İki Kitap Bir Yazar – 3

, 4 Mayıs 2017

Takip edenlerin bildiği gibi, Her-An’da üzerinde durulmaya çalışılan konulardan biri de bugünlerde kuvvetli bir şekilde ayak seslerini duyduğumuz robotlar. Ayrıca gelişen teknolojinin çok da uzak olmayan bir gelecekte insanlığın hizmetine (kimin kimin hizmetine girmekte olduğu/gireceği tartışmalı?!) sunacağı tüm türevleri ile robotlar (bionik, android, cylon, cyborg, humanoid vb.) ile bağlantılı olarak bazı felsefî, etik, sosyal, hukukî, dinî konular. (irade nedir, şuur/bilinç nedir, hayat/canlılık nedir, robot haklarından bahsedeceksek nerede başlar nerede biter, yapay ruh, yapay zeka vb)

Konu gelmişken daha önce okumadıysanız robotlarla bağlantılı olarak, bu iki yazıya bir göz atmanızı tavsiye ederim:

Transhümanizme Giriş – 2

Transhümanizme Giriş – 3

Bu bağlamda, Arvasi’nin Kendini Arayan İnsan kitabından bazı satırlara bakalım:

” İntibaksızlıkların (uyum sağlayamama durumlarının), bir problem olarak, madenlere oranla daha açık olarak nebati  (bitkisel) hayatta gözlenebilmesi kolaydır. Hayvanda intibak problemleri daha da artmakta, insanda ise çok şiddetlenmektedir. Mesela, mineraller için “açlık” diye bir problem var mı bilmem? Fakat bu problem bitkilerde görülür, hayvanda endişe halinde belirir, insanda korkunç intibak problemleri doğurur. Açlık bitkide sadece fizyolojik tezahür (ortaya çıkış, yansıma) içinde olduğu halde, hayvanlarda hissî ıstırab doğurur, insan ise açlığın şuuruna varır. Açlık insanda, maddesi ve manası ile bütün varlığı kendisine katma ihtirası haline dönüşür. Açlık, maddeden ziyade, hayat ve şuura sahip varlıkta ortaya çıkan bir problemdir. Bu yönü ile açlık, materyal değil, spritüel (ruhî) bir mana taşır. Açlık, duyum ve şuur için vardır. Açlığın şuura ait bu manasını şimdilik işaretleyerek geçelim. Kaldı ki, insanın nice problemleri, kendi hayatından doğmuştur.

Kısacası, tekamül (gelişim, olgunlaşma) diye bir şey varsa, denilebilir ki, hayat tekamül ettikçe intibaksızlıklar artmaktadır. Bu doğru ise, en mütekamil (olgun, eksiksiz, kusursuz) canlı, en çok intibaksız (uyumsuz) olacaktır. Her kıpırdanma her faaliyet yeni bir intibakı ifade eder. Bu her varlık için böyledir. Ama hayat için yeni durumlar daha tehlikeli olmaktadır. (..)

Hayat için, tehlike çanlarının sesi geriden gelmektedir. Mineraller dünyası, bağrından fışkıran hayat tezahürlerini yutmak için canlıların peşine takılmış gibidir. Canlılar da mineraller dengesi bozuldukça, bu dengeyi kurmak için birbirlerine ve tabiata saldırmaktadırlar. Her canlı bir diğerini kovalayıp durmakta ve esas tehlike geride durmaktadır. Yaşama savaşı, ölümü yenme yolunda bir çırpınışı ifade ettiği için, canlı varlık, tehlikenin geleceği noktayı, yani en gerisini kollamaktadır.”

Bu pasajı geleceğin robotik dünyası açısından ele alacak olursak; modern birey, hayalleri, arzuları, endişeleri, korkuları, hisleri ve duyguları ile (doğal olarak) mutluluk arayışındadır. Fakat her geçen gün biraz daha karmaşıklaşan, çapraşıklaşan günümüz dünyasının gelişmeleri ona bu şansı tanımamaktadır, zira modern birey fıtratına (yaratılışına) aykırı olarak dizayn edilip kendisine sunulan şartlara intibak etmekte (uyum sağlamakta) zorluk çekmektedir. Bu uyum sorunları (farklı yollarla uyuşturulup, hissedilmemeye çalışılsa da) modern bireyin kendisini emniyet ve güven içinde hissetmesine set çekmekte, dolayısıyla kalıcı ve tatmin edici mutluluğa giden yolda en büyük engeli oluşturmaktadır. Nihaî olarak, bunalan/sıkışan/daralan insanlık yeni arayışlara yönelmekte ve bu arayışlarına cevap olarak “küresel bazı sihirbazlar” tarafından kurgulanıp, paketlenip, kendisine sunulan transhümanizm, singularity, (ilahlaştırılan) teknoloji gibi dışı gözalıcı, içi yakıcı bazı sözde çıkış yollarına yönelmekte, sıkıntılarını/ızdıraplarını bir nebze olsun dindirmek istemektedir. Fakat çözüm olarak insanlığa sunulan bu reçeteler, geçmişte birçok defa denenmiş (Hz.Musa zamanındaki altın buzağıdan, 20.yy materyalizmine..) ama insanlık için hüsran ve daha derin yaralar getirmekten başka bir işe yaramamış düşünce ve yaklaşımların makyajlanmış modern versiyonundan başka birşey değilse? Yani gerçekten insanı etkileyen, başını döndüren robotik bir tasarım.. iradeden, şuurdan, hayattan yoksun; sadece insanı mükemmel şekilde taklit edebilen (-miş gibi yapabilen) “madde”den ibaretse sadece.. sınırlar devamlı biraz daha flulaşırken bu ayrımı yapabilmek de zorlaşmakta.

Yukarıda Arvasi’den alıntılanan pasajın son paragrafını, yazarın cansız maddeyi kastederek kullandığı “mineraller dünyası” ifadesini “robotlar dünyası” olarak okumayı deneyin bir de.. Peki aynı paragrafın son cümlesinde ifade edildiği gibi varlık hiyerarşisinde (mineraller, bitkiler, hayvanlar, insanlar) en aşağıdan gelecek tehlike cyborg, cylon, yapay zeka, yapay ruh, yapay bilinç vb. adı altında son hamlesini yapmaya hazırlanıyorsa? Biz de hiç farkına varmadan onu hiyerarşide en alttan en üste hatta insanın da üstüne taşımaya hizmet ediyor veya ettiriliyorsak..? Bu durumda tehlikenin geleceği noktayı kolladığımız ve gardımızı aldığımız söylenebilir mi acaba?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.