Westworld – 2

, 19 Ocak 2017

Person of Interest, Westworld dizisinin yapımcısı ve fikir babası Jonathan Nolan’ın bir önceki işiydi. Bu yapımda da merkeze yapay zekâ oturuyordu. Terör saldırılarını durdurmak için geliştirilen bir önleyici program hükümet tarafından ilgisiz bulunan sıradan suçları da kapsamına alarak, sahiplerini bilgilendiriyordu. Yaratıcısı tarafından “machine” olarak adlandırılan program görünürde faaliyetine son verilmiş olmasına rağmen çalışmaya devam eder. Programı geliştiren deha bunun insanlara yardım etmek için eşsiz bir fırsat olduğunu düşündüğünden kurduğu ekiple hükümetin ilgisiz bulduğu suçları önlemeye çalışır. Yapay zekâ yüze ve sese sahip değildir. Uyarısını bazı şifreler, kodlamalarla yapar. Günümüzün teknolojik ortamında her şeyi gören göz konumundadır. Öyle ki bu konumu yüzünden “Tanrı” olarak bile adlandırıldığı olur.

Nolan belli ki bu konular üzerinde epeyce kafa yoran biri, tıpkı projelerinin yapımcısı J.J Abrams gibi. Bu ikili Westworld dizisinde konuyu daha ileri, bir açıdan daha “metafizik” bir yere taşıyorlar. Westworld yapay zekanın dijital ortamdan taştığı, cisimleştiği bir dünya. Bu kez yapay zekâ sahibi varlıklar insanların oyuncağı durumundalar. Ancak daha önceki yazıda söz ettiğimiz gibi içlerinden bazıları sorular sormaya ve yaşadıkları dünyayı sorgulamaya başlıyorlar. Dizide her şeyin arkasındaki adam Dr. Ford’un Westworld projesini başlattığında Arnold adında bir ortağı olduğunu, fikir ayrılığı yaşadıklarını bunun sonucunda Arnold’ın öldüğünü öğreniyoruz. Ayrılığın temelinde diğer ortağın canlı bir varlık yarattıklarını düşünmesi yatıyor. Dr. Ford için sadece birer makina olan varlıklar, Arnold için şuur sahibi canlılar. İnsan görünümüne ve özelliklerine sahip bu canlı varlıkları oyuncak olarak kullanmak ise kabul edilemez.

Dizide uyanış yaşayan android karakterler çaresizliklerinin farkına varıp çözümü isyanda buluyorlar. Belki abartılı bir yorum olacak ama burada insanın Yaratıcısına isyan ederek özgürleşebileceğine işaret edildiği hissini duymamak zor. Dizinin en büyük sorunu irade, bilinç, şuur gibi ağır meseleleri aşkın bir yaratıcı fikrine dayanmadan açıklamaya çalışması. Dr. Ford bir yerde Michelangelo’ya ithafla insan bilincinin- ilahi hediyenin- yüksek bir güçten gelmediğini, bizatihi kendi kendinin ürünü olduğunu söylüyor. Eğer bu doğruysa yani beyin-zihin kendi başına bilinç ve buna bağlı olarak irade oluşturuyorsa o zaman insan beyni modellenerek yapılan elektronik beynin de aynı işleve sahip olacağını öngörmek tutarlı olacaktır. Sorun şu ki insan beyni bu konuda çalışan herkesin kabul edeceği gibi aşkın bir tasarım ürünü. Aslında tasarımın ötesinde bir hal söz konusu. Öyle ki bir organ tüm evrenle özel bir bağ kurup her şeyi tanımlayıp sınıflandırabiliyor. Böylesi karmaşık ve mükemmel bir tasarımın kendiliğinden olması imkânsız. Tıpkı Michelangelo’nun muhteşem tablosunun dahi bir ressam olmadan olamayacağı gibi. Aynı derecede imkânsız olan bu tasarımın sahibinin yaptığı işten habersiz olması ve eserinin sınırlarını bilmemesi. Yani farkında olmadan şuurlu bir varlık yaratmanın mümkün olduğunu söyleyebilmek için tüm yaratımı inkâr etmek gerekiyor ki bu daha büyük ve cevaplanamaz sorulara yol açıyor. Şöyle düşünelim, Michelangelo tablosunu yaptığında ne yaptığını çok iyi biliyordu.

