Dijital Kültürün Kodları – 2: Whole Earth Catalog
Faruk Ay, 8 Haziran 2017Stewart Brand 1938 senesinde Rockford, Illinois’de dünyaya geldi. Babası reklamcı, annesi ise meşhur Vassar koleji mezunu bir uzay meraklısı idi. Brand annesinin bu hevesini aynen miras almıştı. Soğuk savaş yıllarında geçen gençliğinin en büyük endişesi nükleer tehdit idi. Yaşadıkları Rockford şehri, bölgedeki fabrikalar nedeniyle olası bir Rus savaşında bombalanacak şehirler arasında yedinci sırada yer alıyordu. Kötü senaryoda başına gelecekler onu fazlasıyla korkutuyordu. Özellikle kişisel özgürlüğünün yok olacağı ve hayatta kalsa bile baskıcı bir rejimin çarkları arasında kendi kimliğini hiçbir zaman bulamayacak olmasına dair korkuları günlüğüne yazdığı en önemli notlardandı. Brand, Stanford Üniversitesinde biyoloji eğitimi aldıktan sonra orduya katıldı. Bir dönem Amerikan ordusunun elit sınıfı olan Ranger olmayı düşünse de sonradan vazgeçip, orduda fotoğrafçı olarak görev yapmaya devam etmişti. O sıralar kendini “haftaiçi asker, haftasonu hippi” olarak tanımlıyordu.
Ordunun kendisi için doğru yer olmadığını düşünüp ayrıldı ama fotoğrafçılığa devam etti. Amerikan yerlilerini ziyaret edip onların fotoğraflarını çekerken aynı dönemde okuduğu ana karakteri bir Amerikan yerlisi (Şef Bromden) olan Ken Kesey’nin “Guguk Kuşu” romanı dikkatini çekmişti. Ken Kesey’e yazdığı mektup ve daha sonra tanışmaları ve meşhur Merry Prankster’ın bir üyesi haline gelmesi ile LSD ve bohemlikle geçen günler. Fakat bu günlere ait ilginç bir anı Brand için önemli bir dönüm noktasıydı. Stanford üniversitesi bilgisayar merkezinde iki genci “Spacewar!” adı verilen oyunu oynarken gördüğünde benzeri ancak uyuşturucu kullanarak tecrübe edilebilecek bir beden dışı deneyim yaşadıklarına şahit olmuştu. Daha sonra bu durumu ifade ederken şunları söylemişti: “O günlerde uyuşturucular dışında bir umut olmadığını düşünüyorduk, yanılmışız, uyuşturucular daha kötüye doğru giderken bilgisayarlar hep daha iyiye doğru gitti.”
Brand’in bilgisayarlara olan ilgisinin artması ve bilgisayarların sadece büyük şirketler, ordu ya da devlet kurumları tarafından değil herkesin kullanması gerektiğine dair düşüncesi yolunu Douglas Engelbart ile kesiştirmişti. Bilgisayar teknolojisinin bugünkü haline gelmesinde en büyük etkiyi yapan meşhur sunumda kameraman olarak görev yapan Brand artık kendi hayallerindeki dünya için neye ihtiyacı olduğunu çok iyi biliyordu. Artık harekete geçmenin zamanı gelmişti.
Whole Earth Catalog
Brand’in çıkardığı Whole Earth Catalog’un ilk sayısının kapağında dergiye de ismini veren NASA’nın ATS-3 uydusu ile uzaydan çekilmiş bir dünya fotoğrafı yer alıyordu. Brand bundan bir süre önce dünyanın böyle bir fotoğrafının yayınlanması için bir kampanya başlatmıştı.
