İkinci Düşüş – 8: Dört Bir Yandan Kuşatılan İnsan
Faruk Ay, 29 Mart 2017İnsana uygun cennetin (ya da süslü hapishanenin) inşa yerine karar verildikten sonra bunun nasıl yapılacağına dair hummalı bir çalışmaya girişildi. Bir önceki yazıda bahsettiğimiz teknolojik gelişmelerin devrimsel olarak hızlanması ile insanın gerçeklik algısını oluşturan duyularını besleyen dijital uyarıcılar da gittikçe daha tatminkar bir hal almaya başladı.
Cep telefonu pazarının özellikle ekran teknolojisindeki rekabet ve hızlı ilerlemesi ile Sanal Gerçeklik bir kez daha hem de çok daha güçlü bir şekilde hayatımıza girmeye başladı. Bu sefer Brand gibi aktivistler değil Facebook, Sony ve Google gibi dünya devleri vardı gelişmelerin arkasında.
Ses
1937 yılında Bell laboratuvarında çalışan Homer Dudley, Vocoder ismini verdiği cihaz ile o zamana kadar analog olarak iletilen insan sesini dijital sinyaller haline getirmeyi başarmıştı. Daha sonra Synthesizer adı verilen cihazların geliştirilmesi ile elektronik ortamda üretilen sinyaller aracılığı ile piyano, flüt gibi müzik aletlerinin ve doğadaki kuş, rüzgar, dalga sesi gibi seslerin yeniden üretilmesi mümkün hale geldi.
Singularity hareketinin öncüsü olan Ray Kurzweil de kendi ismi ile anılan synthesizer’ını ünlü şarkıcı Stevie Wonder’ın danışmanlığında 1984 senesinde geliştirmişti. Kurzweil K250 ismiyle piyasaya sürülen bu alet kuyruklu piyano sesini başarıyla yeniden üretebilen ilk elektronik cihaz olmuştu.
Müzik enstrümanları ve doğadaki seslerden sonra sıra insan sesine gelmişti. Bu konuda Mehmet Polat’ın yazısında geniş olarak yer alan Vocaloid sayesinde insan sesinin yeniden dijital ortamda yeniden üretilip değiştirilmesi ile birlikte sanal şarkıcılar ve onların hit şarkılarını görmek mümkün oldu.
Koku
Kokunun henüz dijital olarak yeniden üretimi söz konusu değil, fakat özellikle sanal dünya teknolojilerinin gelişmesiyle bu alanda da bir hareketlilik olduğunu görüyoruz. İnternetle birlikte hızla herşeyin daha çok dijitalleşmeye başladığı dönemde bu alanda büyük yatırımlar alarak girişimlerde bulunan olduysa da çok rağbet gördüğünü ve popüler hale geldiğini söyleyemeyiz. Bunu sebeplerinden birisi de kokunun diğer duyulardan farklı olarak düşünme ve hafıza ile daha yakın ilişkide olması olabilir. Bu özelliğinden dolayı kokular çok daha öznel hale geliyor ve aynı koku farklı kişiler tarafından farklı duygulara sebep olabiliyor. Bu karmaşıklığa rağmen bu alanda başta Japonya ve İsrail olmak üzere araştırmalar devam etmekte ve bu araştırmaların küçük bir örneği olarak ortaya çıkan ticari ürünleri de görmekteyiz.
Bu cihaz sadece koku hissini vermekle kalmıyor aynı zamanda sıcak, ıslak ve rüzgarlı ortamları da insan yüzünde hissetmesine imkan sağlıyor.
Dokunma Hissi
Başka bir ortamda bulunduğumuza bizi ikna edecek etkenlerin başında geliyor belki de dokunma ve eşyaları fiziksel olarak hissetme ihtiyacımız. Belki de duyularımızdan sanal olarak beslenmesi en zor olanı zira kolumuzun farklı bölgeleri farklı değerlerde hisse sahipler ve bunun bir simülasyonunu yapabilmek neredeyse imkansız. Yine de başta Disney laboratuarındaki araştırmacılar olmak üzere bu konu üzerine çalışmaya devam ediyorlar.
Cep telefonlarının özellikle Apple’ın iPhone cihazı ile birlikte sanal dünya ile dokunma hissi arasında çok ciddi bir bağ kuruldu, eskiden telefonun sadece tuşlarına basmak için kullanılan parmaklar özellikle oyunların ve yaratıcı uygulamaların da yardımıyla çok farklı etkileşimler için kullanılmaya başlandı.
