji şirketlerinin tüm dünyayı nasıl domine ettiği de herkesin malumu. Ancak Startup Ülkesi’nden kastım ABD değil. ABD yaklaşık 17 trilyon dolarlık devasa bir ekonomi. Neredeyse dünya GDP toplamının ¼’üne eşit. Buna karşılık 320 milyon da nüfusu var. Hal böyle olunca iddialı olduğu alanlarda toplam rakamlar üzerinden mukayese ettiğimizde ABD her zaman üstünlük sağlıyor ve bu yanıltıcı olabiliyor. Bu durumdan kaçınmak için mukayese ederken ekonomi, nüfus, coğrafi konum, yeraltı kaynakları gibi koşulları aynı düzleme çekmek gerekiyor. Bu yüzden çeşitli yollarla indirgenmiş ve göreceli (relative) bir bakış açısıyla, rasyolar üzerinden değerlendirmenin daha sağlıklı olacağını düşünüyorum.

Bu açıdan bakınca kişi başına düşen startup ve risk sermayesine göre yapılan sıralamaya göre dünyanın bir numaralı ülkesi dünya kamuoyunda Gazze’de kurdukları abluka, Hamas’la yıllardır süregelen çatışmaları ve Müslüman ülkelerle yaşadıkları diplomatik problemlerle gündeme gelen İsrail. Arkasından Estonya ve Singapur geliyor. 8 milyon nüfusa sahip İsrail’de (1400’ü 2015 yılında kurulmakla beraber) toplam 5500’den fazla yüksek teknoloji girişimi var. 40 bin insan bu yüksek teknoloji üreten şirketlerde istihdam ediliyor. Yaptıkları katma değerli üretimlerle ülke GDP’sinin %15’ini oluşturuyorlar. Genelde teknoloji şirketlerinin yer aldığı Nasdaq’ta 100’den fazla İsrail menşeli şirket yer alıyor.

Dünya Startup Ekosistemleri Sıralaması

Dünyanın önde gelen startup ekosistemlerinin ele alındığı bir çalışmada Tel Aviv, Silikon Vadisi (San Jose), New York, Los Angeles ve Boston’dan sonra 5. sırada yer alıyor. Bu listeye ülke bazında bakarsak İsrail 2. sırada. Aynı raporun 2012 versiyonunda 2. sırada yer alan Tel Aviv performans endeksinde yapılan bir değişiklikle 3 sırda geriledi.

En sağda kolonda yer alan Growth Index (büyüme endeksi) startup adedindeki yıllık artış, risk sermayesi yatırımlarındaki artış ve şirket satışı yapılırken belirlenen değer artışlarının hareketli ortalamalarının eşit şekilde ağırlıklandırılmasıyla bulunuyor. Büyüme endeksinde en fazla dikkat çeken Berlin ileriki yıllarda üst sıralara tırmanacak gibi görünüyor.

Bloomberg tarafından hazırlanan farklı bir çalışmada ise “En İnovatif Ülkeler” sıralamasında İsrail 5. sırada yer alıyor. Türkiye’yi merak ediyorsanız 35. sırada.  6 farklı kategoride ülkelerin değerlendirildiği çalışmada İsrail ARGE, araştırma görevlisi ve ileri eğitim alanında ilk 5’te yer alıyor. En zayıf kaldıkları alan dünyada da biraz tartışmalı olan patent edinimi.

(Patent haklarının korunması yeni buluşların yapılmasını teşvik edebildiği gibi tam aksine ARGE ve inovasyonun önünde ciddi engeller oluşturabiliyor. Çoğunlukla her yeni teknoloji bir öncekinin üzerine geliştirilerek veya yatayda türevleri (daha ucuz, daha hızlı, daha kullanıcı dostu… vs.) oluşturularak elde edildiği için söz konusu teknolojinin patentini ilk alan taraf avantajlı haklar iddia edebiliyor. Büyük teknoloji monopolleri aldıkları sayısız patentlerle kendi kontrollerinde olmayan küçük ARGE şirketlerine alan bırakmak istemiyorlar. İkisi de dev şirketler olduğu için medyaya yansıyan en bariz örnek Apple ile Samsung arasındaki patent savaşları oldu).

