Seveneves – Bölüm 21: Ay, Destan, Amaç
Akif Manisalı, 3 Mart 2017Son bölümünde “Dinler Tarihi” perspektifinden bir giriş yaptığım Neal Stephenson’ın son romanı Seveneves incelemesine, hikayedeki dini motiflerin bazılarına dikkat çekmek suretiyle konuyu genişleterek devam etmeyi planlıyorum.
AY
Neal Stephenson’ın çocukluğundan beri yazmayı istediği uzay temalı Nuh’un Gemisi (Space Ark) hikayesinde Dünya’nın felaketine sebep olacak hadise olarak Ay’ın parçalanması ve oluşan meteor yığınlarının Dünya’ya düşerek yüzeyindeki tüm yaşamı sona erdirmesi kurgusunu tercih etmesinin temelinde, bu hadisenin Nuh’un Gemisi’nin yapılabilmesini makul kılacak şekilde zaman tanırken, sorunun çözülmesine de imkan vermeyecek çabuklukta gerçekleşecek olması olduğuna önceki yazıda değinmiştim. Dünya’nın sonunun Ay ile gerçekleştiği hikayeye konumuz olan dinler tarihi pespektifinden baktığımızda, Ay’ın özellikle İslam tasavvufunda sembolik anlamda pek çok yansımasının olduğunu görüyoruz. Ay sembolik anlamda Cemâlullah’a, Allah’ın Cemâli’ne atfediliyor. Allah’ın cemâli ve rahmeti anlamına gelen Cemâlullah, O’nun rahmetini, lûtfu ve bereketi ile tecelli etmesini; merhametini, bağışlayıcı olmasını ifade ediyor. Bunun yanında Ay’a atfedilen bir başka tasavvufi sembolik anlam da Peygamber Efendimiz ile ilgili. Efendimiz’in Nur’unu (Nur-u Muhammedî) ve zatını temsil ettiğine inanılan Ay’ın, Hz. Muhammed (sav)’in mucizelerinden Şakk-ı Kamer hadisesinin de merkezinde olması Seveneves’in hikayesi üzerinden değerlendirildiğinde ilginçleşmekte. Peygamber Efendimiz’in elinin bir hareketi ile Ay’ı ikiye bölüp, iki yarı küresini birbirinden uzaklaştırdıktan sonra aynı rahatlıkla birleştirmesi olarak özetleyebileceğimiz Şakk-ı Kamer hadisesi, Ay’ın parçalarına ayrılması durumu özelinde Stephenson’ın hikayesi ile tematik benzerlikler göstermekte. Ay sembollerinin İslam kültür ve sanatında olduğu gibi günümüz modern Türk bayrağında, geçmişimizin büyük devletleri Osmanlı, Selçuklu ve daha da geri gidersek Türk Devletleri’nde sıklıkla karşılaşacağımız görseller olarak kadim tarihimize işlenmiş olduğunu da görüyoruz. Bunlara da ek olarak Neal Stephenson, Ay parçalanmadan önce gelen insanlık çağını “Tek Ay’ın Çağı” olarak adlandırmayı tercih ederken, hikayeyi tetikleyen felaket ile bu çağın kapanıp yeni bir çağa girildiğini ifade ediyor. Yazarın bu yaklaşımı, Efendimiz’in “Allah’ın ilk yarattığı şey benim nurumdur” hadisi ve Ay’ın Nur-u Muhammedî’nin bir sembolü olduğu yorumu ile birleştiğinde, yazının sonunda genel bir değerlendirme yaparak ifade etmeye çalışacağım şekilde ilginç olasılıklar ve yorumlara kapı açmakta.
