Savaş Ortamı

, 22 Haziran 2017

Bir önceki yazıyı savaşın bilimsel ve teknolojik gelişmeleri hızlandıracak bir katalizör olup olmayacağını sorarak bitirmiştik. Bu sorunun asıl sebebi, politik bir tesbit yapmaktan ziyade, bildiğimiz tarih boyunca tekniğin ilerleyişinde savaşların önemli bir hızlandırıcı rolü oynamalarıdır. Geçtiğimiz yüzyıla kadar daha geniş zaman aralıklarında gerçekleşen bu aşamalar, Ray Kurzweil’ın üstel büyüme tabirini doğrular bir biçimde, özellikle iki dünya savaşı aracılığı ile daha da hızlanmışlardır. Bu nedenle geçtiğimiz yazının sonunda sorduğumuz soruyu cevaplamak için, savaşların teknik, teknoloji ve bilim açısından oluşturduğu hızlandırıcı ortam neden oluşuyor onu ortaya koymaya çalışalım.

Odaklanma

Savaşın önemli bir özelliği oluşturduğu odaklanma imkanıdır. Savaşın beraberinde getirdiği, daha güçlü bir silah, daha iyi bir güvenlik sistemi vb. gibi unsurlar savaş ortamında ortaya çıkar ve savaşın bir tarafına avantaj sağlarken, diğer tarafına da sorun oluştururlar. Kısa sürede bu gibi sorunları çözmek gerekliliği sadece bilim insanlarının odaklanmasını değil, normal bir bürokratik düzende kullanılamayacak kaynakların kullanılmasını sağlayarak, devlet ve ordu gibi kurumların da odaklanmasını sağlar.

Normal şartlar altında izine tabi olan, demokratik bir ülkede meclis onayı gerektiren bir çok durum, sorunu çözmek için odaklanmak gerekli olduğu için üzerlerinden atlanan durumlara dönüşürler. Devlet bilim insanlarının ihtiyacına göre kaynakları sağlar ve kısa vadede bir sonuç talep eder.

Manchester’daki hatıra heykelinde yazan tabirle “Bilgisayar Biliminin Babası” olan Alan Turing’in Enigma’nın şifrelemesini çözen sistemi kurması da benzer bir ortamın sonucudur. Turing gibi bir deha, savaş sayesinde kendi sınırlarını ortaya koyacak bir ortamı, kaynaklar, meydan okuma ve psikolojik baskı açısından bulmuştur.

Etik ve Ahlaki Engeller

Savaş ile oluşan ortamın bir diğer unsuru da pragmanın öne çıkışıdır. Her devlet, her ittifak, her topluluk ve her birey ancak ve ancak pragmatik davranarak hayatta kalabileceklerini bilirler. Bu nedenle savaş, yukarıda belirttiğimiz normal şartlar altında izne tabi olmanın ötesinde, izin bile verilmeyecek olan araştırmaların, deneylerin ve gözlemlerin sıradanlaştığı bir ortam oluşturur. Zafer için her yolun mübah olduğu bir pragmatik kafa yapısı önünde yer alabilecek hiç bir ahlak ve etik normunu tanımaz.

İnsanlığın yakın tarihinde yer alan İkinci Dünya savaşı ve savaş sonrası dönem, henüz tam oluşmayan uluslararası normlardan ve Soğuk Savaş’ın oluşturduğu ortamdan ötürü bu gibi insanlık  suçlarının sıkça yaşandığı bir dönem olmuştur. İnsan deneklerin kullanıldığı bir çok deneyin verisine ulaşılabilir. Tabi bunlar açığa çıkan deneyler, Ya Süperman Ya Huzur serisinde yer alan süper asker çalışmaları gibi açık kaynaklardan erişemeyeceğimiz farklı çalışmaların olması da mümkün.

Yok etme serbestisi

Düşman kavramının bizler için oldukça motive edici bir tarafı olduğu açık. Kitleler ortak bir düşman sayesinde, yani bir olumsuzluk sayesinde, herhangi bir olumlu durum sayesinde olabileceğinden çok daha hızlı ve kuvvetli bir biçimde bir araya gelerek ortak bir tepki üretebiliyor. Bunun politik düzlemde farklı yansımalarını her zaman görüyoruz.

Bu durum her alanda olduğu gibi teknoloji alanında da kendi yansımasını buluyor. Ortak düşmana karşı olan bu birliktelik, bu ortak düşmanın her nasıl olursa olsun etkisizleştirilmesi için çözümler üretme konusunda teknolojiye oldukça geniş bir alan açıyor. Teknolojinin ilk etkisizleştirme yöntemi ise her zaman yok etmek üzerine kuruluyor.

İkinci Dünya Savaşı örneğini düşünürsek Nazi toplama kampları hakkında oluşan tepki ile kıyaslandığında, Hiroshima ve Nagasaki konusu oldukça kenarda bir konu olarak kalmıştır. Halbuki  bir nükleer bombanın kalıcı kitlesel yok etme etkisi ile bir toplama kampında deneye tabi tutulup sistematik bir biçimde katledilmenin canilik noktasında pek bir farkı olmadığı görülecektir.


Savaşın meydana getirdiği durumu/atmosferi özellikle bu 3 aşamada ortaya koymaya çalıştık.  Çünkü toplu bir odaklanmadan başlayan bu süreç, ardından ahlaki ve etik kuralları çöpe atıp, son olarak yok etmeye odaklı bir hale dönüşüyor.

İşin ilgi çekici yanı elimizdeki tüm teknolojiler bu süreçten geçip, ardından evcilleştirilmiş gibi gözüküyor, bu nedenle ortaya koymamız gereken sadece devlet ve bilim dünyası arasında nasıl bir işbirliği olacağı değil, aynı zamanda bu işbirliğinin nasıl olumlu bir yapıya sahip olacağıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.