Prematüre Düşünceler ve Sorular

, 9 Mart 2017

Asilomar’daki yapay zeka konferansı ve aynı dönemde Feridun B. Kaya’nın Kendi Yapay Zeka Felsefemize(KYZF) ihtiyaç var tabiri ile bitirdiği yazı, bizlere oldukça geniş bir düşünme alanı açtı. YZ konusu, insanlığın bugüne kadar bilim alanında elde ettiği tüm gelişmenin, ilerlemenin düğümlendiği bir noktayı oluşturuyor. Singularity kavramı ile atıfta bulunulan sonrası bilinmez o nokta, yani YZ’nın insan zekasının sınırlarını aşacağı nokta, bizim açımızdan bir düğüm noktası olarak yorumlanabilir. Bizzat Deccaliyet ile ilişkili olduğunu düşündüğümüz bu düğümü çözmek, bir taraftan Deccaliyet’i doğurabilecekken, diğer yandan da Deccaliyet’in karşısında vaat olunan galibiyetin maddi imkanını oluşturabilecektir. Bu imkana sahip olmak, KYZF üzerine felsefi ve maddi olarak çalışmayı gerektirmektedir.

 

Asilomar’daki konferans sonucu 23 maddede ortaya koyulan ilkeler, konu hakkındaki yazılarda da belirttiğimiz gibi, aslında iyi niyetli bir yaklaşımdan öteye gitme potansiyeline sahip değil. Çünkü katılımcılardan da olan Nick Bostrom’un öngördüğü ve alanın önde gelen bir çok isminin de katıldığı gibi YZ, insanlık için varoluşsal bir risk ihtimalini taşımaktadır. Bu nedenle Asilomar’da üç ana başlıkta toplanan ilkelerin her birinde vurgulanan, YZ’nin potansiyel tehdit unsuru olmaması için çalışılması ve böyle bir durumda bunu geliştiren kişi ya da kişilerin sorumlu olacağına dair ibareler aslında yazıldığı anda yok hükmüne geçmiştir. Eğer YZ varoluşsal bir risk olarak karşımıza çıkarsa, böyle bir farazi durum oluştuğunda sorumlunun kim olduğu pek de önemli olmayacaktır. Bunu şuna benzetebilirsiniz, dünyada bir nükleer savaş olursa, bunun sonucunda dünyada oluşacak geniş çaplı yıkım durumunda, en iyi ihtimalle karşılaşacağımız bir hayatta kalma hengamesi olacağı için, sorumlu aramak belki yapılacak son şey olacaktır.

 

Gerçekten bunun sonucunun varoluşsal bir problem olduğunu düşünüyorsak, aslında yapılması gereken ilk şey bu konudaki tüm çalışmaları durdurmaktır. Ancak bir yanda bunu insanlığın parlak geleceği, evrimin insanlığın denetimine girmesi olarak gören Singularity taraftarları varken, diğer yanda da bu alandaki gelişmelerden faydalanması muhtemel ve hali hazırda faydalanan bir çok devlet, organizasyon ve kurum mevcutken böyle bir hamlenin olacağını düşünmek de aşırı naiflik olacaktır.

 

Kısaca ortaya koymaya çalıştığımız bu resim bir çoğumuzun malumu aslında. Ancak bu resmi KYZF perspektifinden tamamlamaya çalıştığımızda ortaya farklı alanlarda farklı sorular çıkıyor. Bu soruları cevaplamanın bu alandaki fikri gelişimimize katkısı olacağını düşünüyorum. Bu nedenle bağlamlarıyla birlikte bu soruları sormayı önemli görüyorum.

 

İslami Perspektiften YZ

 

Okumak, öğrenmek, düşünmek, akıl etmek gibi kavramların İslami açıdan oldukça önemli olduğunu, bu kavramların Kur’an’da geçiş sıklıklarına ve geçiş yerlerine bakarak görebiliriz. Örneğin Nahl Suresi’nde,

 

“Hurmalıkların ve üzümlüklerin meyvelerinden kurdukları çardaklarda hem sarhoşluk verici içki, hem güzel bir rızık edinmektesiniz. Şüphesiz aklını kullanabilen bir topluluk için, gerçekten bunda bir ayet vardır.” (16/67)

 

şeklinde bir ayet geçmektedir. Henüz içki haram kılınmamışken indirilen bu ayette, kronolojik olarak daha sonra haram kılınan seker, yani sarhoşluk verici içecekler ile güzel rızklar ayrı tutulmuş, ardından da akıl eden bir kavim için bundan çıkarılacak bir ders olduğu vurgulanmıştır. Nükleer bilimler üzerine yapılan çalışmalar bu konuda verilebilecek en çarpıcı örnek olabilir. Nükleer bilimlerde meydana gelen gelişmeler ile, hem enerji üreten nükleer santrallerin yapımı(bu enerji türünün temizliği ile ilgili tartışmaları bir kenara bırakıyorum), hem de kitlelerin ve tabiatın ölümüne neden olan nükleer bombaların yapımı mümkün olmuştur. Basit bir düşünceyle, aynı kaynaktan çıkan nükleer bombanın haram, nükleer enerjinin ise bakış açısına göre mekruh ile mübah arasında bir yer tutacağını kestirmek zor değil.