DESTAN
Seveneves’in hikayesinin kurgusuna göre 5000 yıllık bir zaman atlaması sonrasını anlatan üçüncü bölümünde sıkça dillendirilen ‘Destan’ (The Epic), romanın birinci bölümüne damgasını vuran Ay’ın parçalanması hadisesi sonucunda yaşanan Dünya’nın artık yaşanamaz bir alev topuna çevrildiği Çetin Sağanak (Hard Rain) fenomeninden sonra yaşananların tümünün derlemesine verilen ad olarak karşımıza çıkıyor. Dünya üzerinden silinen insan ırkından geriye kalan bir avuç insanın hayatta kalma ve nihayetinde insanlığı yeniden çoğaltma çabasının serüveni, macerası ve adı da üzerinde destanı olarak adlandırabileceğimiz Destan, Nuh’un Bulutu’nda yaşanan olayların her tarafta konumlanmış kameralar ile farklı farklı açılardan 7/24 çekilmesi ve dijital olarak kaydedilmesi sayesinde kurgulanmış bir belgesel aslında.
Neal Stephenson, Destan fikrinin ortaya çıkışını açıklarken 19. yüzyılda ortaya çıkan “Büyük Adam Teorisi”ne (The Great Man Theory) atıfta bulunuyor. 1840 yılında İskoç yazar Thomas Carlyle’ın popülerleştirdiği teori, tarihin genel hatlarıyla, kişisel karizmaları, zekaları, bilgelikleri ya da politik becerileri ile kesin etkiler bırakan çok tesirli bireyler olarak tabir edilebilecek kahramanlar ya da “büyük adamlar”ın bıraktığı büyük çaplı etkiler ile açıklanabileceğini iddia ediyor. Stephenson’ın da “Hepimizin bir şekilde ‘Büyük Adam Teorisi’ne karşı yumuşak bir karnımız var” diyerek giriş yaptığı açıklamasına, “Entellektüel anlamda inansak da inanmasak da tarihi, kahramanları ve kötüleri anlatan hikayeler üzerinden algılama eğilimimiz var ve bu yapıyı tarih okumalarına empoze etmekten kendimizi alamıyoruz” sözleriyle devam ediyor. Yazara göre Seveneves’in son bölümündeki insanlığın yaptığı da aynen bu. Yedi Havva’dan (Seveneves) genetik modifikasyonlar sonucunda yapay olarak çoğaltılan yeni insanoğlu, atalarının Çetin Sağanak sonrasındaki birkaç yıl içinde Nuh’un Bulutu’nda nasıl hayatta kaldıklarınının hikayesini anlatan, dijital olarak kendilerine kadar miras kalan video ve ses kayıtlarını kurgulayarak kendi kahramanlarının/büyük adamlarının aralarında cereyan eden hadiseleri bir Destan olarak birleştiriyor. Stephenson’ın ifadesi ile Destan, onların İncil’i, epik şiiri, anayasası konumunda; bir pembe dizi fanatiği gibi yeni insanoğlunun her bireyi, kendi “yaratılış mitleri”, medeniyetleri sayılan, 5000 sene önce ataları arasında yaşanmış bu diyalogları satırı satırına ezbere biliyor.
Neal Stephenson’ın önümüzdeki yazıda daha ayrıntılı ele almayı planladığım, kendisinin de yeni insanlığın “yaratılış miti” olarak adlandırdığı Yedi Havva üzerinden insanlığın yaratılış hikayesini yeniden “şekillendirme” denemesinin üzerine, bu süreçte yaşanan olayları da Destan adı altında bir kutsal kitap (ya da bu durumda kutsal bir belgesel) olarak hikayesine yedirmiş olması, bir bilim kurgu romanı olan Seveneves’in içine serpiştirilmiş dini temaların en öne çıkanlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. İçeriği gereği kutsal kitaplardaki menkıbeleri hatırlatan Destan, aynı kutsal metinlerdeki hikayelerin hem sembolik olduklarına hem de aynı zamanda gerçekte yaşanmış hadiseleri aktardıklarına inanılması gibi, yeni insanlığın hem tarih olarak okudukları hem de yaşananlardan ders çıkararak Yeni Dünya’larına uyguladıkları prensipler olarak kurgulanmış durumda. Belki yazarın kutsal metinlere ve din kavramına bakışı