Ya Süperman Ya Huzur – 7

, 18 Nisan 2017

Max’a Veda Ederken…

Max’in görüşlerinin derlendiği bir yazıdan iki kısa alıntı yapalım. Mevzu yine “Kalp” ve “Transhümanizm” ilişkisi:

1) “Spiers’ın çocukken empati kurma yeteneği üst seviyedeydi, ama kalbi yerine aklı ile yaşamanın daha güvenli olduğunu öğrendi. Çünkü onu kontrol eden sürüngenler zekayı kontrol altında tutmasını iyi biliyorlardı. Yaşadığı travmatik hayatta tekrar kendine gelmenin yolunu aklıyla değil kalbiyle buldu. Kalb hayatı bu küresel kumpası sona erdirmenin anahtarıydı. Bütün şakralar içinde elitlerin anlayamadığı ve kontrol edemedikleri yer kalpti. İnsandaki hayatta kalma, cinsellik, güç ve zeka merkezlerini çoktan kontrolleri altına almışlardı. Ama hala ne olduğunu anlayamadıkları bir şeyi kontrol edemiyorlardı. Transhümanizm kalpteki bu enerjiyi yok edip insanı tamamen kontrol altına alma adına son çabaları. Başarılı olabilecek mi? Göreceğiz.” (Tercüme için Faruk Ay’a teşekkür ederim.) Kaynak

Transhümanist Planı

2) “Transhümanizm, insanı makineye çevirmeyi hedefleyen Yeni Dünya Düzeni (NWO) planının önemli bir parçası. Öjenizmden neşet eden Transhümanizm daha önce bahsi geçen rahiplerle bilim adamları arasındaki savaş ile bağlantılı bir hareket.

Kısaca bahsetmek gerekirse, ne kadar kalbinizden (ve dolayısıyla da kendi semavi tabiatınızdan) ayrılırsanız/uzaklaşırsanız, o kadar daha güçsüz olursunuz ve kontrol edilmeye müsait hale gelirsiniz. Elitlerin bakış açısından insanlık artık kullanışlı olmaktan çıkmış durumda. Onlar özgür düşünen, empati kurabilen bireyler değil, itaat eden, makinevari köleler istiyorlar.

Google ya da internetin doğrudan kafanıza yükleneceği ya da enjekte edileceği bir konsepti pazarlamaya çalışıyorlar. Transhümanizm ile birlikte, kişinin özü ya da özgün bilinci ortadan kaldırılacak ve bireyler, aynı bir arı koloni sisteminde olduğu gibi, bir Kraliçe arıya hizmet eden akılsız dronlardan bir drona (erkek arı) dönüştürülecek. Yeni Dünya Düzeni’nin başındakiler gezegen çapında bir insan kovanı oluşturmaya çalışıyorlar.” (Tercüme için Akif Manisalı’ya teşekkür ederim.)

Serinin bu 7. bölümünü, Max Spiers’ı henüz tanımadığımız 28 Mayıs 2013 tarihinde yayınlanmış olan ve içeriğinde Max’ın kendisine de bir yer bulabileceği “Savaşabiliyorsan Sen İnsan’sın” makalesinin şu satırları ile bitiriyoruz. Toprağı bol olsun.

“Kötü bir yolda, kötü bir amaca sahip olmak bile -nisbetler perspektifinde- insanîdir ve o amaç sahibinin bir kalbi olduğuna işaret eder. Belki kötü bir kalptir; ama kalptir. Zira bir amaca sahip olabilme kabiliyeti taşımaktadır. “Kast” mekanizması işlemektedir. Ağrıyan çürük bir diş, diştir yine. Çürük diş tedavi edilebilir, dolgu yaptırtabilirsiniz. Çürük hali ile bile, bazı yiyecekleri çiğnerken faydalı olabilirler. Dişinizi çektirirseniz ağrı kalmaz, doğru. Fakat bir ağrıya, kötü bir kokuya bedel orada bir boşluk, bir kara delik kalır. Kalp amaç edinebilme kabiliyetini kaybederse -bu amaç ne olursa olsun- bu kalp çoktan bir diş gibi çekilmiştir o kişinin haberi olmadan. Yerinde koca bir Karadelik” (Black hole) bırakır sanki. Merkezinde Singularity dediğimiz bir merkez noktası vardır. Kapkaranlıktır orası. Şeytan’ın evidir karanlık. Kalp asıl bir yolda, bir amaç için ilerleme duygusunu yitirirse ölür ve orada kalan koca boşluk Şeytan’ın evidir aslında.

