İkinci Düşüş – 5: İllüzyon
Faruk Ay, 22 Şubat 2017İllüzyon (Yanılsama) gerçek fiziki dünyada gördüğümüz, duyduğumuz, tattığımız veya dokunarak hissettiğimiz algının manipüle edilmesini tanımlar. Yani gerçek bazen gördüğümüz duyduğumuz gibi değildir.
İnsanın duyularının bu şekilde yanıltılması çok uzun zamandır bilinen bir şey, fakat batıda bilim devrimi sonrası o zamana kadar daha çok sokak sanatı olarak icra edilen sihirbazlığın hileleri ifşa edilmeye yani fiziksel gerçekliğin her şeyi kapsamaya başladığı bu dönemde, bu illüzyonların da aslında nasıl yapıldığı ilk defa 1584 tarihinde yayınlanan “Discoverie of Witchcraft” (Büyücülüğün Keşfi) kitabı ile Reginald Scot tarafından yayınlanmıştı. Kitapta birçok sihirbazlık tekniği görsellerle açıklanmıştı.
Bu kitabın ardından 17 ve 18. yüzyıllarda çıkan başka kitaplarla birlikte sihirbazların illüzyonları deşifre olmaya başlamıştı. 18. Yüzyılda artık batıda büyücülük kavramına rağbet eden pek kalmamıştı ve sihirbazlık tamamen eğlence dünyasına ait bir gösteri şeklini almıştı.
Sihirbazlığın günümüzde algılanan modern şekli 1845 tarihinde bir saat yapımcısı olan Jean Eugène Robert-Houdin’in Paris’te açtığı sihir tiyatrosu ile ortaya çıktı. Daha önce sirklerde ve panayırlarda yapılan daha alt sınıfa ait olan sihirbazlık gösterileri artık kendi başına bir eğlence unsuru haline gelmişti. Ardından arka arkaya açılan yeni sihir tiyatroları ile birlikte materyalist dünya algısı içinde kendine yer bulan gerçekliği kısmen sorgulatan bir sektör haline gelmeye başladı sihirbazlık.
Harry Houdini
Sihirbazlar dünyasında en önemli isimlerden biri hiç kuşkusuz Harry Houdini’dir. Asıl ismi Erik Weisz olan Houdini, ismini o dönem kendisine hayran olduğu Robert-Houdin’den alsa da daha sonra bu hayranlık duyduğu ismi sahtekar olarak adlandırmış ve sahtekarlıklarına dair bir kitap yazmıştır.
Houdini’yi üne kavuşturan numarası kendini kilit ve kelepçelerden kurtarmasıydı ve bunu dünyanın ziyaret ettiği tüm şehirlerinde bizzat gerçek polisler ve gerçek cezaevlerinde icra ederek ününe ün katmış daha sonra bu numarası çok taklid edilmeye başlayınca bu sefer aynı numarayı su tankının içinde yaparak ölüm riski olan bir gösterinin daha çok izleyici toplayacağını iyi bilmişti.
Houdini ile ilgili asıl değinmek istediğim nokta kendisinin her türlü maneviyata ve hatta dinlere karşı olan duruşu, bir anlamda gerçeklik algısını değiştirmeyi kendi tekeline alırken diğer yandan bunu iddia eden herşeye savaş açmıştı. İlk olarak medyumlara meydan okuyan Houdini o dönem ünlü olan birçok medyumun maskesini düşürmüştü. Hatta ölmeden önce H.P. Lovecraft gibi meşhur bir yazara dini mucizelerin maskesini düşürme üzerine bir kitap siparişi vermişti. Houdini kitap tamamlanamadan hayatını kaybetti geride kalanlar da böyle bir projeye devam etmek istemedi.
Houdini’nin bu yaklaşımı kendisinden sonra gelecek sihirbazlar için de benimsenen bir yol olacak ve ateizm ve inançların maskesini düşürme konsepti bir diğer anlamda fiziksel alemin tek alem olduğu ve burda elde edinilen bilgiyle herşeyin açıklanabileceği (her ne kadar kendileri kendi numaralarını özenle saklasalar da) iddia etmişlerdir. Bu tarz sihir için herhalde materyalist dünyanın kerametleri demek uygun düşecektir. Yine metası para olan bu dünyada sihirbazların hızla zengin olduğunu görmek de mümkün. Örneğin meşhur “Özgürlük Anıtı’nı gözden kaybeden” sihirbaz David Copperfield Amerikan şov dünyasının en zengin ünlülerinden.