Anlaşılan o ki Nolan, Abrams ve genel olarak Singularity destekçilerinin varlık meselesi(ontoloji) üzerine düşünceleri gri bir bölgede toplanıyor; yaratılışı tam olarak inkar etmiyorlar ama kabul ettikleri de söylenemez. Tanrı fikrini kendi işlerine dahil ediyorlar ama kabul ettikleri tanrı hata yapabilen, kusurlu bir varlık! Bir yerde Tanrıyı kabul edip sıfatlarında hata ediyorlar gibi bir görünüm var.

Ancak kesin olan şu ki bilimin ve teknolojinin kendilerini “tanrı” haline getireceğini, en azından kendi tanrılarını inşa etmelerini mümkün kılacağını düşünüyorlar.

Westworld aslında bir TV dizisinden cevaplaması beklenmeyecek düzeyde zor ve kadim soruların peşine düşen bir yapım. Bu kadar ağır meseleleri sıkıcı olmadan anlatabilmek için çok doğru bir tercihte bulunarak karakterlerin çok zekice yazılmış diyaloglarını kullanıyor.

Bu karakterlerin en gizemli olanı “siyah giysili adam”, eğlence peşinde olan diğer konuklardan farklı olarak başka bir gerçeğin peşinde. Androidlerin insanlar karşısındaki çaresizliğinden ve edilgen durumlarından hoşlanmıyor. O, “tanrılara” karşılık vermelerini ve isyan etmelerini istiyor. Zalimce yöntemleriyle, Arnold’ın ulaştığı sırra ulaşmaya çalışıyor. Dr.Ford yıllar sonra hata yaptığını kabul edip Arnold ile aynı noktaya geldiğinde herkes için yeni ve öngörülemez bir dönem başlıyor. Tam da Siyah Giysili Adam’ın istediği gibi.

Dizi ilerledikçe anlıyoruz ki Dr. Ford’un aklında başlangıçtan beri duygular, irade, kader gibi konularda temel sorular var. Belki de ortağıyla bu işe başlamalarının asıl sebebi bu. Sonunda Dr.Ford en azından bir konuda eski ortağıyla aynı noktaya geliyor. Ford bir diyaloğunda kendisine sorulan gerçeğin ne olduğu, bilincin mahiyeti üzerine olan soruya cevap verirken bu sorunun Arnold’ı tüketip ölüme götürdüğünü söylüyor. Kendisinin buna cevabı bilincin aslında var olmadığı ve insanın çok kısıtlı seçimleriyle bir döngünün içinde yaşadığı. Aslında insanla, robot arasında çok da önemli bir fark olmadığı. Yani bir bakıma kendi varlığını inkar durumu. Daha aşkın bir kudret, aşılması gereken bir sınır olmadığı düşüncesinin sonucu gelinen nokta bir tür sofist anlayış. Aslında dizi buradan bakıldığında insanın sırtlandığı büyük soruların altında ezilme hikayesi olarak okunabilir. Sorular ezici çünkü cevap arama metodu yanlış. Bu durumun yol açtığı kafa karışıklığı diziyi izlerken sürekli görüyoruz.

Tüm hikaye boyunca androidlerin gerçekten yazılımlarının gerektirdiği şekilde mi yoksa özgür irade geliştirerek mi hareket ettikleri konusunda emin olamıyorsunuz. Seyircinin belli bir kanaate sahip olmaya yaklaştığı her durumda bu kanıyı şüpheli hale getiren bir gelişme oluyor. Tam da kader ve özgür irade arasında ki sözde “çelişki” gibi. Bakalım uzun süre beklemek zorunda kalacağımız ikinci sezonda soruları ve cevapları ne kadar ileri götürebilecekler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.