Prematüre Düşünceler ve Sorular – 3
Bedirhan Sonakın, 30 Mart 2017Bir önceki yazının sonundaki sorulardan birisi şuydu:
Yapay Zekâ (AGI) bir alet midir?
Bu soruya cevap verebilmek ya da daha doğru bir tabirle cevap geliştirebilmek için, konuya biraz daha geniş açıyla bakma ihtiyacı duyuyorum. Örneğin ölüm emri verebilmek, yani bir hayatı sonlandırabilme gücü, bildiğimiz ya da bilmediğimiz tarih boyunca insanları sürekli zehirleyen, muhtemelen gelecekte de zehirlemeye devam edecek bir unsur. Her zaman, bir insan, hem modern seküler hukuk açısından (sözde de olsa) hem de Allah indinde eşit olduğu başka bir varlığın, hayatına devam edip etmemesi hakkının olduğunu kendi elinde hissettiğinde, ortaya çıkan yozlaşma ve bozulma geri döndürülemez bir noktaya ulaşıyor. Bu konudaki en kuvvetli örneklerden birisi Nemrut’tur. İbrahim(a.s.)’ın tebliğine karşı dururken ortaya koyduğu argüman, kendi melikliğinin (iktidarının), kendisine yaşatma ve öldürme kudretini vermiş olmasıdır.
“Baksanâ ona: O, kendine Allah meliklik verdi diye İbrahime rabbı hakkınd a huccet yarışına kalkana, İbrahim ona «benim rabbım o kadir-i kayyumdur ki hem diriltir hem öldürür» dediği vakit «ben diriltirim ve öldürürüm» demişti…” (Bakara Sure’si 258. Ayet)
Halbuki kendisinde o hakkı, o kudreti görmesinin sebebi ve kendisini bundan ötürü Yaradan ile kıyaslamasının sebebi aslında kendi zalimliği ve cahilliğidir.
“Evet, biz o emaneti Göklere, Yere ve Dağlara arzettik, onlar onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi, o cidden çok zalim, çok cahil bulunuyor.” (Ahzab Sure’si 72.Ayet)
Nemrut örneği çok geçmişte kalan bir örnek gibi geliyorsa, ölüm emri verebilmenin oluşturduğu uç etkileri daha yakın bir örnek üzerinden görmek için Ya Süperman Ya Huzur-5 makalesinden Joseph Mengele’nin durumu görülebilir.
Ölüm emri verebilmek, tanrılık iddiasının sadece başlangıcıdır. Çünkü öyle ya da böyle o kudrete sahip olduğunu düşünen, bundan tanrılık devşiren kişi de ölecektir. Bunu zaman zaman unutsa da ölüm onu da bir noktada bulacaktır. Bu da alıntıladığımız ayete atıfla, insanın zalimliğinin yanına cahilliği eklemesidir.
Ölümü emretmek bu noktada yeterli değildir, tanrılık için gerekli olan bir diğer unsur da ölümü öldürebilmektir. Çünkü başkasının ölümünü emredebilen ya da yaşamasına “izin” veren iktidar ya da kudret kendi hayatı üzerinde bu hakka sahip olmadığını bilir. Bu nedenle ölümü denetim altına alabilmek oldukça kritik bir eşik olarak görülmektedir. Bu da aslında güncel olmayan, kadimden beri gelen bir çabadır. Günümüzde ölümü engelleme çabalarının en ilginç çalışmalarından birisi olan cryonics ile Antik Mısır ile özdeşleşen ölü bedenleri mumyalamak benzer güdülerle, yani ölen bedenin dirileceği inancı ile yapılan çalışmalardır.
Tanrılık iddiasının ölüm ile ilgili yanı bu şekilde iken, eksik olan bir diğer yan da hayat verebilme iddiasıdır. Zaten hayatta olan bir canlının ölümünü emretmeyip, onun hayatına devam etmesine izin vermek, tanrılık iddiasının içini yeterli bir biçimde doldurmamaktadır. Bu iddiayı sürdürebilmek, bir sonraki aşamaya geçirebilmek için gereken hem ölümü denetleyebilmek hem de hayat verebilmektir. İnsan, yine dini metinlere atıfla “kendi suretinde bir varlık” “yarattığı” zaman tanrılık iddiasında yeni bir seviyeye ulaşabileceğine inanmaktadır.
Ancak aslında bunun da yeterli olmadığı bilinmektedir. Yukarıdaki ilk ayetin devamı şu şekildedir:
“…İbrahim: «Allah güneşi Meşrıktan getiriyor, haydi sen onu Mağribden getir» deyiverince o küfreden herif dona kaldı, öyle ya: Allah zalimler güruhunu muvaffak etmez.” (Bakara Sure’si 258. Ayet)
Tanrılık iddiasının tamamlanması, sadece ölümsüzlük ile değil, sadece yaşatmak ve diriltmek ile değil, zerreden küreye her varlığa hükmedebilmeyi de gerektirmektedir.
Ray Kurzweil’ın öngördüğü YZ’yı hatırlamak gerekirse, 21.yüzyılın ortalarında tüm insanlığın zekasından üstün bir YZ yapısı karşımıza çıkıyor. Yukarıdaki alıntılarda, atıflarda değinilen tüm eşikler, Kurzweil için YZ ile aşılabilir hale geliyor. Kurzweil YZ ile insanın birleşimi ile oluşacak yeni türün insanlığın yeni temsilcisi olacağını ve bu birleşim sonucu ulaşılacak şeyin tanrıvari bir mahiyeti olacağını düşünüyor. İnsanın evrimini tanrı kavramına doğru evrimleşmeye itecek olan bu gelişimin sadece biyolojik evrimin devamı değil, aynı zamanda manevi bir dönüşüm de olacağına inanıyor.
Yazının başına dönersek, sorum YZ’nin bir alet olup olmadığı üzerineydi. Bu soruyu sorduran şey, Bostrom ve benzeri düşünen uzmanların, YZ’yı insandan bağımsız bir irade merkezi olarak düşünmeleri ve insan iradesi ile YZ iradesi arasındaki potansiyel çatışma noktalarını irdelemeleriydi. Kurzweil tarafından bakıldığında ise YZ, insanın, Nemrut’un yapamadıklarını yapması yolundaki en önemli aşaması gibi görülüyor.
Bu manada YZ için şu tanımı yaparsak bence yanılmış olmayız, YZ Singularity için tanrılık aletidir. Bir makineye yaşam verebilen, ölümü denetlemeyi sağlayan, tüm evrene yayılan bir bilinç ağı oluşturan bir alet. Yönettiği zerrevari ya da kürevari cihazlarla, evreni zerreden küreye yönetmeyi sağlayacak bir alet.
Yine aynı analojiye döneceğim, nükleer bilimler sonucu erişilen bilgiler ve üretilen aletler, insanlığa fayda da getirmiştir, zarar da vermiştir. Bu fayda ve zarar, kullanan iradeye ve niyete bağlıdır. YZ konusunda karşımıza çıkan ilk senaryo, yani varoluşsal risk senaryosu, YZ’nın bir alet olup olmadığını sorgulatmıştır. Singularity senaryosu ise YZ’yı evveli evrim, ahiri tanrılık olan kritik bir nokta haline getirmiştir.
Bu noktada sorularım şunlar:
Bizim YZ için vizyonumuz nedir?
KYZF(Kendi Yapay Zeka Felsefemiz) hangi temeller üzerine oturmalıdır.
Devam edeceğiz…
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017