Singularity, Transhümanizm ve Ütopya
Murad Ünal, 30 Haziran 2017Singularity ve transhümanizm içiçe geçmiş birlikte gelişen kavramlar. İzleri epey eskiye götürülebilirse de adlı adınca anılmaları ve bütünlük arzeden bir dünya görüşü halini almaları en fazla bir kaç on yıla dayanıyor. Singularity denince konuya aşina insanların aklına bir ideoloji değil bilimsel ve teknik gelişim geliyor. Kavramın temelinde bilginin geometrik diziyle artması(exponentially) var. Bu ise günümüze kadarki binlerce yıllık zaman diliminde gerçekleşen teknolojik ve bilimsel gelişmenin, bir başka deyişle bilimsel bilginin daha fazlasının neredeyse her yıl üretilmesi demek. Bu olağanüstü denebilecek gelişme hızı insanlığı bugün sadece hayal edebileceği bir düzeye taşıyacak. Öyle ki bu süreç insanın kendisini bile değiştirecek ve bir bakıma herkes süper insan özellikleri taşıyabilecek.
Ütopya
Ütopya eski yunanca bir sözcük olmayan yer, varolmayan ülke diye çevirebiliriz. Bu sözcük ingiliz siyaset adamı ve yazar Sir Thomas More’un bu isimdeki kitabıyla ün kazandı. Moore kitabında hayali bir ada ülkesinden bahseder. Barışçı, inanç özgürlüğü olan, adaletli, mülkiyetin olmadığı bir yerdir anlatılan. İnanca verilen değer bir tarafa bırakılırsa More’un anlattığı sistem sosyalizme benzetilmiştir. Marx’ın zuhurundan üçyüz yıldan fazla bir süre önce More benzer idealleri betimlemiştir.
Geçen zamanla ütopya sözcüğü çok daha fazla kullanılır hale geldi ve kavramsallaştı. Ütopyalar çeşitlendi. Her kesimden insanın kendi ütopyası oldu. Buna rağmen insanların ortak düşleri varlığını koruyor. İnsanlar her ne kadar kültür ve inanç yönünden farklılaşsalar da temeldeki ihtiyaç ve arzular konu olduğunda büyük benzerlik gösteriyorlar. Uzun sağlıklı bir hayat, servet, güzellik, güvenlik herkesin talep ettiği, peşinde koştuğu şeyler. Dünya yapısı gereği sorunlu bir yer. İnsanlar hayatlarını mücadele ederek geçirmek zorundalar. İstediklerini elde edebilmek için ,istemedikleri ve sevmedikleri işleri yapmaları gerekiyor. Öyleyken bile çoğu insan arzuladığı hayatı yaşayamadığını düşünüyor. İnsan kırılgan, aciz ve muhtaç bir varlık. Ancak böyle olduğunu kabul etmekte de sorunlar yaşıyor.
Modern çağın insanı bilim yoluyla daha fazla güce ve imkana sahip oldu. Aslında kendi hatalı uygulamalarından doğan kötü sonuçları dinlere yükleyerek yeni bir çağın kapısını açtı. İnsan artık dünyayı cennete dönüştürecek, bunun için ölmeyi beklemeyecekti. Ancak din yerine ikame edilen ideolojiler de bu sonucu sağlamadı. İdeolojiler savaşları bitirmedi, açlığı, fakirliği ortadan kaldırmadı. Özgürlük sloganıyla yola çıkanların bir bölümü en büyük özgürlük düşmanları oldu. Dünya cenneti vaat edenler en katı ve acımasız sistemleri inşa ederek hayatı cehenneme çevirdiler. Yani insanlık yanlışlarıyla dinleri tüketip, hayatın dışına çıkardığı gibi, kendi üretimi olan ideolojileri de tüketti.
Artık insanlığa sunulucak heyecan verici bir ütopya kalmadığının düşünüldüğü bir zamanda singularity ve transhümanist hareket dikkat çekiyor. İnsanlığa hayal edebileceğinin ötesini vaat ediyorlar. Teklifleri o kadar cezbedici ki ideolojisi, inancı ne olursa olsun herkese hitap ediyor.
Teknoloji ve bilimden istifade ederken inanç veya ideoloji önemli değildir. Araba kullanmak ideolojik veya dini bir içerik taşımaz. Amişler gibi küçük grupları bir tarafa bırakırsak teknoloji her inançtan ve düşünceden insana hizmet eder ve onlar tarafından kabul edilir. Ancak sinema, tv gibi araçlar ideolojiden bağımsız değildirler. Bu mecralar yoğun ideolojik içerik üretirler. Fakat bunu sezdirmeden yaptıkları için tarafsız oldukları düşünülür, dönüştürücü etkileri yeterince anlaşılmaz. Çok yakın bir gelecekte transhümanist akım öyle görünüyor ki insanlığın zihin dünyasında büyük kırılmalara ve değişikliklere yol açacak. Bu değişim teknoloji ve bilim yoluyla geldiği için içerdiği ideoloji görülemeyecek. İnsanlara en büyük ütopya olan yeryüzü cenneti sunulacak.
Yeryüzü Cenneti
Adem kıssasında, Adem ve eşi şeytan tarafından kandırılır ve cennetten çıkarılırlar. Tövbeleri kabul olmuştur ancak, hiç bir korku ve endişenin olmadığı, her türlü isteklerini elde ettikleri cennet hayatı artık bitmiştir. Tekrar cennete dönmek için dünyada bir süre kalmaları ve mücadele etmeleri gerekecektir. Bunun sonunda ulaşacakları cennet daha önce oldukları yerden de üstündür.
