İki Kitap Bir Yazar – 10 (Singularity, Materyalizm ve İnsan)
Selim R. Toprak, 18 Temmuz 2017Transhümanist akımı materyalist olarak nitelendirmek nisbeten kolay olsa da, Singularity için aynı hükmü aynı kolaylıkla vermek zor. Zira Ray Kurzweil’in öncülüğünü yaptığı bu hareket kendince aşkın (?!) bir evren/varlık kurgusu ortaya koyarken mistik ve metafizik öğelerden de yararlanmakta. Şeytan ayrıntıda gizlidir, derler. Singülariteryen düşüncenin ne vaad ettiğini doğru anlamak için ayrıntılara daha dikkatli bakmak gerek. Önemine binaen F.Kaya’nın Her An’da daha önce yayınlanmış Çekirdekler – 4 yazısından bazı kritik tespitleri hatırlatmak istiyorum. Zira karşımızda yirminci yüzyılın kaba materyalist anlayışından daha komplike ve çetrefilli bir anlayış durmakta. Aynı sinsi yaklaşım, daha önce insanlık tarihinde farklı suretlerde sahne almış olsa da, aslî hüviyetini kamufle etmede ve önümüzdeki yıllarda kitlelere ulaşmadaki başarısı, bu seferki hamlesini daha önce görülmemiş bir etkinliğe ulaştıracak gibi durmakta..
Bazı önemli tespitler
“Deccal bir transhumanist olacaktır. İnanışlarına göre, insan (human) denilen varlık geri bir varlıktır ve teknolojinin ulaştığı yeni durumun imkanları ile insan; kendi eli ile bu geri varlığı evrimleştirmelidir. İskelet yapısı, iç organları, bazı uzuvları daha iyisi ile değiştirilebilir. Onlara göre “modifiye” edilebilir. Bunun için kullandıkları tabir “Human Enhancement”; yani insan bedeninin sınırlarının aşılmasıdır.”
“Ray Kurzweil -çok enteresandır- transhumanizm tabirini kullanmaz ve bu kavrama taraftar değildir. Singularity kavramının kullanılması gerektiğine inanır ve bunun gayretini gösterir. Kurzweil’e göre “transhuman”tabiri hatalı bir mantıktan kaynaklanır. İnsan (human) zaten devamlı sınırları aşan varlığı ifade eder. Yani avamca konuşacak olursak, tek hücrelilerden insana kadar, evrim aşamasının her bir bölümünde, bir üst seviyeye geçebilen, o insanlık özüdür. Sanki, insan “sınırları aşabilen varlık” demektir.“Enhancement” yani… Singularity ise insan olarak tanımladığımız varlığın bir sonraki safhasına geçişidir. Kurzweil o tabiri kullanmasa da, açıklayıcı olduğu için transhumanistlerden ödünç alırsak, “posthuman” (insan sonrası) safhasına geçiştir.”
“Kurzweil kendi iddialarında çok tutarlı. Kendi içinde net bir senaryosu var. Zahir, batın, evvel ve ahir dörtlüsü ile senaryosunu ya da felsefesini çerçevelemiş.”
“Kurzweil’ın tutarlılığı sadece kendinden kaynaklanmıyor. Kadim bir öğretinin, farklı bir formatta gerçekleştirilmesinin önemli bir memuru olmasından kaynaklanıyor. Singularity ve Kurzweil’i anlamak için Neoplatonizm’i, Spinoza’yı ve İslamî kültür içine sızan şekliyle “Ukûl-u aşere” (on akıl) düşüncesini bilmek zorundayız. Singularity, eski bir düşüncenin çağımıza uyarlanmış ve güncellenmiş yeni bir formudur. Dikkatlice bakanlar, süslü, dijital bir perdenin ardındaki o eski yüzü görebilirler.”