ve aklileştirmesi olarak da yorumlanabilecek bu yaklaşım, romanın ismi olan Seveneves’in bir palindrom olarak seçilmesi ile daha da ilginçleşiyor. Baştan ve sondan okunduğunda da aynı kelimeyi veren Seveneves başlığı, döngüsel kurgu perspektifinden bakılırsa Destan’ın hem bir olaylar manzumesi hem de kutsal metinlerde olduğu gibi farklı çağlarda tekerrür eden döngüler halinde yeni nesillere rehber olma hususiyetine bir öykünme çabası olarak hem de belki de yazarın insanlık tarihi boyunca vazgeçilmez olmuş din kavramı ve kutsal kitaplar gerçeğine, nasıl “ortaya çıkmış” olabileceklerine dair bir alternatif sunarak, kurgusal ve döngüsel perspektiften bir aklileştirme çabası olarak da okunabilir. Seveneves’in hikayesine göre Yedi Havva hem ataları hem de “yaratıcı”ları olarak sunuluyor. Bir din kitabı içeriğinde, rehberlik kapasitesinde ve kutsallığında kurgulanan Destan ise bu yaratıcıların hayatlarını anlattığı gibi aynı zamanda da kutsal bir eser mahiyetinde. Bu açıdan bakıldığında Seveneves romanının üçüncü kısmında Yeni Dünya’ya geri dönmüş üç milyar insan, Peygamber Efendimiz’in döneminde “Biz atalarımızın dininden dönmeyiz!” diyerek aslından atalarının dininin önüne atalarını koyan, bir anlamda atalarına tapınan Mekkeli müşrikler misali, hem ataları hem de yaratıcıları gördükleri Yedi Havva’ya tapıyor ve onların yaşadıklarını da Yunan tanrıları Zeus, Hera, Poseidon ya da Kuvey tanrıları Odin, Thor ya da Loki’nin efsaneleri gibi destanlaştırarak adeta bir kutsal esere dönüştürüp hayatlarının merkezine oturtuyorlar.
AMAÇ
Neal Stephenson, tarih okumalarından ve savaş ya da felaket gibi feci olaylar sırasında insanların davranışlarını gözlemlemesinden yola çıkarak insanların büyük çoğunluğuyla karşılaştıkları vahim durumların hakkını verdikleri ve üzerlerini düşeni yaptıkları yönünde bir kanaati olduğunu ifade ediyor. Her ne kadar bu tür olayların medyada ele alınışlarına baktığımızda insanlar bu durumlarda hep panik halinde tasvir edilse ve hep kötü davranan insanların örneklerine yoğunlaşılsa da insanların genel itibariyle vazifelerini yaptıklarını ve insaniyetlerinin iyi taraflarını ortaya koyduklarını düşündüğünü de ekleyen yazar, Seveneves romanının karakterleri söz konusu olduğunda da aynı durumun geçerli olduğunu söylüyor. Stephenson’ın pek çok röportajında ifade ettiği, insanlığın doğru olanı yapacağına olan bu inancı, soyu tükenmek tehlikesi ile karşı karşıya kalan insanoğlunun çetin bir varoluş mücadelesi ile gelecek nesillerini kurtarmasının yanında, hikaye 5000 sene ileriye gittiğinde karşımıza çıkan gizemli bir Amaç (Purpose) kavramı şeklinde de okuyucularının karşısına çıkıyor. Kitabın üçüncü kısmının merkezindeki karakterlerden Tyuratam “Ty” Lake’in şahsında cisimleşen “Amaç”, Ty’ın işverenleri olan gizli bir cemiyetin, nihayetinde vücut bulması için hizmet ettiği bir hedef olduğunu öğreniyoruz. Her ne kadar son derece muallak bırakılsa ve hatta Ty bile ne olduğunu tam olarak bilmese de geleceği şekillendiren büyük fırça darbeleri açısından bakıldığında insanlığın gidişatını şekillendirmek için yapılmış bir plan, bir yol haritası, bir “Amaç” olan bu kavramın, semavi dinler perspektifinden soyutlanmış haliyle “dünya düzenleri” kurmak gibi büyük iddialar ile insanlığın geleceğini tesirleri altında tutmaya çalışan ezoterik gizli örgütlerin ve cemiyetlerin faaliyetlerini çağrıştırdığını söyleyebiliriz.
