Uzay Madenciliğinin Jeopolitik Etkileri

, 28 Haziran 2017

Yeraltı kaynaklarına sahip olma mücadelesi binlerce yıldır dünya siyasetini şekillendiriyor. Savaşların en önemli nedeni din-mezhep çatışmaları, iki numaralı sebebin ise yeraltı kaynakları olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Akla ilk gelen yeraltı kaynağı ise hayati öneme sahip su. Kavimler arası su mücadelesi özellikle -kurak bölgelerde- hiç bitmemiş.  Neandertallerin yok olma nedenleri arasında olabileceğini söyleyen tarihçiler bile var. Referans eser olarak sıklıkla kullandığımız 2001: A Space Odyssey’deki maymunların küçük su birikintisi için verdikleri kavga filmi izleyenlerin zihninde canlanmıştır. Alet olarak kullandığı bir uyluk kemiğiyle rakibini öldüren ve suya hâkim olan maymun, sevinç içinde kemiği havaya fırlatır ve filmde uzay çağına geçilir. Bu yazının konusu değil ancak suya sahip olma, alet kullanımı, uyluk kemiğinin alet olarak kullanımı, kemik havadayken bir anda uzayda süzülen uzay gemisi geçiş metaforik olarak zengin semboller barındırdığını söylemeden geçmeyelim.

Su bir medeniyet göstergesi olduğu gibi medeniyet kurmak için de suya ihtiyaç olduğu binlerce yıldır değişmeyen bir kural. Su temini ve kanalizasyon altyapısı konusunda en ileri medeniyetlerden biri olan Roma, özellikle 330 sonrası artan nüfusla beraber, ağırlıklı olarak Istıranca Dağları ve Belgrad Ormanı’ndan su getirerek İstanbul’a düzenli su şebekesi kurmuşlar. Fethe doğru iyice sıkışmış 100 bin kişilik bir nüfusa karşı kentin sahip olduğu toplam 1 milyon m3 kapasiteye sahip sarnıçlar kaynaklarda yer almaktadır.

Aslında 2000’lerin dünyasında da suya ulaşmaya dair değişen pek bir şey olmadı. İnsanlık tarihinin su problemi geçen binlerce yıla rağmen hala devam ediyor. Kaliforniya yaşanan su krizininden tutun da Afrika’da ihtiyaç duyulan on binlerce su kuyusu gelişmişlik düzeyi fark etmeksizin karşımıza çıkıyor. Üstelik %70’i su olan bir gezegende yaşıyoruz bu problemi. Gelecek yüzyıl içinde bazı ülkeler Dünya’dan farklı gezegenlere gitme hesapları yapsalar da mutlak ihtiyacımız yine su.  Bu yüzden astronomların da son dönemde verdiği müjdeli haberler genelde gözlem yapılan gök cisimlerinde ve gezegenlerde su bulunduğuyla ilgili. Zaten “Dünya benzeri gezegen bulundu” demek içinde sıvı su ve atmosferik olayların yaşandığı gezegen bulundu anlamına geliyor. Daha 10 sene öncesine kadar uzayda bu kadar su bulunduğunu bilmiyorduk. Zaten dünya dışı yaşam hayallerini de ateşleyen derin uzaydaki yeni su kaynakları oldu. Çünkü su varsa yaşam, oksijen, yakıt, tarım, hayvansal gıda, temizlik…vs herşey var. Bu hayati ihtiyaca binaen uzay madenciliği şirketleri planlarını göktaşlarındaki sudan oksijen ve hidrojen elde etmek üzerine kurdular. Görünen o ki her hâlükârda uzayda koloniler kursak da zamanımızın önemli bir kısmını su arayarak geçireceğiz.

Tabi insanın uğruna mücadele verdiği tek yeraltı kaynağı su değil. Su belki en eski ve en hayati olanı. Eski çağlarda altın, sanayi devriminde buhar gücüyle çalışan makineleri için ihtiyaç duyulan kömür, başta demir olmak üzere bütün metaller ve günümüzde şahitlik ettiğimiz petrol-doğalgaz bölgeleri insanın uğruna savaştı diğer yeraltı kaynakları arasında. Enerji kaynaklı uluslararası gerginlikler, çıkar çatışmaları, savaşlar, işbirlikleri özellikle Ortadoğu’da milyonlarca insanın ölümüne veya sakat kalmasına neden olmaya devam ediyor.

Enerji kaynaklarına sahip olma gücü elinde tutmak anlamına gelmiyor. Dünyada en fazla petrol rezervine sahip ülkelerden biri olan Venezuela ekonomik krizle boğuşurken Norveç en müreffeh ülkeler sıralamasında başlarda yer alıyor. İran, Irak, Suudi Arabistan, Kuveyt, BAE, Libya gibi Müslüman coğrafyanın sahip olduğu kanıtlanmış petrol-doğalgaz rezervleri dünyada ilk 10’da yer almalarına rağmen durumları fazla yoruma mahal bırakmayacak şekilde ortada. İran’ı resmin dışında tutarsak hepsinin sosyolojisinde, kültüründe, ekonomisinde, ahlakında büyük ölçüde bedevilik hakim. Petrolün bedevi krallar çıkardığı 90 yılın ardından önce gelişen PV teknolojisi ve ardından uzay madenciliğiyle beraber jeopolitik anlamda ciddi değişimler yaşanacak gibi görünüyor. Araplar bu değişime ayak uydurabilecekleri mi göreceğiz. Binlerce yıldır var oldukları toprakların altından çıkan dünyanın en değerli kaynağına sahip olma Araplar için bir piyangoydu. Maalesef değerlendiremediler. Teknolojinin enerji üzerindeki yıkıcı etkisine karşı nasıl bir yol izleyeceklerini önümüzdeki 40-50 sene boyunca izleyeceğiz. Uzun vadeli tahminler yapmak boyumu aşan mevzu. Ancak bildiğimiz bir şey var: Büyük devletler master planlarını uzun vadeli yapıyorlar. 1961’de Rusların uzaya ilk insanlı uçuşu, 69’da ABD’nin Ay’a insan göndermeyi başarması, bugün Blue Origin ve SpaceX’in uzay kargoculuğunda ilerlemesi, NASA’nın Mars Misyonu gelecekte izleyeceğimiz bir filmin teaserları/fragmanları gibi. Büyük devletler planlarını çoktan yaptılar ve uzun vadede dünyayı arkalarında bırakmak istiyorlar. 

Uzay madenciliği enerji oyununu bu dünyanın dışına çıkaracak. Dünyadaki enerji havzalarına, koridorlarına, nakil hatlarına sahip olan ülkeler konumlarını korumak istiyorlarsa dünya dışında yeni mevziler kazanmak zorunda kalacaklar. Uzaydan dünyaya kaynak taşımanın mümkün olup olmayacağı finansal bir konu. Daha ucuz daha verimli ve arz fazlasının söz konusu emtia üzerindeki negatif etkisi bertaraf edilirse (yani fiyat istikrarı sağlanırsa) teoride mümkün ama zor. Kendi adıma pratikte uzay kaynaklarının uzayda kullanılmak üzere çıkarılacağını düşünüyorum. Kalan dünyalılar için dünyadaki kaynaklar tükenene kadar var olmaya devam edecek.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.