 

YZ konusunu, nükleer bilimlerle karşılaştırmanın kolaylaştırıcı yanı, ikisinin de (birininki kanıtlanmış bir şekilde, diğerininki varsayımsal olsa da) insanlık açısından varoluşsal risk taşımaları ancak bunun yanında iyi niyetlerle kullanıldıklarında insanlığa fayda sağlamalarıdır. Bu benzerlik de göz önünde bulundurulup, naif bir bakış açısıyla YZ alanına bakıldığında şu sonuç çıkarılabilir; ameller niyetlere göredir, YZ konusunda kaydedilecek aşamalar insanlığa büyük faydalar getirecektir, bu nedenle YZ alanındaki çalışmalar yapılmalıdır.

 

Tabi ki YZ günümüzde, nükleer teknolojiye kıyasla oldukça spekülatif bir durumda, henüz kavram tam olarak oturmuş değil, bir çok alt kırılımı var. Öğrenen sistemler, uzman sistemler, genel yapay zeka, otonom robotlar gibi bir çok farklı teknoloji hali hazırda mevcut, buna yenilerinin ekleneceği konusunda da bir şüphemiz yok. Ama bu spekülatif duruma rağmen, ortaya çıkabilecek potansiyel gelişmeler ile ilgili belirli yaklaşımların, gelişmeler ışığında güncellenmek kaydıyla ortaya konulması önemli olacaktır. Örneğin,

 

“YZ konusunda haram, mekruh, mübah, müstehab gibi bir sınıflandırma yapabilir miyiz?”

 

“YZ konusunda sorduğumuz sınıflandırma sorusunu genişletirsek, herhangi bir bilim hakkında, haram, mekruh, mübah, müstehab gibi bir sınıflandırma yapabilir miyiz?”

 

“YZ konusunda konuşulan “öğrenen sistemler”, “uzman sistemler”, “genel yapay zeka” vb. kavramlarla ilgili ayrı ayrı değerlendirme mi yapmak gerekiyor?”

 

soruları hemen cevaplarını beklemese de, üzerlerinde düşünülmeye başlanmasını bekliyor.

 

Yine İslami perspektiften bakıldığında, bu alana dahil edebileceğim bir diğer konu da, genellikle ilmin değerini gösterdiği düşünülen “Çin’de de olsa ilmi arayınız” hadisidir. Efendimiz(s.a.v.) bu hadisle muhakkak ki, ilmin değerini ortaya koymuştur. Hadisin devamında ilim öğrenmenin Müslümanlara farz olduğu, ve meleklerin ilim talebelerinden hoşlandıkları için kanatlarını yere serdikleri belirtilir.

 

Bu hadisi genel bir teşvik içerir şekilde okumak mümkün olduğu gibi, bu genel teşviki göz ardı etmeden, özel bir duruma ait yönlendirme ya da emir gibi okumak da mümkün olabilir. Çünkü uzaklıktan kinaye de olsa belirli bir bölge zikredilmiş ve ardından da ilim öğrenmenin farz oluşu vurgulanmıştır. Günümüzde Çin’in YZ araştırmaları alanında hareketliliğin yaşandığı bir konum olmaya başladığı göz önüne alınıp, buradaki anlamı biraz daha dolaysız düşündüğümüzde, soracağımız sorular şunlar olacaktır:

 

“İslam tarihinde Çin’den edinilen ve Efendimiz‘in (s.a.v.) bu hadisteki vurgusuna şayan bir ilim olmuş mudur?”

 

“Eğer olmadıysa kastedilen bu ilim (ya da önemli ilimlerden birisi) YZ ile alakalı olabilir mi?”

 

“Bir ileri soru da bugünden olmayan ve kadimden gelen ve yine de Deccaliyet ile alakalı bir ilim olabilir mi?”

 

 

Devam edecek…

 

Not 1: Başlıkta ve içerikte belirttiğim gibi hem prematüre, hem de spekülatif konular olduğu için yaptığım yanlışlardan ötürü Allah’tan af dilerim.

Not 2: Çin’in YZ konusunda önemli adımlar attığını ve bunun hakkında ayrıca bir yazı yazacağımı belirtmek isterim.

Not 3: Nükleer bilimler ve YZ arasında benzerlik ilişkisi kurmanın pragmatik bir yanı olsa da, aslında zayıf bir yanı var, ilerleyen yazılarda değineceğim.

“Prematüre Düşünceler ve Sorular” yazısına 2 yanıt var

  1. O.Burak demiş ki: ( 14 Mart, 2017, 15:22)

    Bu yazı dizisi budizm ve yapay zeka/robotlar özelinde bir konu başlığına gebe gibi duruyor.

  2. soundbug demiş ki: ( 11 Mart, 2017, 11:15)

    Heyecan verici ve ufuk açıcı bir giriş yazısı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.