DEĞERLENDİRME
Pek çok farklı konu belirli bir pencereden incelendiğinde, o pencerenin bakış açısının verdiği “kısıtlı” görüntü üzerinden bütün derinliğiyle hakkının verilip verilemeyeceği bir tartışma konusu olarak karşımıza çıkacaktır. Seveneves romanının “Dinler Tarihi” penceresinden incelenmesinin yapacağı çağrışımların da aşağı yukarı aynı çekinceler çerçevesinde şekilleneceğini söyleyebiliriz. Yukarıda geçen bazı meseleler, tek tek öğeler olarak ele alındığında yersiz bağlantılar ve belki de zorlama çağrışımlar olarak değerlendirilebileceği için, meselenin elle tutulur öğelerini okuyuculara arz etmekteki niyetimde olduğu gibi, bu bağlantı ve çağrışımların muhakemesini de yine okuyuculara bırakmak kanaatimce en doğrusu olacaktır.
Okuduğunuz yazıda ortaya çıkan çağrışım ve tespitler çerçevesinde değerlendirirsek karşımıza çıkan genel resim, Stephenson’ın Allah’ın ilk yarattığı şey olan Hz. Muhammed (sav)’in nurunun ve bizzat zatının sembolü olan Ay’ı, Dünya’nın felaketini getirmek adına yoketmesi ile Tek Ay’ın Çağı’nı bitirdiği gibi, o Nur’un hakimiyeti ve etkisini de sembolik olarak sonlandırdığını ve semavi dinlerin var olmadığı, ama yine de Destan formunda yapay bir kutsal metnin (belgeselin) olduğu, yine Amaç adı altında “ulvi” bir hedef uğruna mücadele edilen, ezoterik gizli cemiyetlerin dini oluşumların yerini ve vazifesini üstlendiği yepyeni bir çağı başlattığı şeklinde okunabilir. Ay’ın yokedilmesi ile gökler ile ilişkili kadim ve hak olan dinin devrinin bitirilmiş olduğu ve yerinde kalan boşluğun genetiği oynanmış yapay insanlar tarafından, terraforming sırasında yapılan değişiklikler ile aslından uzaklaşan yine yapay bir “Yeni Dünya”da, yapay bir dini kitap, yapay bir hedef ve yapay/yalancı bir cemaat ile doldurulduğu yorumunu da yapılabiliriz. Bu okuma perspektifinden bakıldığında ortaya çıkan ana temaya mercek tuttuğumuzda ise Neal Stephenson’ın esasında, 5000 senelik bir serüven sonucunda insanlığın İlahi bütün bağlarını koparıp attığını ve evreni semavi bütün izlerden temizleyerek yerine, İlahi hiç bir bağı olmayan yapay bir yalancı din (pseudoreligion) tecrübesini koyduğunu iddia edebiliriz.
Yukarıda değindiğim gibi bu belirli bir pencereden yapılmış, kendi içinde tutarlı olduğunu düşündüğüm bir okumadır. Başka pencerelerden başka okumalar yapılabileceğini ve bazı tespit ve yorumların kendilerinin yoruma açık olduklarını kabul etmekle beraber, Neal Stephenson’ın kelimelere döktüğü ve karşımıza koyduğu resmin, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde de olsa bu olduğunu ve bir sert bilim kurgu romanı (hard science fiction) olmasına rağmen başından sonuna kadar dini referanslar ile işlenmiş bir eserin bizlere her türlü spekülasyonu yapma hakkını da sunduğunu ifade ederek bu bölümü sonlandırmak istiyorum.
Not: Seveneves romanını incelemeye çalıştığım yazı dizisine, dinler tarihi merceğini Yedi Havva ve Yaratılış Miti üzerine odaklayarak önümüzdeki yazıda devam etmeyi planlıyorum.
“Seveneves – Bölüm 21: Ay, Destan, Amaç” yazısına bir yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
Çok güzel bir yazı dizisi. Allah razı olsun:)