Teknoloji İnsanlığı Ne Kadar Mutlu Edebilir?

, 10 Mart 2017

İnsan ilerlemeye programlı hatta buna muhtaç bir varlık. Hayvanlar dünyaya tam olarak tekâmül etmiş halde geliyorlar ve çok kısa bir süre içerisinde çevrelerine alışıyorlar. İnsanlar gibi alet edevat yapmaya ihtiyaçları yok, zaten mevcut halleri doğaya fevkalade uyumlu. Oysa biz yaşamımızı sürdürmek için doğaya müdahale etmek zorundayız.

 

İnsanın sahip olduğu kabiliyetler ve ihtiyaç duyduğu şeylerin çeşitliliği teknik gelişimi zorunlu hale getiriyor. İnsan şehirler kuracak, makinalar yapacak; ilerledikçe yeni ihtiyaçlar ortaya çıkacak ve bunun sonucu daha ileri cihazlar geliştirilecek. Burada yapılan büyük yanlış insanın kendi programı gereği yaptığı işlerle fazlaca böbürlenmesi ve kibre kapılması. Bu bir bakıma kunduzların yaptıkları barajlarla övünmesine ya da örümceklerin ağları ile övünmelerine benziyor. Arıların kovan inşasında ve binlerce çiçeği gezerek en uygun karışımı bulup bal yapmalarında da hayranlık verici bir beceri var. Aslında tüm hayvanlar kendi işlerini kusursuz bir beceriyle yerine getiriyorlar. Üstelik bunun için insanlar kadar uğraşmaları da gerekmiyor.

 

Demek istediğimiz, insanın teknolojiyi geliştirmesi ve eskiden yapamadıklarını yapması saygı duyulacak ve sevinilecek bir şey olsa da bu onun programının sonucu olan doğal bir durum. Kabiliyetlerin hakkını vermek önemli bir şey ama gurura kapılıp büyüklenmeyi mazur göstermez. Bu büyüklenme hali o kadar ileri gitti ki insanların tanrılar olacağı veya tanrıyı inşa ettiği iddiasına kadar dayandı. Tüm bu mantık dışı çıkarımların sebebi yatay düzlemde olan bir gelişmenin dikey sanılması. İnsan her zaman daha iyi makinalar yapabilir. Yapay zekâ gelişip Turing testini geçebilir. Mikroskobik boyuttaki nanoçipler aldıkları talimatla gözümüzün önünde dakikalar içinde bir makina inşa edebilirler. Arabalar sürücüsüz çalışabilir. Yakın ve uzak gelecekte bunların hepsi mümkün olabilir ama bunlar sadece yatay gelişmeler olup insanın sırrına, asıl aradığına cevap olamazlar.  İnsanı sadece maddi yönüyle ele alıp manevi yönünü görmemek buzdağının su üstündeki kısmını görmektir. Ancak burada öncelikli olarak manevi sözcüğünden ne anlaşıldığı üzerinde durmak gerekir. Manadan söz edildiğinde insanların aklına gelen soyut, hayali bir düzlem oluyor. Halbuki manevi gerçeklik maddi dediğimiz gerçekliğin ötesindedir. Aslında hayal kelimesi bile farklı şekilde tanımlanmalı. İnsanlar olmayan şeyleri hayal edemezler. Sadece var olan şekilleri kullanarak imajlar oluşturabiliriz.  Mesela bildiğimiz bir hayvan türünün görüntüsünü tahrif ederek bir canavar çizebiliriz. Ya da birkaç hayvanın uzuvlarını karıştırarak melez bir ucube şekli elde edebiliriz. Ama asla bunlardan bütünüyle farklı, bağlantısız bir form elde edemeyiz. Düz çizgi ve kavis olmadan bir şey çizdiğinizi düşünün!

