Farklı Bir Perspektiften Singularity – 17: Ölüm (3)

, 22 Mart 2017

Singülariteryen hareketin (haklı olarak) üzerinde yoğunlaştığı ve sonsuza dek yenme iddiasıyla karşısına çıktığı ölüm konusuna, Nursî külliyatındaki Kuranî perspektiften bakmaya çalışmaya devam edelim. Zira önümüzdeki dönemde yaklaşan transhümanist tsunaminin tetiklemesiyle; yapay zeka, robot hakları, sanal ve süslenmiş gerçeklik alemleri, mind uploading, yapay organlar vb konuların yanında, ölüm/ölümsüzlük kavramı tartışmaların merkezinde yer alacak gibi gözükmekte.
“Nasihat istersen ölüm yeter. Evet, ölümü düşünen, dünyanın fani, geçici yüzüne gönlünü kaptırmaktan kurtulur ve ahiretine ciddi çalışır.”

“Ecel birdir, tagayyür etmez (vakti değişmez) … Ölüm, bu fani, geçici, sonlu alemden; baki, sonsuz, ebedi aleme, nur alemine gitmek için bir bilettir, bir terhistir.”

“Ölümün hakikatini gören kâmil insanlar (ruhî ve kalbî olgunluğa erişmiş hakikî insanlar, Allah dostları) ölümü sevmişler; daha ölüm gelmeden ölmek istemişler.”

“Ölüm o kadar kat’î (kesin) ve zâhirdir (aşikârdır, görünürdür) ki, bugünün gecesi ve bu güzün (sonbaharın) kışı gelmesi gibi ölüm başımıza gelecek. Bu hapishane nasıl ki devamlı çıkanlar ve girenler için geçici bir misafirhanedir (Nursî bu satırları yazarken hapishaneye konmuştur ve oradaki mahkumlara nasihat etmektedir); öyle de, bu zemin yüzü (yeryüzü) dahi acele hareket eden kafilelerin yollarında bir gecelik konmak ve göçmek için yoldaki bir handır. Herbir şehri yüz defa mezaristana boşaltan ölümün, elbette hayattan ziyade bir istediği var.”

“Ey biçareler (kendisini çaresiz zannedenler)! Mezaristana göçtüğünüz vakit, “Eyvah, malımız harap olup emeğimiz, gayretimiz hebâ oldu. Şu güzel ve geniş dünyadan gidip dar bir toprağa girdik” demeyiniz, feryad edip ümitsizliğe düşmeyiniz. Çünkü sizin herşeyiniz muhafaza ediliyor, korunuyor. Her ameliniz, her yaptığınız, her gayret ve çabanız yazılmıştır. Her hizmetiniz kaydedilmiştir. Hizmetinizin mükâfâtını verecek ve her hayır elinde ve her hayrı yapabilecek bir Zât-ı Zülcelâl (azamet ve kudret sahibi Hz. Allah) sizi celb edip yeraltında, toprak altında geçici olarak durdurur, sonra huzuruna aldırır. Ne mutlu sizlere ki, hizmetinizi ve vazifenizi bitirdiniz. Zahmetiniz bitti; rahata ve rahmete gidiyorsunuz. Hizmet, meşakkat bitti; ücret almaya gidiyorsunuz.”

“Evet, geçen baharın sayfalarını ve sandukçaları olan tohumları, çekirdekleri muhafaza eden ve ikinci baharda gayet şâşaalı, belki yüz derece aslından daha bereketli bir tarzda muhafaza eden, neşreden Kadîr-i Zülcelâl (Kudreti Sonsuz, celal ve azamet sahibi Cenab-ı Hakk), elbette sizin de hayatınızın neticelerini öyle muhafaza ediyor ve hizmetinize kat ve kat mükâfat verecektir.”

“Bir şahsın hayatı boyunca başına gelmiş birçok kıyamet çeşitleri vardır. Her gece bir nevi ölmekle, her sabah bir nevi dirilmekle haşrin (ölümden sonra dirilişin) emarelerini/işaretlerini gördüğü gibi, beş altı senede bedenindeki bütün hücrereler ve atomları değiştirerek, bir nevi kıyamet ve haşrin taklidini görür. Hem, hayvan ve bitki türlerinde yüzbinlerce haşir ve neşre her baharda şahit olunuyor. İşte, haşre (ölümden sonra dirilişe) bu kadar işaret ve alametler, deliller elbette büyük kıyameti dikkatli gözlere gösteriyor.”

