Teknoloji İçindeki Yerimiz – 1: Televizyon ve Medya
Yıldız Keskin, 2 Mart 2017Bilgi teknolojisi araçlarının ekonomiyi, siyaseti ve sosyal hayatı şekillendirdiği bir dönemde yaşamaktayız. Günümüzde bu araçlar hızla gelişmekte iken bunların etkileri ve ortaya çıkardığı sorunlara karşı hukuk alanında önemli tartışmalar ve çalışmalar yapılmakta; ancak ortaya konan enstrümanlar ortaya çıktığı gibi eskimiş olmakta ve toplumun, bilgi teknolojisi araçlarından doğru istifade edebilmesi adına etkili araçlar olamamaktadır.
Tekniğin farklı alanlarıyla ilgili düzenlemelerin yapılmasında gözetilmesi gereken hususlar önemli bir mesele olmakla beraber öncelikle bu yazıda bireyler olarak bizim, teknolojinin araçlarına hangi gözle bakmamız gerektiği ve almamız gereken tavır hakkında bazı hususlara değinmek istiyorum. Çünkü öyle düşünüyorum ki bireyler, teknoloji araçlarının kendilerine karşı doğurduğu zararlı etkilerden korunması gereken edilgen nesneler olmamalı; bunun yerine bu araçları kullanmada ve bunların amaçlarını belirlemede etkin aktörler haline gelmeli, bunun için de öncelikle kullandıkları aletleri ve aslında ne işe yaradıklarını kendileri anlayarak kendilerini bu araçlar karşısında doğru konumlandırmalıdırlar. Ancak bunun gerçekleştirilmesi iledir ki kolektif olarak atılacak adımlar ve kurulacak bir düzen içerisinde bireyler, teknolojinin faydalarından gerçek anlamda yararlanabilecek ve teknik, amacının aksine hizmet etmeyi bırakacaktır.
Bugün bilgi teknolojisi araçları büyük ölçüde çevrimiçi sunulan ve faydalanılan hizmetler olarak belirmiş ise de özellikle televizyon ve medyanın hizmet ettiği amaçlara ilişkin analizleri ile Neil Postman’ın teknolojiye bakış açısından söz etmek istiyorum (Belirtmek gerekir ki Postman 2003 yılında vefat etmiştir ve dolayısıyla özellikle televizyon çağında ortaya koyduğu fikirler ile bilinmektedir). İnternet teknolojisinin sunduğu araçlar üzerinden bir etki analizi yapılması elbette televizyondan daha karmaşık olacaktır. Çünkü kullanıcı, ya da tüketici, internet ile sunulan hizmetlerden daha interaktif şekilde faydalanabilmekte ve dolayısıyla bunların amaçlarını kendi ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirebilme imkânına sahiptir. Ancak pratikte bunun tam tersi bir durumun söz konusu olduğu ve bu araçların, kullanıcıların kontrolünün ötesinde çok karmaşık yapılara ulaştığını ve bu sebeple, aslında bu araçların sahiplerinin, kullanıcıların hayatını şekillendirdiğini söylemek mümkündür. Bunun aksine televizyon ve medya, kullanıcı ile etkileşimleri anlamında daha basit araçlar olduğu için bunlar ile başlamak ve teknoloji araçları karşısındaki yerimizi belirlemek daha uygun olacaktır.
Postman’ın yaklaşımına göre bir teknolojinin benimsenmesi ve kullanılmasına karar verileceğinde bu teknoloji ile (i)hangi soruna çözüm getirilmeye çalışıldığı, (ii)bu sorunun çözülmesinde kullanılan aracın başka hangi sorunlara yol açacağı, (iii)bundan hangi kişi ve kurumların ne zararlar göreceği ve (iv)bu araçların kullanılmasıyla hangi ekonomik ve siyasi güçlerin ortaya çıkacağının belirlenmesi gerekir.