Derginin ilk sayısında da belirtildiği üzere bütün dünya fikri, büyük ölçüde Buckminister Fuller ın fikirlerinden etkilenildiğinin göstergesiydi. Dünyayı bu şekilde görmek insanlara üzerinde yaşadığımız gezegenin sınırlı kaynaklara sahip olduğunu ve bunu hunharca kullanmanın bize pahalıya patlayacağını göstermek içindi. Fuller’ın dünyayı tanımlamak için kullandığı “Uzaygemisi Dünya”(Spaceship Earth) tabiri bu fikrin gelişmesinde etkili olmuştu. Hepimizin aynı gemide olduğunu ve bu geminin geleceği için birşeyler yapmamız gerektiğine dair vurgu önemliydi. Genel olarak bu çevreci yaklaşım Brand ve WEC’in hızla popüler olmasında büyük rol oynamıştı.
Dünya resmi ile ilişkilendirilebilecek bir diğer fikir ise yine Fuller’ın “Dünya Oyunu” konseptiydi. Fuller içinde bulundukları zamanda teknolojinin de desteği ile artık gezegenin sorunlarını bir bütün olarak ele almak gerektiğini savunuyor ve bunu bir simülasyon oyunu haline getirip amacı da şöyle özetliyordu:
“Dünyayı mümkün olan en kısa zamanda, doğal bir iş birliği içinde, ekolojik düzene ve başkalarına zarar vermeden %100 insani bir şekilde çalışır hale getirmek” – Buckminister Fuller
Derginin başlığının altında kısa bir ifade yer alıyordu… “Aletlere Erişim” (Access to tools). Alet kavramı Brand’in kullanımında olabildiğince genişti, bilgiye ulaştıran bir alet olarak kitap, bahçe makası veya minimum malzeme ile barınak görevi gören geodesic dome da birer aletti. Alet ve insan ilişkisi için tekrar Feridun B. Kaya’nın Homo Faber yazılarına bakmanızı tavsiye ederim. Brand bu konuda şu şaşırtıcı ifadeleri kullanıyor:
“Birçoğu insan doğasını değiştirmeye çalıştı, ama bu gerçek bir zaman kaybıydı. İnsan doğasını değiştiremezsiniz fakat aletleri ve teknikleri değiştirebilirsiniz. İşte bu yolla bütün bir medeniyeti değiştirmeniz mümkün.” – Stewart Brand
Alete yapılan bu vurgu, sonradan transhümanist akımın da sıklıkla kullanacağı insanın gücünün tanrılara eşdeğer görülmesi ile açıklanıyordu. Brand bu gücü kurumsal yapıların elinden alıp bireyin eline vermeyi arzuluyordu. Zira kataloğun baş yazısı şu ifadelerle başlıyordu:
“Tanrılar gibi güçlüyüz ve buna alışabiliriz. Şu ana kadar uzaktan kontrol edilen güç ve ihtişam – devlet, büyük şirketler, eğitim sistemi ve kilise eliyle- bizi bulunduğumuz gerçek kazancın belirsizleştiği bir noktaya taşıdı. Bu duruma bir cevap olarak kişisel güç gelişmekte, kişinin kendi eğitimini bağımsız bir şekilde sürdürebileceği, kendi ilhamlarını bulabileceği, kendi çevresini şekillendirebileceği ve bu macerasını ilgilenen diğer kişilerle paylaşabileceği bir güç. Bu yolda işe yarayacak aletler bulunup WHOLE EARTH CATALOG tarafından tanıtılacak”
Kataloğun ilk sayısında bireyselliğe atıfta bulunarak içinde bulundukları zaman dilimi için en önemli alternatifin kişinin her anlamda güçlenmesi olduğunu bunun için de aletlere erişiminin önemini vurgulayan Brand, katalogdaki ürünlerin fiyatlarını ve nerelerden temin edileceğini yazarak meseleyi sadece fikir düzleminde değil olabildiğince pragmatik ele aldığını da gösteriyordu.
Etkileri
60’ların sonlarında başta tarif etmeye çalıştığımız bunalımlar ve korkuları yaşayan ve bir çıkış arayan kitleler için basit ama pragmatik bir çözüm getirmesi nedeniyle özellikle yeni solcular tarafından sevinçle karşılandı.