Eski bir söz vardır, “Herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek istemez”. İnsan her zaman derdin, tasanın olmadığı, istediği her şeye sahip olduğu , hep genç kaldığı bir cennet arzusu içindedir. Cennete inanmayan insanlarda bile bu arzuların tezahürlerini görebiliriz. Anti-aging programları, gittikçe büyüyen fitness ve buna bağlı olarak gelişen yapay besin endüstrisi ile ebedi gençlik arzusu arasında mutlak bir ilişki var. Bugün insanlar daha genç görünmek, daha uzun yaşayabilmek için büyük paralar harcıyorlar. Bir taraftan zararlı alışkanlıkları sürdürürken diğer yandan mucize formüller peşinde koşuyorlar. Transhümanistler tam bu noktada insanlığa genetic mucizeler öneriyor, yaşlanmamanın, çok uzun bir ömre sahip olmanın, hatta ölümü yenmenin bile mümkün olabileceğini söylüyorlar.
Nanoteknoloji ve genetic bilimi yoluyla virüsler, ağır yaralanmayla sonuçlanan kazalar sorun olmaktan çıkacak. Modifiye edilmiş genetic materyaliniz ve vücudunuza iliştirilmiş nanobotlar sayesinde neredeyse zarar göremez hale geleceksiniz. Yapay zeka ve nano sizi hiç yalnız bırakmayacaklar ve emirleriniz bir büyücünün buyrukları gibi hayata geçecek. Diyelim ki bedeninizi hastalık veya kazadan kurtarmak mümkün olmadı; bu durumda devreye bilgisayar teknolojisi girecek ve zihniniz dijital dünyada kopyalanacak ve daha sonra genetik marifetiyle üretilmiş organik bir bedene aktarılacak. Bu şekilde ölümü de yenmiş olacaksınız. Transhümanistler tüm bunları ciddi olarak düşünüyor ve üzerinde çalışıyorlar. Cenneti dünyaya getirmeyi vaat ediyorlar. Şimdiye kadar geliştirilmiş ütopyaların tartışmasız en büyüğü. Fanilik, geçicilik üzerine oturmuş insanlık paradigmasını alt üst edecek kadar. Yani artık cennete gitmek için ölmeniz gerekmeyecek Cennet size bu dünyada bekliyor olacak.
Thomas More’un ütopyası çok okundu, etkisi yüzyıllar boyunca sürdü. Karl Marx insanlığa bir ütopya sundu ve bunun sonucu olarak dünyanın yarısını kontrol eden sistemler kuruldu. Faşistlerin sunduğu ütopyanın peşinden milyonlar gitti. Şimdi bilim insanları eliyle sunulan ütopya geçmiş örnekleri çok aşan özellikler taşımakta. Üstelik tarafsız bir kanaldan geldiği ve siyasi bir içerik taşımadığı için kabul edilme konusunda da bir direnişle karşılaşmayacak.
İnanılırlık
Bir çok kişi konunun fazlaca bilim kurgu koktuğunu, insanların böyle şeylere inanmayacaklarını düşünebilir. Ancak kısa denebilecek bir süre içinde bile insanların transhümanist anlatıya olan ilgisinin arttığını görüyoruz. Belki bir on yıl önce bile marjinal bir kaç bilim insanının uçuk fantezileri olarak görülen meseleler giderek ciddiyet kazanıyor. Üstelik insanlar vaat edilene inanmak istiyorlar. Orta vadede daha ciddi sonuçlar ortaya çıkmaya başladıkça inanılırlık sorunu azalacaktır. Transhümanistler sadece hayal satan adamlar değiller. Hemen olmasa da orta ve uzun vadede bazı hedeflerini gerçekleştirebilirler. İnsanlık için önemli ve faydalı sonuçlar ortaya çıkabilir. Ancak sorun şu ki bu insanlar tam olarak kontrol edemeyecekleri, boylarını aşan işlerle uğraşıyorlarmış gibi görünüyorlar. Michio Kaku evrenin maddi kısmının sadece yüzde dört olduğunu kalan kısmın ise karanlık madde ve karanlık enerjiden oluştuğunu bunlar hakkında ise neredeyse hiçbir şey bilmediğimizi söylüyor. O halde maddenin sırlarını bile henüz çözememiş, daha ötesini ise hiç bilmeyen insan varlığın kanunlarını değiştirmeye çalışıyor demektir. Bunun sonucu ütopya distopyaya dönüşebilir.
“Singularity, Transhümanizm ve Ütopya” yazısına bir yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
Dear Friends,
We hope this message finds you well! Currently, we are in the process of editing a forthcoming publication entitled Handbook of Research on Learning in the Age of Transhumanism, to be published by IGI Global, an international publisher of progressive academic research. We would like to take this opportunity to cordially invite you to submit your work for consideration in this publication.
We are familiar with your research interests and expertise in learning, transhumanism, and we are certain that your contribution on this topic and/or other related research areas would make an excellent addition to this publication.
Please visit https://www.igi-global.com/publish/call-for-papers/call-details/3300 for more details regarding this publication and to submit your work. You can also find detailed manuscript formatting and submission guidelines at http://www.igi-global.com/publish/contributor-resources/before-you-write/. If you have any questions or concerns, please do not hesitate to contact us. Thank you very much for your consideration of this invitation, and we hope to hear from you by Proposals Submission Deadline: May 15, 2018!
Best wishes,
Serap SISMAN-UĞUR & Gulsun KURUBACAK
gulse.auo@gmail.com
Editors
Handbook of Research on Learning in the Age of Transhumanism