Postman’a göre televizyon, kültür üzerinde özellikle din, dil, siyaset ve eğitim üzerinde müthiş değişikliklere yol açmıştır. İlk başta görsel olarak bilgi aktarım amacıyla ortaya çıkmış olan televizyon, haberlerin ve siyasi tartışmaların ekrana yansıtılmaya başlanması ile insanların, kendilerine aktarılan meseleler ile ilgili sahip oldukları fikirler üzerinde ciddi değişiklik göstermiştir. Ancak bazı meseleler üzerinde sağlıklı bir fikir sahibi olmak için konuya saygılı bir şekilde ilgi göstermek, okumak ve doğru şekilde bilgilenmek gerekmektedir. Postman, verdiği örneklerden birinde 19. yüzyılda Amerikan başkanlarının kasabadan kasabaya yolculuklar yaparak 7 saatlik tartışmalar yapmasından ve yüzlerce insanın salonu terk etmeden bunları dinlediğinden; buna karşın günümüzde başkan adaylarının tartışmalarında her birine ikişer dakika söz hakkı verilerek argümanlarını sunmalarının beklendiğinden söz etmektedir. Bu şekilde günümüzde siyasetçilerin basit, derinlikten uzak ve kısa söylemler ile daha çok görsel özelliklerini ön plana çıkararak nüfuz sahibi olmalarından ve seçilmelerinden bahsetmektedir. Aynı şekilde haberlerde çok ciddi bir felaket haberinden bahsedilirken belli dakika aralıklarıyla reklamların gireceği belli iken ve her haberi aynı ses tonuyla sunan spikerlerin sunuşları ile izleyici, elbette sunulan haberin önemini idrak edemeyecektir. İkisine de birer dakika zaman ayrılmış olan, biri olası bir uluslararası krizi konu alan, diğeri ise hayvanat bahçesinde bir hayvanın doğumunu konu alan, tamamen farklı temalara sahip iki haberin ard arda sunulması, ardından da tamamen görsel odaklı olarak bir ürünün özendirilmesini amaçlayan bir reklamın gösterilmesi ile verilmek istenen mesajın anlam ve önemini yitirmesi söz konusudur. Bilginin sunulduğu ortam, bu şekilde bilginin içeriğini ve dolayısıyla verilen mesajı da etkiler hale gelmektedir (The medium is the message).
Bu anlamda televizyon, ciddi meselelerin tartışılmasına ve önemli bilgilerin aktarılmasına müsait bir araç olmaktan uzaktır ve izleyici açısından aslında bir eğlence aracı olmaktan öteye geçmemektedir. Ancak verilen mesaj ve algı üzerindeki bu etkisiyle televizyon, medya, siyaset ve ekonomi alanlarında siyasetçiler ve ticaret devleri açısından büyük bir silah haline gelmiştir. İzleyici çoğu zaman, televizyonun bir eğlence aracı olduğu gerçeğinin farkında olamamakta ve kullanılış amaçlarını idrak edemeden bu silahların kurbanı olmaktadır.
Her ne kadar istemesem de değinmeden geçemeyeceğim Trump’ın seçilebilmesi de bu anlamda gelinen noktayı göstermektedir. Postman, düzgün konuşmak ve iki cümleyi bir araya getirip bir düşünceyi sunmaktan aciz olarak gördüğü Ronald Reagan’ın başkan seçilmesinde Reagan’ın ekran karşısında tavrının ve televizyonun bahsettiğimiz özelliğinin oynadığı rolden bahsetmiştir. Bunun gibi de Trump gibi birinin seçilebilmiş olması, siyaset üzerinde halkın uzun yıllardır televizyon üzerinden bilgi sahibi oluyor olmasının ve siyaset kültüründe uzun yıllardır süregelen söz konusu kültürel değişimin sonucudur. Ülkenin gündemindeki sorunlar altında yatan temeller hakkında hiçbir fikir sahibi olunmamasına karşın kısa ve aslında hiçbir anlam arz etmeyen sloganlara göre halk, yöneticilerini seçmektedir. Çünkü siyaset kültüründe televizyonun etkisi ile uzun yıllardır edebi ve çok boyutlu fikirlerden uzak bırakılarak halk giderek cahilleşmiştir ve bu cehalet, televizyon aracı ile siyasetçiler tarafından bir silah olarak kullanılabilmektedir.
Bahsettiğimiz cehalet kültürü öyle kabul edilebilir bir seviyeye gelmiştir ki izleyici, aslında kendisine hakaret olarak görmesi gereken bir hitabet şeklini normatif bilgilenme süreci olarak algılayacak seviyeye düşmüştür. İnsan için gerçek anlamda değer ifade eden varlık ve fikirler yerine farklı algılarının hepsine birden hitap eden şovlarla reklamlar, tüketiciliği ve savurganlığı özendirirken siyasetçiler, halkı siyasi ajandalarının kurbanı yapmaktadırlar. Televizyon ile yerleşen cehalet kültürünün yansımalarının gerçekten abartı örneklerine rastlamak ta mümkündür. Örneğin sokak röportajlarında aslında değerli bir tartışmanın bir parçası olması gereken önemli sorular yoldan acele ile geçen, düşünmeye vakti olmamış rastgele kişilere sorularak ayaküstü birkaç saniyelik cevaplar alınmakta ve bunlar, programların parçası halinde sunulmaktadır. Aslında kendisine sorulan konunun önemini idrak eden bir insanın böyle bir durumda karşılaşması durumunda böylesi bariz bir saçmalığın parçası olmaktan kaçınması gerekir. Ya da çok daha komik bir örnek olarak güzellik yarışmalarında seçilen adaya Orta Doğu’da barışın sağlanması ya da Küresel Isınma gibi konular ile ilgili görüşlerinin sorulması verilebilir. Bu tarz yayınların varlığı bile aslında insana gülünç gelmesi gerekirken normal karşılanmasının sebebi, bahsettiğimiz abes olanın normalleşmesi sürecinin ve insanların, eğlence ile bilgilenme arasındaki farkı ayırt edemeyecek seviyeye düşmesidir. Bu tablodan anlaşılmaktadır ki televizyon, izleyiciyi bilgilendirme amacından uzak, izleyicinin faydasını gözeten ve ona hizmet eden bir araç olmaktan çıkmıştır.