Derginin çıkışına yardımcı olan Portola enstitüsü derginin misyonunu da üstlenerek eğitim ve teknoloji odaklı çalışmalarına ağırlık verdi. Bu enstitünün asıl önemi ise Silikon vadisindeki bilim adamları ve aktivistleri bir araya getirmesi idi. Daha sonra buraya gelenlerin kurduğu Hombrew Computer Club ilk kişisel bilgisayarın ortaya çıktığı yer olacaktı. Steve Jobs ve Steve Wozniak ilk bilgisayarlarını bu grup içinde duyurmuş ve buradan yayılmışlardı.
Seneler sonra dünyanın hayran olduğu Steve Jobs’un Stanford üniversitesinde yaptığı meşhur konuşmada Katalog ve Brand’e hayranlık dolu ifadeleri fikri olarak ne kadar etkilendiğini gösterir nitelikte. Jobs Kataloğu o zamanın Google’ı olarak tanımlamıştı:
Steward Brand 1995 de Time dergisinin “Welcome to the Cyberspace” özel sayısında kaleme aldığı makalesinde 60’lı yılların ne savaş karşıtlığı ne woodstock ne de uzun saçlarla değil bilgisayar devrimi ile zamana damgasını vurduğunu ifade ederken hippilerin bu devrimde nasıl aktif bir rol oynadığını anlatmış.
TED konferansları ile tanınan Chris Anderson birçok insan için günümüzün kahramanları arasında sayılıyor, kendisi ise Brand’i entelektüel kahramanı olarak gördüğünü ifade ediyor. Wired dergisi editörlerinden olan Chris Anderson ise kataloğun zincirleme etkisini şu şekilde ifade ediyor.
“Whole Earth Catalog, Homebrew Computing Club’ı tetikledi, bu gruba üye olan Steve Wozniak bu etki ile Apple 2 bilgisayarını geliştirdi, Apple 2 “kişisel bilgisayar” akımını başlattı, bu akım sonunda bilgi ağları ortaya çıktı. Yine bu etki ile birlikte açık kaynak yazılım hareketi başladı. Aynı etki donanım üzerinde de görüldü ve “maker” hareketi ortaya çıktı.”
Kataloğun son sayısı 1972 yılında yayınladı. Brand’in baştaki bireysel güce verdiği önem zaman içinde değişmiş artık insanların birbirleri ile kurdukları etkileşimin dünyayı değiştirme adına çok daha önem taşıdığına ikna olmuştu. Bunun bir sonucu olarak 1985 yılında dünyanın ilk online sanal topluluğu olan “WELL”i kurdu. Bir sonraki yazımız WELL üzerine olacak…
“Dijital Kültürün Kodları – 2: Whole Earth Catalog” yazısına 5 yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
Geri izleme: Bilim-Kurgu Tüm İnovasyonların Anasıdır (Uzun Okuma) – Bora Özkent
Geri izleme: 3 Şubat 2020 Pazartesi (561. Hafta) | _Kainatın Tüm Seslerine, Renklerine ve Titreşimlerine_ AÇIK RADYO
Bu kadar kapsamlı ve ilham verici bir yazıya vakit ayırarak bizi bilgilendirdiğiniz için teşekkür ederim 🙂 Emeğinize sağlık.
İnsanlık tarihinde önemli bir kilometre taşının nasıl ve kimler tarafından atıldığını tespit etmişsiniz. Bir fikri bilmek çoğu zaman o fikrin tarihini bilmekle mümkündür. Bu yazı, bugün sonuçlarını yaşadığımız bilişim ve devamında ona bağlı olan sürekli devrim/değişim atmosferine nasıl girdiğimizi açıklıyor. Çok geniş ve alabildiğine ufuk açıcı bir biçimde devam edeceği anlaşılan eşsiz bir yazı dizisinin ilk anlarına şahit olmanın heyecanıyla devamını bekliyoruz
Çok iyi bir yazı. Dopdulu olmuş. Faruk Ay’ın bu serisinin iki bölümü de bir sonaki blümü merakla bekletiyor. Sabrsızım…