Yüzyıl Sonra Dünya
Murad Ünal, 5 Mayıs 2017Michio Kaku’nun geleceğe ait yaptığı değerlendirmeleri topladığımızda ortaya bugün yaşadığımızdan çok farklı bir dünya çıkıyor. Sanal alemler, büyü gibi bir teknolojiyle donatılmış şehirler…
Buna benzer bir farklılık 19.yüzyılın son otuz yılında meydana gelmişti. Buluşlar çağı denen bu dönemde elektrik ampulünden, radyo ve otomobile, sinema çağını başlatan projeksiyon makinasından uçağa kadar o zamana değin insanların hayallerini zorlayan, pek çoğuna büyü gibi gelen icatlar hayata girmişti. Bunun sonucu olarak ekonomi dolayısıyla günlük yaşam değişim geçirdi. Bu çağda doğan insanlar için birkaç on yıl öncesini dahi hayal etmek imkânsız hale geldi. Buluşlar çağının öncesini bilen eski kuşaklar bile icatlara çabuk alıştılar ve onların olmadığı bir hayatın nasıl olduğunu unuttular.
Bilgisayar ve Sinema
Bu gelişmenin bir benzeri de son 20-30 yıl içinde yaşandı. Bilgisayarlar insanların evleri ve ofislerine seksenlerden itibaren girmeye başlamıştı ama asıl devrim internetin hayatımıza girmesi ve yaygınlaşmasıyla oldu. İnternet ortamı gittikçe derinlik kazanarak neredeyse aranan her şeye erişim sağlayan bir mecra oldu. Bilgisayar teknolojisindeki gelişme sinemayı da başka bir noktaya taşıdı. Bilgisayar tarafından üretilmiş görüntüler (computer generating image) sayesinde nesli milyonlarca yıl önce tükenmiş dinozorlar bile kanlı canlı beyaz perdeye getirilebildi. Sinemada daha önce yapılamayan her şeyi yapmak mümkün hale geldi. Ancak bu durum bir bakıma sinemayı zayıflattı, ruhunu öldürmediyse de soluklaştırdı. Filmler sadece görsellik dikkate alınarak ve CGI (computer generating image) teknolojisine güvenilerek çekilmeye başlandı. Hikayeler gittikçe zayıflarken filmlerin görkemi artmaya, hayalleri zorlayan görüntüler çoğalmaya başladı. Biçimle oynamanın verdiği kolaylık içeriği etkiledi ve hikayeler adeta efektler temel alınarak yazılmaya başlandı. İnsanların hayatlarında görmeleri mümkün olmayan imajlar sunularak seyirci cezbedildi. Sinema teknik anlamda muazzam yol kat ederken filmlerin samimiyeti azaldı.
Algı Operasyonu
Aslında sinemadaki bu değişim genel yönelimin net bir ifadesi. Yeni teknolojiler beğenilerimizi, tercihlerimizi etkileyip değiştirirken biçim önem kazanıp içerik zayıflamakta. Bunun sonucu olarak insanlar gittikçe yüzeyselleşmekte ve bir bakıma robotlaşmaktalar. İnsanlar tercihleri sonucu ortaya çıkan dünyadan tam olarak memnun değiller. Bir şeylerin doğru olmadığını ve değişmesi gerektiğini hissediyorlar ama bunun ne olduğunu kestiremiyorlar. Maddi refahın olduğu yerlerde insanlar hallerinden memnun görünüyor ama eksik olan bir şey olduğu duygusundan kurtulamıyorlar. Aksi takdirde bu kadar alkol, gittikçe artan uyuşturucu tüketimi ve sakinleştirici hap bağımlılığı ortaya çıkmazdı. İnsanlar yaşamı kolaylaştıran yeniliklerle hayattan tat alma yolunda ilerlerken aynı zamanda kendilerini sahte, yapay bir dünyaya hapsediyorlar. Günümüz insanı aralıksız bir algı operasyonun öznesi. TV, sinema, bilgisayar oyunları, internet siteleri tarafından