Başarının Anahtarları

İstediğiniz kadar lanetleyin, nefret edin, dünyadaki Yahudi lobisinden dem vurun içinde bulunduğumuz çağı doğru okuma söz konusu olduğunda İsrail’in geleceği bölgedeki tüm devletlerden parlak görünüyor. Geçmişiyle övünenlerle geleceğini inşa edenlerin mücadelesini geleceğe sahip olan kazanacaksa görünen köy kılavuz istemiyor.

2009’da İsrail’in bu apaçık başarı hikâyesini konu alan, Dan Senor ve Saul Singer’ın beraber yazdığı, “Startup Nation” adında bir kitap yayınladı. Biraz propagandist bir kitap olduğunu söylemekle birlikte, kitapta 60 yıl önce kurulan İsrail’in teknoloji ve inovasyon üreten bir ülkeye dönüşümü ele alınıyor.

Startup Nation aslında çok basit bir sorunun cevabını arıyor:

60 yıl önce kurulan, 8 milyon nüfusa sahip, etrafı düşmanlarla çevrili, kurulduğu günden beri savaş halinde, hiçbir yeraltı kaynağı da olmayan (o zaman Akdeniz’de doğalgaz daha bulunmamıştı) İsrail nasıl oluyor da Japonya, Çin, Hindistan, Kore, Kanada ve Birleşik Krallık’tan daha fazla startup’a sahip olabiliyor? Bu yerinde soruyu kitaptaki bilgilerin de üzerine koyarak cevaplamakta fayda var.

Bu soruyu cevaplandırmak için öncelikle girişimci ruhun çıkış noktasını anlamak gerekiyor.

Çeşitli güvenlik riskleri ve devletin kuruluş felsefesinin toplum üzerinde 2 önemli etkisi var: i) kadın-erkek fark etmeksizin 18 yaşını geçmiş herkesin yerine getirmesi gereken zorunlu askerlik. ii) dünyanın farklı yerlerinden Yahudi göçüyle beslenme.

İsrail Savunma Bakanlığı’nın (İSB) startup ekosisteminin oluşmasında katkısı büyük. İSB bünyesinde önemli sayıda yüksek teknoloji birimleri yer alıyor ve askerler bu birimlerde görev alıyorlar. Genelde üniversite öncesi askere giden İsrailli askerler yükseköğrenimlerine başlamadan çok genç yaşta teknolojik konularda deneyim kazanmış oluyorlar. Bakanlığın da teşviki ve cesaretlendirmesiyle teknoloji kullanarak problem çözme yetenekleri gelişiyor. Farklı bir hiyerarşik bir yapı uygulanıyor. Üst rütbeliler astlarına çok fazla müdahale etmeyerek kendi çözümlerini üretmelerini istiyorlar veya dünyada pek örneğine rastlanmayacak şekilde üst rütbeli bir askerin yaptığı yanlışı astı kendisine direk ismiyle hitap ederek söyleyebiliyor. Böylece sorumluluk sahibi bireylere dönüşüyorlar. Askerde geçirdikleri 2-3 sene boyunca ilgi alanları ve üniversitede okumak istedikleri bölümler de şekillenmiş oluyor. Yüklenen sorumluluklar, problem çözme becerileri, karar verme serbestliği, ilgi duyulan disiplinlerin ortaya çıkması askerler için erken hayat tecrübesine dönüşüyor.

İsrail’in startup ekosistemine katkı sağlayan konulardan biri de ülkede yer alan göçmenler. Genel olarak göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı toplumlarla girişimci sayısı arasında ciddi bir korelasyon bulunmakta. Çünkü girişimci dediğimiz insanlar esas itibariyle kurulu düzenin parçası olmak yerine yeni şeyler deneyen, risk alabilen insanlardan oluşuyor. Bu tanımın içini en iyi doldurabilecek insanlar göçmenler. ABD göçmen-girişimcilik ilişkisinin en bariz örneğini teşkil ediyor. İsrail’de de benzer bir durum var. İsrail’in demografik yapısı kabaca %75 Yahudi, %20 Arap ve %5 diğer etnik gruplardan oluşuyor. Göçmen nüfusun önemli kısmını ise dünyanın her yerinde İsrail’e göç eden Yahudiler (göç düşük düzeyde hala devam ediyor) oluşturuyor.