“Transhumanistler ve Singulariteryenler arasında ekol farklılıkları olduğuna bir nebze değindik. Bu ekol farklılığının, büyük senaryoyu gerçekleştirecek kurmaylar açısından zaman zaman değerlendirileceğine inanıyorum. Zaman gelir, transhumanizm ön plana çıkar, zaman gelir Singularity… Çünkü özü ve argümantasyonu itibariyle transhumanizm şu an kabul edilmeye daha hazır bir görüş. Singularity ise bir masal tadı veriyor bazıları için. Hatta, Jaron Lanier’in Singularity için “rapture of nerds” tanımlaması çok meşhurdur. Dolayısı ile saygın kabul edilen mahfillerde; bilim adamları, siyaset bilimciler vs.. tarafından transhumanizm tabiri daha çok kullanılacak ve tartışılacaktır.”
Singularity materyalist mi?
Singularity’nin esasen transhümanizm gibi materyalist bir yaklaşım olduğunu anlamada (yukarıdaki saptamalarda dikkat çekilen) Neoplatonizm, Spinoza, Hegel ve Ukûl-u Aşere anahtar kavram ve kişiler. Felsefe tarihinde çok detaylı bir şekilde ele alınıp, üzerinde durulan bu yaklaşımların ortak noktalarına bakacak olursak, (doğrudan doğruya ve açık bir şekilde olmasa da) evrende içkin bir şekilde bulunan aşkın bir gücün ilerlemeci etkisinden bahsettiklerini görürüz. Bu yaklaşımların hepsi adeta evreni (dolayısıyla maddeyi) tanrılaştırmakta veya tanrıyı evren içinde aramaktadırlar. Başka bir ifadeyle, hepsinde monist esintiler sözkonusudur. Singularity de bu tarihî damardan etkilenen ve esasen materyalist bir akımdır. Fakat şu an için ateist olarak görülse de, alttan alta kendi sözde tanrısını inşa etmektedir. “6 Epochs” söylemlerinde bununla ilgili ipuçlarını görüyoruz. Evrenin evrimindeki altıncı (son) devirde adeta bütün evren şuur/bilinçle kaplanacak ve evren uyanacaktır..
İnsanlığı bekleyen tehlike
İslamdaki ilah inancının; mekandan ve zamandan münezzeh, bilakis mekan ve zamanı yaratan, eserleriyle mâlum (bilinir, görünür), Zâtıyla meçhul (idrak edilemez, ihata edilip kuşatılamaz, müteal/aşkın, kâinat cinsinden olmayan) bir ilah inancı olduğunu söylemeye gerek yok. Fakat Singulariteryenlerin bir noktada, Budizm ve Hinduizm gibi uzakdoğu dinlerini, New Age dinlerini, semavi dinleri, İslam özelinde ise özellikle tasavvuftaki vahdetül vücud ekolünü kastederek, “biz de zaten sizinle aynı şeyi söylüyoruz” diyerek, bu dinlerin takipçilerine seslenip, çoklarının da akıllarını ciddi bir şekilde karıştırmaları kuvvetle muhtemel.
Bu uzunca girişten sonra, transhümanist ve singülariteryen yaklaşımların insanı elektrik sinyaleri, biokimyasal etkileşimler, nöronlar ve sinapslar çerçevesinde ele alan materyalist yaklaşımlarına karşın Ahmet Arvasi’nin insanla ilgili materyalist yaklaşımlara itirazına ve insanı manevî boyutuyla nasıl ele aldığına bakalım:
“İlmî (biz bu ifadeyi günümüz açısından, “bilimsel ve teknolojik” olarak da düşünebiliriz) çabalar üç boyuta sığan ve üç boyutun kapsamına giren somut unsurlar ve bu unsurların ilişkilerine bağlı veriler üzerinde çalışarak, bu unsurları ve ilişkileri önce parçalayarak, sonra birleştirerek gerçeği bulma peşindedir.
