İki Kitap Bir Yazar – 11 (Yeni Kavramlar ve Bizlere Etkileri)
Selim R. Toprak, 25 Temmuz 2017Değişimin çocuğu
İnsan kavramlarla düşünür. Bu dünyaya gelişiyle birlikte kaçınılmaz olarak muhatap olduğu, yüzyüze geldiği, karşılaştığı ve dolayısıyla etkilendiği ve etkileşime girdiği varlıklar, olaylar ve olgular karşısında ürettiği zihnî tasavvurlar, sezişler, duyuşlar, ilhamlar, kalbî mânâlar, duygular, hisler ve düşünceleri kavramlar üzerinden şekillendirir. Ve lûgâtında, kişisel anlam haritasında, iç dünyasında sahip olduğu kavramları tabir yerindeyse birbirlerine çatarak, sentezleyerek hüküm, yargı ve inançlara ulaşır. Bu hüküm, yargı ve inançlar kişinin doğrularını ve değerlerini oluştururken, bu doğruların etkisiyle kişi; kendi tutum, tavır ve davranışlarını belirler. Bu tutum, tavır ve davranışlar ise bir yandan kişiyi şekillendirip yeni bir kalıp ve karakter kazandırırken, diğer yandan varlığı algılamasında ve anlamlandırmasında adeta bir mercek görevi görür. Esasen iki yönlü olarak işleyen bu dinamik süreç, kaçınılmaz olarak insanı hayatı boyunca devam eden bir değişimin çocuğu yapmaktadır. Başa dönecek olursak, herşey bir yönüyle kavramlarla başlamakta, insan kavramlar üzerinden hükümlere ulaşmakta ve bu hükümler doğrultusunda yaşam boyu evrilmektedir.
Her yandan kuşatılırken..
Bu girişi, günbegün hayatlarımıza biraz daha sızan, bir taraftan bize kendi rengini çalarken diğer taraftan bizi yeni kavramlarla kuşatan ve bizden bu kavramları sorgusuz sualsiz kabul edip, içselleştirmemizi ve bu kavramlarla ve bu kavramlar üzerinden düşünmemizi talep eden dijital kültür ve teknolojik gelişmelerin bizi yani insanı dönüştürücü etkisine dikkati çekebilmek için yaptım.
Evet, neredeyse hergün denebilecek bir yoğunluk ve sıklıkla yeni kavramlarla karşılaştığımız günümüz dünyasında, daha üzerinde düşünüp bir hüküm vermeye fırsatımız olmadan (diğer bir ifadeyle kapıdaki yeni misafire henüz parola ve vize soramadan), sınırsız kredi sahibi teknoloji, sorgulanamaz bilim ve yenilik büyüsü aracılığıyla bu kavramların hayatımız ve kültürümüzün bir parçası haline geldiğini görüyoruz.
Asıl mesele
“Peki ne var bunda, teknolojik gelişmelerin ve yeni kavramların ne gibi bir sakıncası olabilir?” denebilir. Fakat asıl mesele, tam da burada yatmakta. Hiçbir yeni kavram, temsil ettiği ideoloji ve dünya görüşünden soyutlanmış ve bağımsız değildir. Hatta bu kavramların insanlarla buluştuğu mecralar, medya kanalları ve iletişim araçlarının dahi (bizler farkında olalım veya olmayalım) bizlere fısıldadığı birer mesaj ve mânâ vardır. Yani bu gelişmeler insanı ve insanlık kavramını dönüştürmekte, insanlığın ortak bilinçaltını adım adım aşılamaktadır. Daha tehlikelisi ise, bunu soğuk savaş döneminin zihin yıkayıcı kaba propaganda ve empoze etme teknikleri ile değil de, nefislere cazip gelecek ambalaj ve faydaların aracılığıyla yapmakta ve dolayısıyla da bireyler maruz kaldıkları etkileri kendi hür iradelerinin seçimi sanmaktadır. Ve en önemlisi, içinden geçtiğimiz süreci değerlendirdiğimizde, nihaî olarak bütün bu gelişmeler bizleri her geçen gün (çok da hissettirmeden) insandan ve insanın orijinalliğinden biraz daha uzaklaştırmaktadır.
