Ya Süperman Ya Huzur – 2
Feridun B. Kaya, 7 Mart 2017Dünyada milyarlarca insan yaşıyor. Şimdiye kadar yaşamış olanların sayısını ise net olarak bilmiyoruz. Farklı ırklar, düşünceler, kültürler, dinler… Bazen savaşlar bazen barışlar… Milyarlarca insan. Birbirlerinden ne kadar farklı olurlarsa olsunlar, aralarında ortak olan birkaç şeyden biri -zannediyorum- mutlu olmak/mutluluğu yakalamak idealidir. İnsanlar bu hedefe ulaşacakları düşüncesiyle (belki de itkisiyle) değişik hedefler seçmişlerdir kendilerine. Vatanı için çalışmak, bir ideoloji uğruna fedakârlık yapmak, çocuk sahibi olmak, hayat arkadaşı olacak bir eş bulmak, tuttuğu takımı zirvede görmek, güç sahibi olmak, güzel bir ev, fiyakalı bir araba, şöhret, para vs…
Tapılacak Bir Meşhur Olmak
Şu ana kadar ki ömrümde, şöhret ile kalıcı bir mutluluk ve tatmin hissi yakalamış birine rastgelmedim. Hatta bu şöhret sahipleri, ünlü olmadan önceki özgür hayatlarını özlüyor ve o sokakta rahat gezen sade insanı kıskanıyorlardı. İstisnaları belki vardır. Ben rastlamadım. Michael Jackson gibi benim de sempati duyduğum bir müzisyeni, tapacak kadar sevenler vardı bir dönem. Tapacak derken literal manasını kastediyorum. “Maradona Dini” olduğu gibi, Elvis, Michael Jackson, MJ (Michael Jordan) gibi insanlara tapan ve bunu dile getiren insanlar vardı. Michael Jackson’ın fırtınalı hayatında da müşahede ettiğimiz gibi, mutluluk bazen gökkuşağının altından geçmek gibiydi şöhretli bir insan için…
Neverland ve Michael Jackson
Gezegenimizin en çok tanınan ve hayranlık duyulan insanlarından biri olmasına rağmen, Michael sağlıklı bir aileden alabileceği sade bir mutluluğu elde edememişti. Çocukken babasından göremediği ilgi ve şefkati, milyonlara sahip olmasına rağmen, kendisine sahte bir cennet inşa ederek telafi etmeye çalışmıştı: “Neverland”. Türkçemize, yaygın olarak, “olmayan ülke” diye çevrildi. “Olmayan” ülke… Mutluluk “olmayan ülke”de bulabileceğiniz kadar yakalanması mümkün olmayan bir ümniye miydi? Michael’ın geniş bir arazide inşa ettiği bu olmayan ülkesi, elbette çocuk edebiyatının meşhur eseri “Peter Pan”dan mülhemdi. Michael’ın kendisi de özünde bir Peter Pan’dı. Hiç büyümeyen bir çocuk… Neverland ismindeki mülküne başlarında rehberleriyle çocuk turları gelirdi (bu konu ile ilgili birçok sıkıntılı mesele oldu. Taciz iddiaları, biribirini takip eden davalar…). Yaşı 30-40-50 olsa da, “Âdem cenneti”nin bir izdüşümü olarak dizayn ettiği, bundan dolayı cins cins hayvanlar ile doldurduğu Neverland’de, hayvanları sever/sevdirir, çocuklarla oyunlar oynar ve onlarla özel inşa ettirdiği sinema salonunda Walt Disney filmleri seyrederdi. Bu Disney düşkünlüğünden dolayı, bazen de kendi gibi -nisbeten- çocuk kalmış Steven Spielberg gibi arkadaşlarıyla, ellerinde patlamış mısırlar sinema salonunda vakit geçirirdi. (Steven Spielberg’ün -Michael’ın aksine- çocukluk çekirdeğini bir hayli zaman önce çürüttüğünü düşünüyorum.)