Başa dönelim. Bu kasıtla isimlendirilmiş olsun olmasın, Singularity, dünyada ilk defa global manada insan yüreğinde Şeytan’ın evini kurmasının adıdır. Hasta kalplerde, nifak dolu kalplerde, inkarcı kalplerde Şeytan hep kiracıdır. Global manada, İnsanlık nevinin yüreğinde ilk defa, kalpsizlik ile, boşluk ile, karanlık ile, nihil ile kendi evini inşa ediyor. Belki işte bu yüzden Nebiler Nebisi (sav): “Karnuş şeytan” (Şeytan çağı)na dikkat çekmiş. Ne Moğol ne haçlı istilası… Ne Mescid-i Aksa’nın ve ne de Kabe’nin defalarca işgali ve mancınıklarla ateşten taşlara tutulması… Evet, hiç biri için “Şeytan çağı” dendiğini bilmiyoruz. Zira çürük de olsa diş diştir. Dolgu yapılır düzelir. Tevbe ederiz, Allah dilerse kabul buyurur. Ama dişimiz çekiliyor. Kalbimiz yerinden sökülüyor. “Tevbe kapısı” kapatılmaya çalışılıyor. “İnsanlık tepesi”“Gönül tepesi” bu kadar zor bir durumda kalmış mıydı bilmiyorum.”

Zihin Cephesi

Bizim için savaşın en önemli cephesi zihinlerdir. Zihin cephesi aşılırsa “Gönül tepesi” düşebilir. Bu yüzden zihin ve gönlün emanet edildiği “İnsan”ı anlamak zorundayız.

“Zihin cephesi” nin önemi sadedinde, bir yeri alıntılamak istiyorum:


“Günümüzde teknik zeka, insan özerkliğinin, insan zihninin son kalesi üzerine azgın saldırısını yapıyor. Eğer daha önce insan düşünce ve idrakte özgür olmaya sığınabilirse, bugün anlayış sahibi olabilmesi için yeterli fırsatı vardır. YZ’nin (Yapay Zeka) hedeflediği şey insan düşüncesine benzemek değil, onun yerini almaktır. Lewis Mumford tarafından ifade edilen zamanımızın en aklı başında gözlemlerinden biri şudur: Otomasyonun mükemmeliğinde insanın ölümü vardır. Mumford hiçbir hile yapmadan ve çekinmeden iddiasını şöyle açıklar:

“Bir kere tamamlandığında ve evrensel olduğunda tam otomasyon hayattan tamamen vazgeçmek ve sonuçta toptan yokolma, Nirvana’ya tam çekilme anlamına gelir.”

İnsanın biricik yeteneği zekasını inkar etme pahasına yüceltilen YZ’nin bütün hile ve oyunu hiç şüphesiz teknik adamın Nirvana’sıdır. Sonuçta Aydın biri kişi mi olup çıkacak, yoksa kolayca yok mu olacak; işte mesele bu.” (S. Perviz Manzur / İnsan ve Teknoloji / s.98-99)


Zübeyir Yetik, “Human” ile “Eşref-i mahlukât” olan “İnsan”ın birbirinden farklı olduğunu ifade etmişti. Tasavvufu reddeden bakışına katılmasam da, ıstılahi olarak beğendiğim bir tespit. Birinin İngilizce diğerinin Arapça kökenli Türkçe bir kelime olmasına takılmamak lazım. Arkalarında farklı “Dünya görüşleri” saklıyorlar. Ama “medar-ı ihtilâf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve nizâ etmeyerek”bu kabil teferruatı “Yaratılışta kardeşimiz” olan diğer yollardakilerle aramızda bir ayrılık sebebi saymıyorum. Kısacası, bu manada “Human” da tehlikededir. “Transhümanizm” ve “Posthümanizm” bu tehlikenin ünvanlarıdırlar.

İlk düğmeyi doğru iliklemek adına, takip edecek yazılarda “İnsan”ı ve “İnsanî haller”i ele almaya gayret edeceğim. “İnsan”ı anlamak, “Human”ı anlamak zorundayız. Yoksa, Burak Sadık Ünal’ın dediği gibi, “Haman” kulesini inşa ediyor. Transhumanizm düşüncesi “İnsanlık tepesini” bombalamaya başladı bile. Orası aşılırsa Posthümanizm… Yani “Gönül tepesi”nin işgali. Ve işte, 2045’de o tepeye dikmek istedikleri bayrak: “Singularity”. Savaşabiliyorsan Sen İnsan’sın

(Devamı gelecek)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.