Hello World

Bloomberg’de yayınlanan Hello World belgeselinin 3. serisi olan İsrail bölümünü izlemenizi tavsiye ederim. Ashlee Vance’in anlatımıyla hazırlanan yapım farklı ülkelerdeki teknoloji hikâyelerini konu alıyor. Vance aynı zamanda bestseller olan “Elon Musk: Tesla, SpaceX, and the Quest for a Fantastic Future” kitabının da yazarı. Programda yer verilen bazı girişimler oldukça ilgi çekici.

Spacepharma yerçekimsiz ortamda çalışabilen laboratuvar cihazları üretmek amacıyla kurulmuş. Ayrıca cihazları küçük bir uydunun içine sığabilecek kadar küçültmeleri de gerekiyor. Cihazının kullanımının kolay da olması lazım çünkü astronotların uzaydaki yaşam koşulları (yeme-içme, uyuma, hareket etme… vs.) yeterince zor. Eğer başarabilirlerse astronotların yerçekimsiz ortamdaki biyolojik faaliyetleri anlamaya yönelik daha fazla bilimsel çalışma yapabilmesini hedefliyorlar. Şirketin CEO’su ve kurucusu Yossi Yamin. İsrail haricinde İsviçre ve ABD’de de ofisleri bulunuyor. Şirket geçtiğimiz Kasım ayında araştırma hedefli ticari parabolik uçuşunu gerçekleştirdi. Ayrıca önümüzdeki günlerde kendi CubeSat’larına yerleştirecekleri mini laboratuvar cihazını uzaya göndermeyi planlıyorlar.

Consumer Physics dünyanın ilk cep boyutunda moleküler sensörünü üretmek üzere yola koyulmuş. Ürünün adını Scio koymuşlar. Latince bilmek, anlamak, algılamak manalarına geliyor. Cihaz yakın kızılötesi spektroskopiyle her materyalin kendine özgü molekül titreşimlerinin analizini yaparak kullanıcıya o cisim hakkında bilgi veriyor. Genelde gıdalar üzerinde uygulanıyor. Mesela bir elmanın içindeki şeker veya bir elmasın gerçek olup olmadığı tespit edilebiliyor. Cihaz yaygınlaşırsa kesmece karpuz dönemi sona erecek. Belki yayılan titreşimlerden bireylerin ve toplumların gerçek insan olma yoğunluğu tespit edilebilecek. Mesela bazıları ölçümle goril çıkacak. Her anlamda insanın hislerini/içgüdülerini kenara bırakarak fiziki dünyayı makineler aracılığıyla keşfetmesine yol açacağı için Scio’yu önemli buluyorum.

Umoove mobil cihazlar için üretilmiş bir yüz ve göz algılama yazılımı.  Şu anda bu odaklandıkları alan algılanan bilgileri kullanarak uzaktan sağlık hizmeti vermek üzerine. Nasıl telefona bakıyorsak telefon da bize bakmış olacak. Ayrıca göz hareketleri üzerinden oyun oynama veya çeşitli bilgisayar programlarını kullanma özellikleri getiriyor. Umoove aslında çok yeni bir ürün değil. Hakkında olumsuz bir habere rastlamadım ancak 2014’ten beri de pek ilerleme kaydedememiş gibi bir hali de var. Bir spekülasyon olarak İsrail Savunma Bakanlığı bünyesinde proje yürütüyor olabilirler. Bu açıdan Umoove da çığır açacak yenilikler getirebilecek takip edilmesi gereken bir şirket.

İsrail’in girişimci ruhunu sadece 2 nedene bağlamak doğru değil. Elbette dünyanın her yerinde lobisi bulunan, ABD’yi arka bahçesi gibi kullanabilen bir ülke için fırsatlar sonsuz. Ancak yine de kendileri açısından son derece olumsuz bölgesel politik faktörlere rağmen çölün ortasında yüksek teknoloji üretebilen bir ülke olmayı başarmışlar. İsrail’den çıkarılacak çok ders var.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.