Peki almamız gereken tavır ne olmalıdır? Bu yazının özü olarak ta ifade edebileceğim fikir, teknoloji araçlarının üzerimizdeki etkilerini idrak edebilmek ve bu araçlar içinde kendimizi doğru konumlandırmamız gerektiğidir; bunun aksine televizyon izlemeyi bıraktırma gibi bir endişem söz konusu değildir. Eğer eğlence ihtiyacımızı karşılayacağını düşünüyorsak televizyon izlememizde şahsen bir sakınca görmemekteyim; ancak sadece kendimizi eğlendirdiğimizi, derin düşünce ürünü fikirlerin ayaklar altına alındığını ve bu anlamda bir yönlendirmenin kurbanı yapılamaya çalışıldığımızı da aklımızda bulundurmamız gerekir. Televizyon izleyerek bilgilendiğimizi düşünüyorsak yanılıyoruzdur.
Bugün televizyon ile beraber bin bir türlü teknoloji aracı emrimizdedir. Emrimizdedir, çünkü her ne kadar anladığımızın ötesinde amaçlara hizmet etse de nihayetinde bu araçları nasıl kullanacağımızı belirleyen de biziz. Sitemizde özellikle fütürist konulara değinmekte, teknoloji etiğini tartışmakta ve gelecek teknolojilerinin birçok tehlikelerinden söz etmekteyiz. Bütün bu tehlikelere karşı kolektif bir çaba içine girmeden ve kötü niyetli insanların elinde olan araçların bizcesini geliştirmeden önce yukarıda bahsettiğimiz şekilde bireysel anlamda farkındalık sahibi olmamız şarttır.
Televizyon ve medya üzerinde durmamın sebebi yazının başlarında belirttiğim gibi teknolojinin yanlış kullanılması açısından bariz bir örnek olması. Nispeten eski olmasına karşın halen önemli bir iletişim aracı olma özelliğini koruyan televizyonda durum böyle iken İnternet üzerinden kullanılan teknoloji araçlarında durum nasıldır?
İnternet, Dünya’da giderek artan iletişim ihtiyacını karşılamak için ortaya çıkmıştır ve bugün gelinen nokta itibariyle iletişimin temel altyapısını oluşturmaktadır. Fiziksel ürünler yerine bilgiye dayalı ve soyut ürünlerden oluşan pazarlar gelişmiş ve internet, iş modelleri üzerinde de önemli etki sahibi olmuştur. Elektronik ticaret gelişmekte, yeni ticaret devlerini ortaya çıkarmakta ve geleneksel anlamda ticareti payı giderek azalmaktadır.
Örneğin elektronik ticaret ve ortaklar arası ekonomi (peer to peer economy)’nin gelişmesi, teknoloji araçlarının doğru kullanılması anlamında güzel bir örnek olabilir (Ancak bu iş modelinin monopol platformlar üzerinden gerçekleşmesinin tehlikeleri de mevcut, burada bahsetmeyeceğiz). Aslında değinmek istediğim, millet olarak teknoloji araçlarını kullanmada ne kadar geride olduğumuz olmasa da bunu da ayrıca ortaya koymak adına şu örneği verebilirim: e-ticaretin payı dünyada yüzde 9’lara ulaşmış iken ülkemizde bu oran yüzde 4 civarında; İngiltere gibi bir ülkede ise yüzde 20 civarlarında. Buna karşın, Facebook kullanmada Avrupa’da birinci sıradayız.
Dijital ekonominin üzerinde özellikle durmak istiyorum; çünkü yapay zekâ uygulamalarının önemli rol oynadığı araçlar, nesnelerin interneti ve otomasyon gibi kavramlar ile ekonomiyi baştan dizayn etmeyi vadediyor. Ancak göstergeler, bu araçları kontrol edemeyen insanların bu gelişmeler altında ezildiğini ve toplumun büyük çoğunluğu açısından olumsuz sonuçların ağır basacağına işaret ediyor. Bunların üzerinde de durmaya çalışacağız.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017