İki Kitap Bir Yazar – 2
Selim R. Toprak, 26 Nisan 2017Kitap (Kendini Arayan İnsan) vurucu bir girişle başlıyor: İnsan ve Heykeli (Diyalog)
Yazar birkaç sayfalık bu giriş bölümünde birçok canalıcı noktaya atıfta bulunuyor, temas ediyor. Kitabın hemen başında beni kitabın içine çeken bu bölümü, (açıkçası parçalayıp alıntılamaya kıyamadığım için) bölmeden aşağıya alıyorum. Fakat şu önemli notu da düşerek:
Aşağıdaki İnsan ve Heykel arasında geçen diyalog, Her-An platformunun yoğunlaştığı konular bağlamında İnsan ve Robot (gelecekte yapay zekaya, yapay ruha, kendine göre bir bilince (?) ve diğer başka özelliklere sahip ileri teknoloji bir robot) arasında geçtiği düşünülerek de okunabilir. (Hatta bence okunmalıdır.) Böylelikle birden farklı bir anlam katmanı ve tefekkür ufku önümüze açılırken, bir yönüyle sabit hakikatlerin farklı zamanlarda farklı yansımaları (suretleri) olduğunu farkediyoruz. Arvasi gibi bu hakikatlerin kaynağına dokunabilen yazarların eserlerinin, kendinden sonraki dönemlere de meselelerin özüyle ilgili söyleyecek sözlerinin olmasının sırrı da aslında burda aranmalıdır. (Yazarın 1988’de vefat ettiğini hatırlatalım.) Daha fazla uzatmadan sizi metinle başbaşa bırakayım:
İNSAN: Gerçek bilgiye özlemim var. Binlerce yıldan sonra, kurduğum tuzakları bugün tamamladım. Bu metodlar, bu laboratuvarlar ve bu araçlar bende varken, bilgi kendiliğinden tuzağıma düşecek. Ben, bir avcı gibiyim, kurduğum laboratuvarlar da tuzak… Madde ile maddeyi avlıyorum. Bugün, her günden fazla maddeye hâkimim; şu heykele bak, çirkin ve akılsız maddeye… İnsanoğlu, maddeye bir anını maske gibi giydirmiş… Çirkin ve akılsız madde, yüzyıllar boyunca bu ânı yaşıyor.
HEYKEL: Bana acıyor musun? Beni küçümsüyor musun? Ben, senin, içinden bir yıldırım hızı ile akıp gittiğin ânı, yüzyıllar ötesine taşımakta, senin aczini (güçsüzlüğünü) ve kusurlarını gizlemeğe çalışmaktayım.
İNSAN: Ne diyorsun? Ben, senin mânâsızlığını ve çirkinliğini, mânâmla ve güzelliğimle maskelemedim mi?
HEYKEL: Mânâmı gölgeledin. Sana muhtaç olduğum için değil, bana muhtaç olduğun için beni yonttun.
İNSAN: Heykelim aczimi haykırıyor. Halbuki, bilimi ve gücümü en iyi sen bilmeli idin.
HEYKEL: Şunu unutma ki, bütün bildiklerini ve gücünü bizlerden aldın.
İNSAN: Sizler kimlersiniz? Heykeller mi? Şu taşlar, topraklar ve madenler mi?
HEYKEL: Evet, üzerinde bir parazit gibi dolaştığın “dünyam ve kâinatım” adını verdiğin taşlar, topraklar, madenler ve küreler…
İNSAN: Gücümü ve bilgimi sizlere mi borçluyum?
HEYKEL: Etinle, kemiğinle gıda ve konforunla bir toprak ve çamur yığını olduğunu ne çabuk unuttun. Öte yandan sen, laboratuvarda gerçeği bize soruyorsun da, bizim sana söylediklerimizi kendine mi mal ediyorsun? Biricik gerçek diye, insanlığın en büyük eseri diye laf pazarlarında yutturduğun “müsbet ilimleri” (pozitif bilimleri) bizden öğrenmedin mi? “îlim, eşyanın dili ile konuşmaktır” demiyor musunuz?
İNSAN: Ne söylüyorsun? Söylediklerin aklıma yatıyor, sanki!
HEYKEL: Akıl mı?… Sen “aklı” da bizden öğrendin. .
İNSAN: Akıl benim malım! Ona sen sahip olamazsın.
HEYKEL: Biraz düşünürsen, görürsün ki, akıl, eşya düzenindeki ilişkilerin, yâni bizim mahşerimizin ifadesidir. Sence aklî ve mantıkî olan eşya düzeninde var olan; aklî ve mantıkî olmayan da eşya düzeninde var olmayan veya var olamayacak olandır.
İNSAN: Akıl, eşyanın beynimde kabuklaşmasından mı doğdu. Peki ben neredeyim? Benim cevherim (özüm) nerede?
HEYKEL: Bakıyorum, pek endişelendin. Gerçekten de akıl, insan idrak ve zekâsının etki tepki mecburiyetleri içinde katılaşmasından ibarettir. Anlaşılıyor ki, aklın hudutları (sınırları) içinde kaldıkça benden başkası değilsin.
İNSAN: Akıl, eşyanın ilişkilerinden ibaretse, o halde aklı aşmalıyım. Akıl, senin dediğin gibi, insan zekâsının eşyaya köle olması demekse, mutlaka aklı aşmalıyım.
HEYKEL: Aklın ötesinde bulacakların, senin “zaafların” olacaktır.