Âdem Cenneti ve Çocukluk Ülkesi
Âdem cenneti, bazı alimlere göre, Hz. Âdem ve eşinin dünyaya indirilmeden önce meskûn oldukları bir boyuttur. (Meskûn tabirini özellikle kullandım. Zira Kur’an-ı Kerim’de Hz. Allah, Âdem ve eşine cennette “iskân” etmelerini buyuruyor (Bakara Suresi 35. Ayet). Bu kelimenin etimolojisinde, bir yerde geçici kalma/konaklama manası içkin. Yani Âdem cennetinin geçici bir mesken olduğu belirtiliyor aslında.)
Birçok güzelliklerle beraber hayvanlar da yaşardı o mekânda. Âdem cenneti hayatını (bazı alimlere göre) her bir Âdemoğlu/kızı yaşar. Ergenlik ile beraber “yasak ağacın meyvesi” yenir ve çocukluk cennetinden bir başka hâle geçilir. Ergenlik, bu travmanın izdüşümüdür. (Bu konuyu daha da derinlemesine anlama adına, Türkçede maalesef baskısı kalmamış Jungcu yazar James Hollis tarafından yazılmış “The Eden Project: In Search of the Magical Other” isimli kitabı okumanızı tavsiye ederim. Türkçemize, “Cennet Projesi: Büyülü Öteki’nin Arayışında” ismiyle tercüme edildi.)
Ya bazıları daha ergenlik gelmeden oradan zorla çıkarılmışsa… (Belki de “Evde Tek Başına” serisinin tatlı yumurcağı Macaulay Culkin o yazık edilmiş ruhlardan biridir. Yazık o prematüre ruhlara…) Evet, küçük çocukların sokakta rastgeldikleri kedilere, köpeklere ve kuşlara karşı algıda bir seçicilikleri vardır. Hayvanların oynadıkları filmler daha çok çocuklar için yapılır. Hepimiz böyleydik. (Küçük bir çocuk iken Lassie ve Flipper favori dizilerimdi. Şimdi seyretmeye tahammül edebileceğimi zannetmiyorum.) Birçoğumuz büyüdüğümüzde hayvanlara olan ilgimizi ve sevgimizi kaybettik. Zira Âdem cennetinden; yani çocukluk cennetinden indirildik. Hâlâ hayvanları sevebiliyorsanız bilin ki, çocukluk çekirdeğinin içindeki “insanlık özü/Muhammedî nur” yaşamakta… )
Maksat çocuk kalmak değil; o çocuk kalbinin içindeki “insanlık özü” olan “Nur-u Muhammedî” (sav) inkişaf ettirmektir. Çocukluk hakikati, o özün/manevî DNA’nin koruyucu kabuğudur. Maksat o kabuğu çürütmemek, ama mevsimi gelince içindeki özün ruşeym vermesini sağlamaktır. (Âdem cennetinin geçici bir mesken ve bir nevi konaklama yeri olması ile alakalı Kur’anî nükteye yukarıda değinmiştik. Yani daimî kalınacak yer Âdem cenneti olmadığı gibi, onun bir izdüşümü olan çocukluk da değildir.)
Uygun bir ortamı bulamadı Michael. Hayırlı bir babaya sahip değildi. Benim gibi arabanın arkasında mışıl mışıl uyurken, önde onun için canını verecek kadar onu seven, esirgeyen, emniyet kaynağı bir ebeveynden mahrumdu (Bu serinin ilk yazısı). Benim milyarlarım yok. O kadar sevenim ve tanıyanım da yok. Ama kendime şu soruyu sorduğumda, “Michael mı bu hayatta olmaktan lezzet aldı yoksa sen mi?”, cevabım, birçoğunuz gibi, “ben” oluyor.
(Devamı gelecek)
“Ya Süperman Ya Huzur – 2” yazısına bir yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
İnsanlık özü, çocukluk çekirdeği, samimiyet, masumiyet, Muhammedî nûr.. aynı hakikatin farklı izdüşümleri ve gerçek/kalıcı mutluluğun şifreleri. Günümüzde daha tek haneli yaşlarda çocukluğu ekranlar aracılığıyla çalınan genç nesilleri düşününce insan hüzünleniyor.