Tekinsiz Vadideki İnsanlık Adası – 7
Bedirhan Sonakın, 2 Şubat 2017Büyük sanatçı Hayao Miyazaki’nin tetiklemesiyle girdiğimiz Tekinsiz Vadi, aslında insanın kendine benzer, “yapay” varlıklara karşı geliştirdiği bir tepkiyi tespit eden ve görselleştiren, bu kavramı ortaya ilk atan kişi olan Masahiro Mori’nin çizdiği grafikte bulunan bölgenin adıydı. Şu ana kadar yazı dizisinde bu etkiyi oluşturan farklı popüler kültür örneklerini geçmişleriyle beraber, bu bağlamda incelemeye çalıştık. Verdiğimiz bu örnekler, henüz bilimsel olarak da keşfedilmeye ve anlaşılmaya çalışılan Tekinsiz Vadi kavramını belki ampirik olarak değil ama sezgisel olarak tanımlamaya yönelikti. Bu manada Tekinsiz Vadi Etkisi olarak gördüğümüz şey, insan formunun değişmiş ya da değiştirilmiş hallerine karşı, insanda oluşan güvensizlik, tekinsizlik hissi olarak tanımlanabilir. Zombiler, palyaçolar bu alandaki hareketli varlıklarken, heykeller, balmumu heykeller, mumyalar, cesetler gibi hareketsiz varlıklarda da benzer bir etki oluştuğu düşünülmektedir.
Yapay zekâ çalışmalarının belirli aşamalar kaydettiği iddia edilen günümüzde, bu kavram özellikle tasarımcılar açısından önem taşımaktadır. Çünkü amaçlanan şey, geliştirileceği düşünülen yapay zekanın, sadece Her filmindeki Samantha gibi bir ses olmasından daha çok, insanların etkileşime girebilecekleri insan forumunda bir varlık olmasıdır. Bu yapay zekanın, bireysel ve toplumsal hayatta yer almasını sağlayacak en önemli tasarımsal engel gibi gözükmektedir. Bu alanda çalışmalar ve deneyler yapan, makaleler yazan kişiler arasında, bizim GF2045 etkinliğinden tanıdığımız David Hanson ve Hiroshi Ishiguro gibi isimlerin de bulunması, konunun merkeziliğini ortaya koyma açısından önem taşımaktadır. Bu sorunun çözülmesi aynı zamanda, insanda oluşan Tekinsiz Vadi Etkisi nedeniyle, varolduğunu varsayabileceğimiz, yapay ile doğal olanı ayırma ile ilgili bir hassayı da işlevsiz hale getirecektir şeklinde bir spekülasyon yapılabilir.
Diğer yandan tüm bu transhuman – posthuman eksenli araştırmaların da sadece yapay zeka noktasında odaklanmadığını da akıldan çıkarmamak gerekli. Bunun yanında varolan biyolojik insan yapısını geliştirmek üzere yapılan araştırmalar da mevcut. Bu alanın, insanın fiziksel ve mental yapısının çeşitli biyolojik, mekanik veya elektronik eklentilerle geliştirilmesinden, laboratuvar ortamında oluşturulacak alternatif biyolojik yaşam formlarına, oradan da kitlesel biyolojik ve psikolojik deneylere kadar genişleyen bir kapsamda olacağını öngörebiliriz.
Daha önce Feridun B. Kaya’nın üzerine yazdığı, Homo Faber kavramını tam da bu noktada tekrar mülahazaya almamız bakış açımızı genişletecektir. “Yapan İnsan” anlamına gelen bu tabir, tarih içinde birkaç defa ortaya çıkmıştır. M.Ö. 3.Yüzyılda Appius Claudius Caecus bu tabiri, “insanın kendisinin ve çevresinin kaderini kontrol edebilmesi” anlamında kullanmıştır. Sonrasında bu tabir İtalyan Rönesans’ı döneminde tekrar keşfedilmiş ve dönemin hümanistleri tarafından kullanılmıştır. 20.Yüzyıla geldiğimizde, “homo faber” tabiri hem, Homo Ludens tabirine karşılık olarak, “çalışan insan” olarak kullanılmış; hem de Henri Bergson, “Yaratıcı Evrim” isimli eserinde, zekayı tanımlarken için kullanmış ve şu anlamı vermiştir:
“yapay objeler, özellikle de araçlar yapmak için araçlar yaratma ve mamullerinin çeşitliliğini sınırsız derecede arttırma istidadı”
Ancak diğer bir tabiri incelemeden “Homo Faber” tabirini tam manasıyla bir yere oturtmak doğru olmayacaktır. Yukarıda belirttiğimiz gibi “Homo Faber”, “yapan insan” anlamına gelse de bu tabirin kaynaklandığı diğer bir kavram da “Deus Faber”dir. “Deus Faber”, “Yaratıcı Tanrı” anlamına gelmektedir. Aynı fiil kullanılsa da İngilizce çevirilerde de Tanrı için “yaratıcı-creator”, insan için de “yapan-maker” kelimeleri kullanılmıştır.
Yaratıcı Tanrı, insanı çamurdan yapmış, ona ruh üflemiş ve/veya kendinden bir parça vermiş ve kendi suretinde yaratmıştır. Ardından ise yarattığı bu insanın bir parçasından, kadını yaratmıştır. (Bu yaratılış kıssasını mümkün olduğunca avami bir biçimde ortaya koymaya çalıştık. Bunun sebebi, Kur’an’ın vazettiği hakikati göz ardı etmek değil, Batı Dünya’sının daha fazla etkisinde olduğu Yahudi-Hristiyan geleneği de göz önüne alma çabasıdır.) Bu yaratılış öyküsü bize bazı doneler vermektedir, bunları sıralamak gerekirse:
- Topraktan yaratılmış olma kavramı içerisinde, dünyanın yapısında bulunan belki de tüm malzemelerin varlığı söz konusudur. Bu aynı zamanda bugünkü teknolojinin tüm hammaddesi ve neredeyse tüm enerjisi anlamına gelmektedir.