 

Yani hayal dediğimiz şey gerçekliğin başka bir boyutu olabilir. Hayali kelimesini temelsiz, asılsız, uydurma anlamında kullanmamak gerekir. Manevi kelimesi de daha az değil daha fazla gerçekliği ifade eder. Elbette bu söylediğimiz bakış açısıyla ilgilidir. Kadim felsefede Platon varlığın bu dünyada gözüken halinin aslı değil gölgesi olduğunu söylemiştir. Tasavvufta benzer bir kabul ile insanın kendi gerçeğine ulaşması için geçilmesi gereken safhalardan bir seyr-i sülükten bahsedilir. İnsan suretini aşıp gerçek varlığına bu yolla ulaşabilir. Böylelikle kendi sırrını da çözecektir. İnsanın doğayı basamak yaparak, eşyayı ve hadiseleri okuyarak ilerlemesi böylelikle eşyayı geride bırakarak gerçek varlığa ulaşması dikey gelişmedir ve insanın esas olarak muhtaç olduğu da budur. Bilim, tefekküre hizmet ettiği takdirde bu yolda çok değerli bir yardımcı olur. Ancak eşyaya takılıp arkasındaki kudret üzerine düşünülmediğinde, eşyanın çokluğunda(kesrette) boğulma durumu ortaya çıkar ki bilim uzun zamandır ele alınış biçimiyle buna hizmet etmektedir. Bilim ve teknoloji hakikate ulaşma çabasında yardımcı araçlar olmalıdır. Kendileri amaca dönüştüklerinde insan egosunu besleyen, onu hakikatten alıkoyan unsurlar haline gelirler. Bilim ve teknoloji kutsandığında, insanlık ne kadar göz kamaştırıcı gelişmeler sağlarsa sağlasın nihayetinde eski çağlarda put yapıp onlardan medet uman atalarının durumuna düşmekten kurtulamaz.  Onca gelişmişlik içinde eski bir safsatayı tekrar eder duruma düşeriz. Bu ise insanlığın elinde tuttuğu araçlara rağmen bir arpa boyu yol alamadığı anlamına gelir. Bilim ve teknoloji makyajıyla eski ve ilkel bir düşünce kullanıma sunulmuş olur. Nitekim singularity öncülerinin kendi ifadelerinde geçen tanrıyı inşa ettiklerine dair sözler bu durumun itirafıdır. Bir tür modern zaman paganizmi. Biçimde çok büyük değişiklikler yapılması ama içeriğin bunun çok gerisinde kalması bir bakıma temel olarak bir ilerleme sağlanamadığı anlamına gelir. İlerlemeyi özdeki, içerikteki değişmeyle ölçmek, hakikate yakınlığı esas almak gerekir. Aksi takdirde insanlığın hali gitmek istediği yere ulaşmak için arabasını son hızda kullanan ama gitmesi gereken yönün tam aksine giden adamın haline benzer.

Bu işin bir de sanal gerçeklik boyutu var ki insan zihnini hakikatten koparmak, derin bir kuyuya atmakla eşdeğer.  İnsanın tekâmül yolculuğunda en büyük yardımcısı ve tefekkürünün ateşleyicisi olması gereken doğanın bile bunun tersi işlev görmesi durumunda hakikati perdeleyeceğinden söz ederken; sanal gerçeklik yoluyla insanın doğayla tüm ilişkisi kesilip düşünme ve maddi sınırları aşma ihtimali ortadan kaldırılıyor. İnsan doğaya ve kendi cismine bakmalı ve onları tefekkür yoluyla aşmalı. Eşyaya harf olarak bakarak o harflerle yazılan ismi okumalı. İnsanla hakikat arasında bunca perde ancak bu şekilde aşılabilir. Sanal gerçeklik ise insanı doğadan kopararak hakikatle arasında zaten var olan perdelere yenilerini ekliyor. Varlık üzerine tefekkür ihtimali daha baştan ortadan kalkıyor. Gerçeğe çok yakın bir sanal gerçekliğe adım atan insanı buradan çıkarıp doğayla tanıştırmak bile başlı başına bir sorun haline gelebilir. Doğayı aşmak bir mesele iken bu çizginin bile çok gerisine düşebiliriz ki bu bir ölçüde şu anda bile yaşanmakta.  Anlaşılan o ki bir paradigma değişimi olmazsa teknoloji insanları eğlendirecek yeni oyuncaklar sunacak ama gafleti derinleştirip mutsuzluğu arttıracak. İnsanlara haz verecek ama mutlu etmeyecek. Yalancı bir cennet aslında bir cehennem inşa ediliyor. Hazzın mutluluk sayıldığı bir cehennem.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.