Konunun transhümanizm ve Singularity’ye bakan yönü
Bu bağlamda, Her An platformunda üzerinde durmaya çalıştığımız transhümanist ve singulariteryen ideoloji ve dünya görüşlerinin (diziler, kitaplar, siteler-bloglar, dijital dergiler, filmler, bilgisayar oyunları, aplikasyonlar ve yeni teknolojiler aracılığıyla) her geçen gün biraz daha yayılmakta, zihinleri ve kalpleri ele geçirmekte ve mevzi kazanmakta olduklarını görmek çok da zor değil. Ve bütün bu dönüşüm süreci öncelikle kavramlarla başlamakta.
Örnek vermek gerekirse; tekno-din, bitcoin, mind uploading (zihin nakli), krionik uyku (dondurulma), epigenetik, poligenetik, klonlama, bio-printer, Tanrı parçacığı, inanç geni, exponential growth (üssel büyüme), google’lamak, sanal gerçeklik, avatar, süper askerler, bulut bilişim, biyoteknoloji, AGI (yapay genel zeka), robot hakları, simülasyon hipotezi, kuantum beyin, waking up the universe (evreni uyandırmak), omega point (omega noktası), augmented reality(arttırılmış veya süslü gerçeklik) singularity (tekillik), transhuman (geçiş insan), posthuman (öte insan), homo deus (tanrı insan) gibi yeni kavramlar..
Yazar Ahmet Arvasi ise (bir önceki yazıda bir nebze değindiğimiz) “bütünlüğü içinde insanın yeniden keşfi yolunda yeni İnsan Bilgisi Bilimi” ve “kavramların önemi” hakkında Kendini Arayan İnsan kitabında şu saptamaları yapıyor:
İnsanı bütüncül olarak ele almak
“Biz bugüne kadar insan aklının kanunlarını ararken eşyanın (maddenin) verilerine dayanarak insan fikir hayatının mantığını kurduk. Gerçi bu mantıkla fikir sistemleri ve bazı isabetli teoriler de düzenledik; ilmin (bilimin) arkasında ve önünde değerli faaliyetlerde bulunduk. Fakat ne yazık ki bu mantık ile insanlığımızı ihata edemedik (bütünlüğü içinde kuşatamadık). Böyle bir tutuş (yaklaşım) bazen bizi kendimizi inkara götürdü. Sahip olduğumuz birçok insanî fikir, duygu ve inanışlarımızı “insanî prensiplere” bağlayacağımız yerde, onları kovmayı, atmayı, zaaf ve aldanış olarak damgalamayı ve patolojik psikolojiye konu yapmayı uygun bulduk. Peygamberlere, velilere, büyük ve gerçek sanat adamlarına utanmadan cinneti yakıştırdık. Halbuki, insanın fikir, duygu ve inanma hayatına hükmeden ve “aklın kanunları” olarak adlandırılan prensiplerle aynı kudreti ve hayatî değeri haiz başka prensipler de olabilirdi. (..)
Sözgelimi sırf “aklın kanunları” ile yaşayan bir insan mevcut olsa idi; bu insan için iyi, güzel, doğru, hürriyet, Yaratıcı, yaratma, irade ve şuur gibi değerler ve endişeler sözkonusu olmazdı. Halbuki, bütün insanlar arasında, değişik kılık ve kadroda (farklı formlarda) belirmelerine rağmen, bu ortak kavramların ve mânâların tarih boyunca varolduklarını gözleyip duruyoruz. Bu varoluşun, bu ortaklığın, kökleri insana bağlı olmak üzere, prensipleri de pekâlâ olabilir.