aralıksız olarak görsel ve işitsel propagandaya maruz kalıyor. Ama bu propaganda hiç de propaganda gibi görünmediği için bunun farkında bile değil. İnsanların değer yargılarının son otuz yılda nereden nereye geldiğine bakıldığında algıyla oynanmasının sonuçları kesin olarak görülüyor. İnsanlar içlerindeki boşluğu doldurmak, kendilerini oyalayıp vicdan ve sağduyunun sesini bastırmak için çabalıyorlar. İç sesleri bastırmanın, varlık problem ile baş etmenin yolunun teknoloji olduğunu, teknolojinin tüm sorunlara cevap verebileceğini öyle ki ölümü bile yenebileceğini düşünmeye başladılar. Bu sebeple bugünkü teknolojik atılım 19.yüzyıl sonunda olandan da epey farklı. Orada insanın özne olduğu ve yönlendirebildiği bir gelişim söz konusuydu. Bugün ise gelişmelerin hızı insanı aşmış ve sahibi belirsiz bir süreç insanı esir almış durumda. Yapay zekâ, genetik mühendisliği, virtual reality gibi alanlardaki gelişmelerin insanlığı tam olarak nereye götüreceği görülemese de ama bu sahada yaşanacak gelişmelere çok büyük umutlar bağlanıyor.
Bugünkü gelişim sürecinin yön değiştirmeden devam etmesi durumunda yüzyıl sonra insanlar gerçek dünya ile sanal gerçeklik arasında bir yerde yaşıyor olacaklar. Muhtemelen zamanlarının önemli bölümünü çok iyi simüle edilmiş fantezi dünyalarda geçirecekler. Haptic teknoloji ve çoğaltılmış gerçeklik (Augmented reality) alanındaki gelişmeler sonucu dokunma hissi de kazanılacağı için bu sahte dünyalar gerçeğinden ayırt edilemeyecek. Bu durumun insan psikolojisi üzerinde ciddi tesirlerinin olacağını tahmin edebiliriz. İnsanlar evlerinden çıkmadan bilimkurgu filmlerde gördüğümüz gibi hologram görüntüler aracılığıyla aynı yerdeymiş gibi toplantı yapabilecekler. Bu şekilde insanlar yollarda zaman geçirmek zorunda kalmayıp kendilerine ve sevdiklerine daha çok zaman ayırabilirler. Ancak bu gelişme insanlara ulaşmayı kolaylaştıracağı için işyeri ve iş saatleri sınırlaması da olmayabilir ki böyle bir durum insanlar için kâbus olur.
Tanrılaşma Çabası
Genetik mühendisliği, tıp ve nano teknolojideki iç içe geçen gelişmeler insanların yaşam ve ölüm hakkındaki kanaatlerini ve buna bağlı olarak dünya görüşlerini baştan aşağı değiştirebilir. İnsanlar yapay veya klonlanmış organlarla yaşamlarını sürdürebilecekler. İnsandan ayırt edilemeyen yapay zekâ temsilcisi robotlar insanların arasında dolaşacaklar. İnsan ömrü genler üzerinde yapılan oynamalarla uzatılabilecek hatta insanların yeni bazı özellikler kazanmaları için uğraşılacak.
Tüm gelişmelerin gelip dayandığı yer insanı fizik ve ruh olarak değiştirme çabası. İnsanı değiştirerek insana ait sorunları yok edilebileceğinin sanılması. Zaaflarla malul bir varlığın zaaflardan arınması ve “tanrılaşma” çabası. Kadim ve sapkın bir düşüncenin teknoloji ile desteklenerek yeniden sunumu. Zaten Kaku kitabının birçok yerinde tanrılar gibi olacağımızdan bahsedip mitolojiye ve sinemaya atıfta bulunuyor. İnsana bu gücü verecek en büyük gelişme nanoteknoloji yoluyla olacak, bu konuyu sonraki yazıda işleyeceğiz.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017