“Gördüğüme İnanırım”
Bu ifadenin mefhum-u muhalifi “görmediğime inanmam” olarak düşünülebilir. 20. Yüzyıla kadar gelen materyalizm ve sadece gözleme dayalı bilimin de savunduğu düşünce buydu. Daha sonra izafiyet teorisi ve kuantum teorileri ile bu görüş kırılsa da uzun bir süre insanlar gözleri ile gördüklerine inandılar. Oysa gözün yanılsaması oldukça sıradan bir durum. Bununla ilgili şu TED konuşmasına göz atabilirsiniz.
Ayrıca Oğuz Aksakal’ın Transhümanizme Giriş – 7 makalesinde bu tarz illüzyonlarla alakalı örnekler mevcut.
Uzaylı İstilası
İnsanın gerçek algısının sadece görme yoluyla değil, işitme yoluyla da nasıl değişebileceğinin en önemli kanıtı Orson Welles’in 1938’de seslendirdiği Dünyalar Savaşı radyo tiyatrosunda geçen uzaylı istilasının gerçek sanılarak New Jersey de yaşayan binlerce kişinin kaçmak için yollara düşmesi ile hatta bir grup bilim adamının bölgeye gidip araştırma yapmasına kadar durum ulusal boyutlara ulaşmıştı.
Propaganda
İnsan algısının bu derece esnek olması kötüye kullanma adına da çok büyük fırsat açıyordu. Nazi Almanya’sının propaganda belgeselleri ve afişleri savaş boyunca Almanları adeta bambaşka bir gerçekliğin içinde yaşatmıştı.
İkinci dünya savaşında bu yaşananlara şahit olan George Orwell’in 1949 yılında yazdığı 1984 isimli distopik eserinde bu algı yönetiminin nereye varacağına dair karanlık bir tablo çizmişti.
Walt Disney ve Üst Gerçeklik
Buraya kadar anlattıklarımız gerçek dünya algısının nasıl farklı olabileceği üzerineydi. İkinci dünya savaşından sonra Walt Disney dünyaya içinde ölüm ve acının olduğu o bunaltıcı gerçeklikten kaçmanın bir başka yolunu sundu. Disneyland. (İkinci Dünya Savaşı sonrası olması önemli çünkü iki dünya savaşı da insanoğluna ölümü şiddetli bir şekilde hatırlatıp, sevdiklerini kaybeden birçok insan için bu gerçek dünyanın sonrasında bir yer olması arzusunu da körüklemişti. Spiritüelizmin ve doğu inanışlarının batıda yükselişi de bu dönemde hızlanmıştı.)
Jean Baudrillard ile özdeşleşen Üst Gerçeklik (Hyperreality) kavramına göre Disneyland’ın sunduğu hayal dünyası bize bu dünyanın dışında olanları “gerçek” olarak kabul etmemiz için sunulmuş bir simülasyon. Yani Disneyland hayalse dışındaki her şey gerçek olmalı varsayımı ile aslında kendisi bir Disneyland’e dönüşen Amerika’yı insanların gerçek olarak kabul etmesi bekleniyordu. Oysa ki gerçek denilen dünya medya tarafından “üretilen” bir gerçeklik.
Disney dünyanın 6 farklı şehrinde sahip olduğu tematik parklar ile bugüne kadar 134 milyon ziyaretçiye kapılarını açmış. Önümüzdeki günlerde özellikle teknolojik yeniliklerle birlikte yeni parkların açılacağını haber veren Disney sunduğu hayal dünyası ile çocuklar peşine takan “fareli köyün kavalcısı”nı andırıyor. Disney hakkında Oğuz Aksakal’ın Transhümanizme Giriş – 6 yazısını okumanızı tavsiye ederim.
Bir sonraki yazıya gizemli benzer bir yapı ile devam edeceğiz.
Alamut Kalesi ve Hasan Sabbah.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017