İnsan Bilgisi Bilimi henüz hiçbir bilimdalının sahip çıkmadığı ve sahasından kovmak ve atmak istediği ve bugün felsefenin ve metafiziğin sınırları içinde kalan ve “insanlığımızın zaafları, aldanışları, fantezileri” olarak terk edilmek tehlikesi ile karşı karşıya gelen tarafımızı da izah edici bir mantığın prensiplerini bulmaya çalışacaktır. Yani, bu bilim, insanın insan mantığını keşfe çalışacaktır. İnsanlığı bütünlüğü içerisinde kuşatan mantığı ele geçirecektir. Mantık denilen sahayı, eşyaya göre değil, insana göre düzenleyecektir. Mantık kıstaslarımız (ölçülerimiz) hem insanî hem de ilmî (bilimsel) bir nitelik kazanacaktır.”
Kavramlar üzerine
“İnsanlar için ilk bilgi, duyumların mânâ kazanmasıyla başlar. Çeşitli keyfiyet ve oluşlar insana etki ederek, insana ait bir mânânın doğmasına yol açar. Bu idraklerin sentezinden kavramlar doğar. Daha sonra ise, bu kavramların sözle ve sesle ifadesi demek olan kelimeler meydana çıkar. (..)
Biz, kelimeleri, yakaladığımız mânâları birbirimize aktarmak zorunda olduğumuz için icat etmiş bulunuyoruz. Bunun için, her kavramın duyulara hitabeden somut bir kabuğu vardır. Bu kabuk, belirli bir ses, bir ritim, bir sembol veya imajdan ibarettir. Kısacası her kavramın süjeye ait bir özü ve onun etrafında da objelere ait ve duyuları uyarıcı özellikleri olan bir kabuğu vardır. Süjeye (özneye) ait öz, insanlarca ortak olan mânâ, objeye ait özellikler ise duyumları uyarıcı unsurlardır. Böylece her kavramın bir madde bir de mânâ unsuru vardır.
Mânâ unsuru, belirli bir idrak seviyesine ulaşan insanın zihninde doğan ve diğer insanlarca da derece derece ortak olunan sübjektif bir olgudur. Mesela, güzel, iyi, hakikat, zaman, hayat, madde, ruh.. gibi kavramların içinde, bütün insanların katıldığı, ortak mânâlar bulunmaktadır. İnsanların anlaşabilmesi, insanlarda bu kavramların ortak oluşuna delildir. Kavramların özü demek olan bu mânâları, insanlar ortaklaşa sezmişlerdir. Öz, kavramların, bu insanî muhtevasıdır. Bu muhteva, insan ben’liğinden dış ve iç etkilerle taşmıştır. (..)
İnsan Bilgisi Bilimi, insanlar arasındaki ortak mânâ ve kavramları bulmalı, insan bilgisinin prensiplerini bu saf mânâların, özlerin, kavramların ilişkileri içinde aramalıdır.”
Sonsöz
İşte transhümanizm ve Singularity, her insanda fıtraten yani yaratılıştan gelen bu ortak mânâ ve özleri bozup, dönüştürüp, deforme etmektedir. Her An’daki yazılarla bizim dikkat çekmek istediğimiz asıl mesele de esasen budur. Yani hangi inanç, dünya görüşü veya aidiyetten olursa olsun, her insan bireyinin aslî özellikleriyle insan olarak kalabilmesi meselesi..
“İki Kitap Bir Yazar – 11 (Yeni Kavramlar ve Bizlere Etkileri)” yazısına bir yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
Selamun aleyküm merhaba,internette “hayatı kuşatan kavramlar ” yazdım,yazınız yani bu site denk geldi paylsşımlar çok beğendim üstteki yazılarınızın bir kitabı var mı yada bu kavramlar ve yaşamı insanı karekteri tanımlayan eserleriniz var mı? Şöyle ki psikoloji ve kuramlarını okuyorum ,buna alternatif ne var diye bir araştırma içindeyim yazınızda aradığımı buldum.Allah razı olsun bilgi dönmenizi rica edeceğim selamlar