Bir sonraki adım için Disney Laboratuarında çalışan Pakistan asıllı Ali Israr’ın liderliğindeki bir ekip Elektrostatik Titreşim teknolojisini geliştirdi ve bu teknoloji bize aynı cam yüzey üzerinde parmağımızı gezdirdiğimizde bambaşka nesnelerin dokusunu hissettiriyordu. Henüz ticari olarak üretime geçilmesi için yeterli seviyede olmasa da “sanalı hissetmek” adına önemli bir kilometre taşı olarak görülebilir. Yine Israr’ın içinde bulunduğu bir başka araştırmada insan derisine püskürtülen hava akımları sanal görüntülerle birlikte oldukça gerçekçi bir deneyim sunmayı başarıyor.
İrili ufaklı birçok firma sanal dünyalardaki dokunma hissini daha gerçekçi hale dönüştürecek araç gereçleri tasarlamaya başladılar bunlardan biri sanal dünyalar için eldiven üreten Neurodigital firması. Ürettikleri GloveOne isimli eldivenle sanal dünyadaki nesnelerin dokularına, ateşe ve yağmur damlasına dokunma gibi hislerin benzerlerini ürettiklerini iddia ediyorlar.
Hareket ve Mekan Algısı
Bu fiziksel dünyada beynimiz sürekli konum ve yere paralel mi dik mi durduğumuz gibi dengemizi sağlayacak ve etrafımızdaki herşeyi ona göre algılamamızı sağlayacak bir denge durumunu algılamakta. Bunun algının bozulduğu anlarda başımız döner ve bir yere tutunmadan ayakta duramayız. Sanal dünyaların günümüzdeki örnekleri de bunun gerçeklik algısı için ne kadar önemli olduğunu bir kere daha hatırlattı bize. Alışveriş merkezlerinde denemesi yapılabilen roller coaster uygulamasında insanları ayakta zor durduğu ve birçoğunun dengesini kaybedip düştüğünü görmekteyiz.
Bunun sebebi fiziksel bedenimizin konumu ve dengesi ile beynimizin algıladığı mekan ve oradaki denge birbirinden farklı oluşu. Bu durumu gidermek için farklı araçları geliştirmek üzere çalışmalar yapılıyor bunlardan birisi biz ne yöne yürürsek yürüyelim bizi olduğumuz yerde tutacak düzenekler.
Bu konuda farklı bir yaklaşım ise VOID isimli girişimden geldi. Fiziksel mekanın gerçekliğine oldukça uygun ama çok daha fantastik bir sanal mekan tasarlayarak insanlara bu alanda deneyim yaşatma adına dünya çapında özel gösteri alanları açan şirketin Dubai ayağı önümüzdeki günlerde açılıyor. Hayalet avcısı rolünü üstlenebildiğimiz bu hiper gerçek aktivite oldukça ilgi göreceğe benziyor.
Görme
“Gördüğüme İnanırım” mantığının materyalist dünya görüşü ile yaygınlaşması ve kabul görmesi ve metafiziğin gözden düşmesi ile, görme duyusu gerçeklik algısının en önemli merkezi haline geldi.
Belki de bu yüzden dijital görselleştirme alanında yapılan araştırmalar belki de en çok para harcananları. Gelinen nokta ise bir hayli tatmin edici. Şu anda görüntü işleme cihazları bize gerçeğinden ayıramayacağımız sanal dünyalar oluşturma konusunda bir hayli iddialılar.
Bu teknolojik gelişmeler Sanal Dünya gözlüklerinin çok daha ucuza geliştirilmesine imkan verdi. Başta Facebook, Sony ve Google olmak üzere büyük şirketlere kendi sanal dünya görüntüleme cihazlarını ve teknolojilerini bir bir piyasaya sürmeye başladılar. Bunlar içinde belki de en ilgi çekici olanı “Second Life”ı geliştiren ekibin “Sansar” isimli projesi. Henüz geliştirme aşamasında olan proje insanlar için yepyeni bir dünya vaad ediyor.
Buraya kadar günümüzdeki uygulamalara göz attık. Asıl soru meselenin geleceği üzerine, önümüzdeki yazıda Kurzweil’in öngörüleri ve belki de insanlığı bekleyen en büyük göç üzerine tartışarak bu yazı serisinin sonuna gelmiş olacağız.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017