- Erkekten alınan bir parça ile kadının yaratılması ise artık biyolojik bir varlık olan insandan alınan bir parça ile farklı belki de biyolojik bir yöntemle bir başka insanın yaratılmasına benzetilebilir.
- Son olarak, ruhun üflenmesi ya da Tanrı’nın bir parçasını vermesi gibi bir kullanım, yaratılan varlığa ruh başta olmak üzere, akıl zekâ ve daha da önemlisi kendinin farkında olma bilinci, şuuru verilişine benzetilebilir.
Bu üç konuyu şöyle özetleyebiliriz, teknolojik bir üretim (ilk insan), biyolojik bir üretim (kadın) ve yapay zekâ (ruh üflenmesi, tanrının bir parçası).
Özellikle şuurlu insanın yaratılışına odaklanmak daha önemli bir konu, çünkü Tanrı’nın diğer yarattıklarının her birinin benzerini ya da -miş gibisini insan günümüzde çeşitli yöntemlerle kendisi de yapabileceğini iddia edebilir (Örn:Sanal Gerçeklik). Ancak belirttiğimiz gibi şuurlu bir varlığı ortaya koymak henüz aslında tam da konuşulan bir şey değil, Yapay Zekâ denildiğinde, kastedilenin henüz şuur olup olmadığını bilemiyoruz, çok etkin ve esnek bir aritmetik ve lojik zekâ da çıkabilir sonuç olarak (ki bu da gayet çarpıcı bir gelişmedir.).
“Biz artık tanrılarız!” cümlesini kuran homo faber için, Deus Faber ile arasındaki farkın kapanması kendisinde olan şuuru ya da bir benzerini ve insan olarak kendisinin farkında olma halini kendi yaptığı başka bir varlığa aktarmak olacaktır. Kutsal metinlerdeki yaratılış hikayesini, Prometheus’un tanrılardan ateşi çalması miti ile beraber okuyan bir kültür ve medeniyetin, kutsal metinlerdeki yaratılış hikayesine karşı kompleks geliştirmiş olması ve kendisine de tanrı olma konusunda bu hikâyeyi yeniden homo faber olarak gerçekleştirmeyi hedef seçmesi aslında yerli yerinde bir psikolojik durum.
İsterseniz robot, isterseniz humanoid, isterseniz de golem olarak adlandırın, kendisine homo faber diyen insan bu varlığı yapmak istemektedir ve muhtemelen bunu yapacaktır da. Günümüzde teknoloji diye adlandırdığımız kavram, aslında tüm bölümleri ile bu hedefe doğru hareket etmektedir. Yukarıda yaratılış hikayesinden esinlenerek yaptığımız benzetme ile de bunu ortaya koymaya çalıştık. Homo faberin ortaya koyacağı bu varlık, aynı zamanda homo faberin tüm bilgi ve teknolojisinin toplandığı tek nokta (omega point) olacaktır. Yapay zekâ, tüm dijital teknolojiler, malzeme ve elektronik bilimleri, biyoloji ve kimya alanları, enerji üzerine çalışmalar hepsi ayrı ayrı yaptıkları çalışmalarla bu birleşme noktasına bir katkıda bulunmaktadırlar.
Çizmeye çalıştığımız bu resimle, teknoloji kötüdür manasında bir çıkarıma yol açmak istemem, ancak teknoloji olarak adlandırdığımız şeyin ilerleyişinin son noktasının, Nuh(a.s.)’dan bu yana peygamberlerin ümmetlerini uyardığı Deccal olduğu hakkındaki emareler hiç de azımsanmayacak kadar güçlü gözükmektedir. Bu aslında oluşan Tekinsiz Vadi Etkisinin cismani hali olacaktır. Teknoloji destekli ve oldukça tekinsiz bir varlık ve bu varlığın vadettiği cennet. Tabi bu Tekinsiz Vadi Cenneti’ne giden yolda, bir önceki yazıda belirtmeye çalıştığımız gibi, malzeme haline gelen ve kullanılan milyonlarca insan.
Gelgelelim bu bize teknoloji geliştirmek ya da bu alanda var olmak açısından bir engel teşkil etmemelidir. Örneğin İslami bakışa göre yaratılış kıssası, yukarıda bahsettiğim Yahudi-Hristiyan yaratılış hikayesine çok büyük oranda benzemektedir. Buradan yola çıkarak, kendisini homo faber olarak tanımlayan ve Deus Faber hedefinde olan yaklaşımdan farklı bir biçimde, biz de Feridun B. Kaya’nın Hayvana Hamile Olmak ve Homo Faber yazılarında bahsettiği gibi, bu kıssadan kendi hissemize düşeni alıp, kendi “teknoloji felsefemizi” ortaya koyabilir miyiz? Tüm yaratılmışlardan farklı olarak, Âdem(a.s.)’dan bize kalan miras olan Esma İlmi ve peygamberlerin ortaya koyduğu mucizelerin yorumlanması bize bu konuda yol gösteremez mi? Tekinsiz Vadi’de bir İnsanlık Adası oluşturmak sanki bu noktalardaki çabamıza ve becerimize bakıyor.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017