İNSAN: Eşyanın eşya ile ilişkilerinden akıl, insanın kendi ile ilişkilerinden zaaf mı doğar? Sakın, akıl da eşyanın, maddenin zaafı, kusuru olmasın? Mevlana Celaleddin, bir rubaisinde:
“O akıl ki, onun aklı (bağı) vardır, o parça akıldır. Akıl, eğer aklından (bağından) kurtulursa tam akıl olur.” derken, acaba eşyanın insanın zekâsını hapseden zincirlerinden mi bahsediyor? Eşyanın aklına (bağlarına) sarılmış insan zekâsı, acaba eşyanın ve maddenin zaaflarına bulaşmış olmuyor mu?
HEYKEL: Maddenin zaafı olamaz.
İNSAN: İşte, sır burada… Eşyayı gerçek, insanı aldanış olarak görmekte.. İnsanın gerçeğini inkâr etmek, ne büyük haksızlık…
HEYKEL: Gülünç olacaksın, hemcinslerin bana hak verecek. Onlara, yen bir şey getireceğine de inanmıyorum. Kaldı ki, maddenin ve hayvanın ötesinde mevhum (sözde) bir insanlık var idi; onu bir daha ele geçiremeyeceksin.
İNSAN: İnsanın yeni bir şeyden çok, kendine muhtaç olduğuna inanıyorum. İnsan kendini yeniden var etmelidir. Kendini inkâr edici etkilerden ve maddenin boyunduruğundan kurtarmalıdır. Kendinden ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın o, yine insan olmaya tek istidatlı (potansiyeli olan) bir “hayvan” olarak gözükmektedir.
HEYKEL: Unutma ki, insan bir maddeler kompozisyonudur; onda ne varsa, maddeden kazanmıştır.
İNSAN: İşte, burada yanılıyorsun. İnsanda öyle bir iç aydınlık var ki, hiçbir maddede gözükmemekte… Pırıl pırıl yanan güneş bile kendi varlığından habersiz ve tam bir iç karanlığına boğulmuş; güneşin dışı aydınlık, halbuki içi kapkaranlıktır. İç aydınlık yalnız insanda.. Bilmenin çilesi yalnız insanda… Bitki, maddeye bağlı kaldığı için bitki; hayvan, maddeyi aşamadığı için hayvan; insan ise, maddeden mânâya sıçrayabildiği için insan… İnsandan maada (başka), bütün varlıklar, maddeye boyun bükmekte… Yaratıkların içinde tek idealist varlık insandır. İnsan materyalist olmakla kendini alçaltır.
HEYKEL: Korkarım ki, hastasın ve sayıklıyorsun.
İNSAN: Mücadelem, insanın ölmemesi içindir. Hasta olmak ölmek demek değildir.
HEYKEL: Ölmekten çok korkuyorsun. Bana dönmek bu kadar korkunç mu? Halbuki, bana yenilmeğe mecbursun.
İNSAN: Bak burada da bir sır var! Sırf madde olsa idim, sana dönmekten korkmazdım. Bende maddeye yenilmek istemeyen bir iç aydınlık var. Benden önceki insan nesillerini seninle savaşmağa sevk eden güce inanmaya devam edeceğim.
HEYKEL: Ben, kendimi madde ile, akılla, müsbet ilimle, determinizmle, mekanizm ile, objektiflikle savunacağım. Ya sen, zavallı insan senin silâhın ne olacak?
İNSAN: Anladım, sen kendini kendinle savunacaksın. Ben de öyle yapacağım. Kendimi kendimle savunacağım. Silâhımın nelerden ibaret olduğunu soruyorsun. Onu bir sır gibi saklayacağım. Bu sırrı şimdiden açıklarsam, hemcinslerim yenilgimi peşinen kabul edeceklerdir. Çünkü, onlar senin saydığın silâhlara ve senin gücüne inanmışlar bir kere. Yalnız kendini iyi kolla, bu sefer hıncım ve öcüm çetin olabilir.
HEYKEL: Bunlar hep hezeyan (delice sayıklama)… İnsanlığı besleyen bütün damarları, insan eliyle kurutacağım. Senin sübjektif varlığının üstünden bir kezzap gibi akıp durmaktayım. Hayalini daraltacağım, şiir gücünü öldüreceğim, sanatkâr ve hasta ruhlu insanı, kendi hizmetime alacağım ve böylece sen, bana tamamen râm (bağımlı, hizmetkâr) olacaksın.
İNSAN: Maddenin tehdidini işitiyorum. Bu tehdit, benim gafletimden doğmaktadır. Çünkü, maddeyi bu kadar şımartan ve konuşturan benim muhayyilemdir (zihnim, hayalgücümdür). Ne yazık ki, beni maddenin esaretine sokan yine benim. Benim iç aydınlığım var. Madde ise iç karanlığına mahkûm… Madde, bana mekân olduğu için sevinmelidir.
HEYKEL: Eğer, madde gülebilse, kahkaha ile gülerdim. Gerçekten de, beni konuşturan ve kendi esaretini hazırlayan bizzat insandır. Madde, ancak insan sayesindedir ki, en yüce değere doğru, en büyük sıçrayışları yapabildi. Madde, Hazret-i Muhammed’in eteğine tutanarak, Mi’raç mucizesi ile Mutlak Varlığın sır noktasına sokulabildi.
(Seyyid Ahmed Arvasi – Kendini Arayan İnsan – Bilgeoğuz Yayınları – s.11,14)
Not: Feridun Kaya’nın son yazdığı yazı dizisinin tamamı fakat özellikle de sonuncusu (Ya Superman Ya Huzur-7)bu metinle birlikte ele alınabilir. Okumadıysanız okumanızı tavsiye ederim.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017