Algı, Gerçek Ve Manipülasyon – Black Mirror
Murad Ünal, 28 Temmuz 2017Epistemoloji felsefenin üç sütunundan biridir. Kabaca bilgi teorisi olarak çevirebiliriz. Epistemoloji bilgilerimizin kaynağını ve ne kadar güvenilir olduğunu sorgular. Daha temelde ise öncelikle sorgulanan insan algısı ve onun da altında yatan duyularımızdır. İnsan dünyayı beş duyusu vasıtasıyla algılar ve tanır. Görme, duyma, dokunma, tat alma, koku alma yoluyla eşyayı sınıflandırır ve kullanır.
Bu noktada duyulara ne ölçüde güvenilebileceği sorusu ortaya çıkıyor. Çünkü örnekleriyle bilindiği üzere duyular her zaman gerçeği tam olarak kavramakta yetersiz kalabilirler. Aldatılabilir ve yönlendirilebilirler. Bir şeyi olduğundan farklı gördüğümüz, duyduğumuz bir sözü ya da sesi yanlış anladığımız örnekler çoktur. Duyular vazgeçilmedirler ama yanılmaz değildirler. Tam da bu nedenle şüphecilik felsefenin temeline yerleşmiştir. Bazen bu şüpheci tavır o kadar ileri gitmiştir ki eşyanın gerçekliğinden, hatta kişinin kendi varlığından şüphe duymasına kadar uzanabilmiştir. Gerçek, durduğunuz yere, nereden baktığınıza göre değişiklik gösterebilir. Yani insan bir nesneyi ve bir sesi olduğundan farklı bir şekilde algılayabilir. Bu ise hakikatin manipüle edilebileceği ve bunun bilinçli olarak da yapılabileceği anlamına gelir.
Algı Operasyonu
Zihni yönlendirmek ve daha ileri aşama da neredeyse bütünüyle kontrol etmek mümkün olabilir. Bu konuda yine en büyük destek duyulardan alınır. En başta göze hitap eden imajlar yoluyla mesaj verilir. Bu imajların gerçeği yansıtıp yansıtmamasının bir önemi yoktur. Reklam sektörü büyük ölçüde bu tür imajlar (görseller) üzerinden yürür. Reklamcılıkta bu iş açık bir şekilde yapılmaktadır. Herkes gördüğünün bir propaganda faaliyeti olduğunu bilir ama az ya da çok mutlaka etkilenir. İnsan zihni için görselliğin önemini anlayan ideologlar ve politikacılar ürettikleri imajlarla insanları peşlerinden sürükleyebilmişlerdir. Gösterilen resim veya fotoğrafın ne kadar gerçekle bağdaştığı zamanla önemini yitirebilir. Önemli olan kişilere verdiği histir. Öyleyse algıyla oynamanın en kestirme ve etkili yolu görsellikten geçer. Bunun en bariz örneğini evrim teorisinin sunum biçiminde görebiliriz. Evrim konusundaki karmaşık bilimsel anlatımlar çok fazla insanın ilgisini çekmez. Ancak maymunsu varlık ve insan arasındaki geçiş formlarını tasvir eden resim herkesin zihnine kazınmıştır. Aslında çok kuşkulu ve belirsizliklerle dolu bir teori bu ve benzeri üretilmiş imajlar sayesinde çoğu insan tarafından mutlak, tartışmasız gerçek olarak kabul edilir.
Çağımızda, insanlığın teknolojideki gelişmeler sonucu çok kapsamlı bir görsel algı operasyonuna maruz kaldığını sıklıkla söylüyoruz. Kitle iletişim araçları sayesinde sessiz bir propaganda çalışması ile değer yargılarının değişiminden bahsediyoruz. Tüm bunlar şimdi eşiğinde olduğumuz yeni teknolojik atılımın öncesini anlatıyor. Makinalar insan bedeniyle buluştuklarında çok daha ileri bir algı operasyonundan söz etmek gerekecek.
Düşman Yaratmak
Algı çalışmaları ile düşman yaratmak, ters giden her şeyi o düşmana yüklemek dünyanın tanıdık olduğu bir durum. Yakın ve uzak tarihe hatta günümüze baktığımızda bunun çok çeşitli örneklerini kolaylıkla görebiliriz. Düşman yaratmak pek çok avantaj sağlar. Kötü giden her işten düşman sorumludur. Düşman olmasa her şey çok güzel olacak, herkes istediğini elde edecektir. Bu korkunç düşmanla baş etmenin yolu, yönetimin altında toplanmak ve yönetimi asla sorgulamamaktır. Düşmana karşı birlik olunmalıdır. Bu birliği sağlamak için hedef alınan kesimler şeytanlaştırılır. Karşı karşıya olunan insan değil bir canavardır. Eğer bu söylem sonuca ulaşırsa kitle, hedef gösterilen topluluğa karşı korku duyacak ve asla acımayacaktır. Çünkü karşılarındakiler insan değil bir tür canavardır. Canavar mutlak biçimde ortadan kaldırılmalıdır.
Black Mirror dizisinin üçüncü sezonunda bu durumu anlatan çok çarpıcı bir bölüm var. Bir grup özel eğitimli asker, halkı böcekler(roaches) adını verdikleri canavarlardan koruyorlar. Bunlar genetik bozulma sonucu değişime uğramış yaratıklar ve insanlar için tehdit oluşturmaktalar. Askerler bu yaratıklarla daha iyi mücadele edebilmek için beyinlerine yerleştirilmiş çiplerle yaşıyorlar ve kendilerini tehlikeye atarak özveriyle mücadele ediyorlar. Ancak içlerinden biri bir gün implantıyla ilgili bir sorun yaşıyor. Sorunun kaynağı tespit edilemediği için görevini sürdürmesi isteniyor. Kahramanımız gerçeği keşfettiğinde ise büyük bir şok yaşıyor.
Black Mirror bizi yine teknolojinin karanlık yüzüyle tanıştırıp bir tehlikeye dikkat çekiyor. Bugüne kadar teknoloji desteğiyle dolaylı bir algı çalışması yürütülüyordu. Ancak artık yeni teknoloji eseri implantlar yoluyla algılarımıza doğrudan erişim sağlanabilecek. Bu ise istismara çok uygun bir zemini ifade ediyor. Böyle bir gücü elinde tutan her kimse insanlara istediğini gösterebilir. İnsan zindandayken sarayda yaşadığını sanabilir. Bu haldeyken algılarından asla kuşku da duymayacaktır. Hassan Sabbah’ın yüzlerce yıl önce halisünojenler yardımıyla yaptığı beyin yıkama faaliyeti artık teknoloji eliyle çok daha ileri boyutta gerçekleşebilir. Bugüne kadarki görsel ve işitsel beyin yıkama faaliyetleri bu teknolojinin yanında çok basit kalır. İnsan eşyayı olduğu haliyle bile gördüğünde, daha geniş bir ifadeyle söylersek müşahede ettiğinde bile hakikate ulaşmak için çaba göstermesi gerekir. Yani eşyayı görmek onun hakikatini anlamak için sadece başlangıçtır. Yakın gelecekte ise bu imkânın bile insanın elinden alınabileceği bir duruma gelebiliriz. İnsan bedenine sızan teknoloji yoluyla algısı manipüle edilen kitlelerle karşılaşabiliriz. Bu hale gelmiş ve teknoloji eliyle robotlaştırılmış insanları uyandırmak kolay olmayacaktır. Bilinmez ama belki de deccal bu teknolojiyi kullanacaktır.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017