“Ölüm, sureten göründüğü gibi dehşetli değil. Çok risalelerde gayet kat’î, şeksiz, şüphesiz bir surette, Kur’an-ı Hakîm’in verdiği nur ile ispat etmişiz ki: Ehl-i iman için ölüm, hayat vazifesinin külfetinden, zorluğundan bir terhistir; hem dünya meydanındaki imtihanda, talim ve talimat olan ubudiyetten (kulluk vazifesinden) bir paydostur; hem öteki âleme gitmiş sevdiklerine kavuşmak için bir vesiledir; hem hakikî vatanına ve ebedî makam-ı saadetine girmeye bir vasıtadır; hem dünya zindanından cennet bahçelerine bir davettir; hem Hâlık-ı Rahîm’inin (Şefkat ve Rahmeti Engin Yaratıcısının) fazlından, kendi hizmetine karşılık ücret almaya gidiştir. Madem ölümün mahiyeti, niteliği, içyüzü hakikat noktasında budur; ona dehşetle bakmak değil, aksine rahmet, huzur ve mutluluğun bir giriş kapısı nazarıyla bakmak gerektir. Evet ehl-i iman için ölüm, rahmet kapısıdır. İnkarcılar için ise ebedi karanlıkların kuyusudur.”

“En basit hayat tabakasında olan bitkilerin ölümü, ölümün bir yönüyle hayattan daha muntazam bir sanat eseri olduğunu gösteriyor. Zira, meyvelerin, çekirdeklerin, tohumların ölümü kokuşmakla, çürümek ve dağılmakla göründüğü halde, gayet muntazam bir kimyasal süreç ve hassas bir ölçü ve hikmetle yoğurmaktır ki, bu görünmeyen intizamlı ve hikmetli ölümü, çiçeğin hayatıyla ortaya çıkıyor. Demek çekirdeğin ölümü, çiçeğin hayatının başlangıcıdır; belki hayatın ta kendisi hükmünde olduğu için, şu ölüm dahi hayat kadar mahlûk ve muntazamdır.” (Yani tesadüf ve kaosların pençesinde bir yokoluş değildir.)

“Hayat tabakalarının en yükseği olan insanî hayatın başına gelen ölüm, elbette, yeraltına girmiş bir çekirdeğin hava âleminde bir ağaç olması gibi, yeraltına giren bir insan da âlem-i berzahta, ahirette elbette bâkî bir hayat sümbülü verecektir.”

“Ölüm, aynen hayat gibi Allah’ın varlığına, birliğine, terbiye ediciliğine ve tekliğine kuvvetli bir delildir. Nasıl ki ırmağın üzerindeki şeffaf su kabarcıklarında görünen parıltılar gökyüzündeki güneşin varlığına delildir. Bu kabarcıkların belirli bir süre devam edip, gölgeye girince sönmeleri de parıltılarının kendilerinden olmadığını, gökteki sabit güneşin devamını ve birliğini gösterir. Zira, güneşin varlığı devam etmemiş olsaydı arkadan gelen kabarcıklara ışık veremiyecekti. Bunun yanısıra o kabarcıklarda görünen ışığın aynı olması ve aynı kanunla sönüyor olmaları da güneşin bir olduğunu gösterir.”

“Bütün bu gözümüzün önündeki varlıkların ve olayların yüzleri mânâ âlemine dönüktür. Münasib meyveleri orada veriyor ve hakikî gayeleri o âleme bakıyor. Ve özleri dünya toprağı altında, sünbülleri/çiçekleri mânâ âleminde ortaya çıkıyor. İnsan istidadı (potansiyeli, kabiliyeti) nisbetinde burada (bu dünyada) ekiyor ve ekiliyor, âhirette mahsul alıyor.”

Özetle, Nursî perspektifinden ölmek bir duraktan başka bir durağa intikal etmek, bir hâlden bir başka hâle geçmek demektir. Fâni âlemden bâki âlemin kapısının tokmağını vurmak demek olan berzah âlemine geçiş, huzura girmeden bekleme salonundaki bekleyiştir. Dolayısıyla ölüm gerçek hayat için bir başlangıçtır.

Not: Konuyla ilgili, daha önce Her-An’da yayınlanan bu iki yazıyı okumanızı tavsiye ederim.

Kıyamet Aşısı – 1

Kıyamet Aşısı – 2

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.