Varlıkları ile, tezahürleri ile bütün madde dünyası ilmin konusudur. İlim bütün madenî oluş ve görünüşleri, bitkisel varlıkları ve görünüşlerini, hayvanî varlıkları ve görünüşlerinin topunu, konusu içinde kabul eder. Her nedense ilim (bilim) insanın bütün tezahürlerini birden kendine konu edinememiş durumdadır. İnsanî bilgilerin topunu ihata edememiş (kapsayamamış) veya onları eşyanın verilerine uygun olarak yorumlamaya çalışmıştır. Eşyanın verilerine uymayan insanî tezahürleri (dışavurumları) alanı dışında bırakmış, “Bu benim konum değil, onunla ben uğraşamam!” demektedir. Bütün görünüşleri ile madenler, bitkiler ve hayvanlar dünyasını ele alan ilim, insanı ve yansımalarını topyekün kuşatamayacağını beyan etmekte ne dereceye kadar haklı ve mazurdur?
İlmin (bilimin) sınırları dışına itilen birçok insanî değerler “ilim dışı konular”, “aldanışlar” olarak yüzüstü bırakılacak mıdır? Bilim alanını (sahasını) insanın aleyhine mi daraltacaktır? (..)
Madenî bir varlıktan gelen bütün veriler muteber (güvenilir) oluyor da, bir insanlık aleminden taşan veriler muteber olmuyor. İnsanın yalnız insanlığı ile izah olunabilecek bazı tarafları “Zaaf, aldanış, patolojik bir hâl..” olarak damgalanmak isteniyor. Halbuki insanı (bütün yönleriyle) başlıbaşına bir realite olarak kabul etmek gerekirdi. (..)
Bütün bu dülüncelerin tabanında yatan mantık, eşyanın mantığıdır. İnsanı inkâra, hiç olmazsa ihmale çalışan niyeti yakalamamak mümkün olmuyor. İlmî mânâda bir felsefeye biz de inanırız, ama bu insanî tezahürleri konusu dışında tutan bir tefekkür demek değildir. İnsanı, eşyanın mantığına göre değil, insanın mantığına göre yorumlama imkânını araştırma demektir.
Bunun için, insanı başlıbaşına bir realite olarak kabul etme; ilmî, estetik, mistik eğilim, davranış ve bilgileri ile yani bütün cepheleri ile ele alma, hiçbir zorlama yoruma sapmadan izah etmedir. İnsandaki estetik, mistik ve metafizik davranışları aldanış olarak, patolojik bir hâl olarak, bu davranışları ilim dışına iterek, daha doğrusu insanı inkâr ve ihmal ederek münakaşalara son verebileceğini sanmak çok büyük bir hatadır.
İnsan Bilgisi Bilimi
Öyle seziliyor ki, şimdiye kadar ilim (bilim), insanı insan olarak tam mânâsı ile ele alamamıştır. İnsan kendisini bütün olarak ilmin alanına sokamamıştır. Her halde ilim dalları içinde bir dal henüz yerine oturtulmamıştır. Bu ilim dalının ismi: İnsan Bilgisi Bilimi olmalıdır.
İnsan bilgisi bilimi elbette psikolojiden, sosyolojiden ayrı birşey olacaktır. Bugüne kadar gelen mantıktan daha fazla birşey olacaktır. Belki de, bugün “mantık” adını verdiğimiz alanın, insana göre yeniden ele alınmasını teklif ediyoruz. Aksi halde, eşyanın mantığı ile insanı kavramaya çalışmak pek mümkün gözükmemektedir. Bugün, makine ile insanın, otomotizm ile şuurun, mekanizm ile iradenin farkını kaybeden “mantık” pek yakında insanı elden çıkarmak üzeredir.” (A.Arvasi, Kendini Arayan İnsan)
Yukarıdaki alıntı pasajın son cümlesini bir de Singularity ekseninde değerlendirmeyi deneyin.
İnsan (human) tehlikede..
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017