Modern İnsanın Mutluluk Arayışı ve Esma Seması
Selim R. Toprak, 6 Temmuz 2017İnsanız ve bu alemde zaman ve mekanla sınırlıyız, yani kayıt altındayız. Modern dünyanın çocukları olarak iç sıkıntılarımızın, anguaz ve anksiyetelerimizin, huzursuzluklarımızın temelindeki nedenlerden birisi, aleyhimize gibi gözüken bu duruma karşı etkin bir çözüm
üretememek. Bir de üzerine (çoğu vehmî) korku ve endişe hislerinin bizi etkisi altına alması eklenince, doğal olarak sıkılıp bunalıyoruz. Ve bu sıkıntıları aşmak adına arayışlara giriyoruz. Fakat modern dünyanın oyun ve oyalanmalarındaki (ki bu oyun ve oyalanmalar önümüzdeki birkaç onyılda sanal gerçeklik, arttırılmış/süslenmiş gerçeklik gibi sanal şeytanî vahalarla, Singularity gibi bâtılın zirve yapıp, teknoloji alaşımlı bir din şeklini aldığı akımlarla zirveye çıkacak gibi gözükmekte) çare arayışımız bir süre bizi sıkıntılarımızdan uzaklaştırıyor gibi hissettirse de arkasından daha büyük düşüşler, daha derin travmalar yaşıyoruz, uyuşturucu madde bağımlılığındaki kısır döngü gibi.. Doz artırımı gerekiyor fakat bir süre sonra o da yetmiyor. Nefsimiz hiçbir sıkıntı yokmuş gibi umarsızca kendini eğlenceye salmak istese de kalbimiz ve ruhumuz oksijensizlikten kıvranmaya devam ediyor. Ve yine daralıp sıkılıyoruz. Zira ülfet yani monotonluk, tekdüzelik bir süre sonra tekrar bizi boğmaya başlıyor, çünkü sadece maddî lezzetler insana yetmiyor, manevî açlığımız devam ediyor.
Çare
Peki bu durumdan kurtulmanın kalıcı ve hakikî bir çaresi yok mu? Cevap bütün zamanlara ve bütün insanlara hitabeden, zaman ve mekanüstü ezelî kelam Kuran’dan geliyor: “Dikkat edin! Kalpler ancak Allah’ın zikriyle (yani O’nu hatırlayıp, O’na yönelmekle) mutmain olur (doygunlaşıp, oturaklaşır ve huzur bulur)” (Rad Suresi, 28.ayet)
Peki tabiri caizse nasıl bir Allah’a inanıp, yöneleceğiz? Yani uluhiyet telakkimizi (inandığımız ilah hakkındaki kanaatlerimizi) nasıl inşa edip, oluşturacağız? Burada da karşımıza üç büyük tarif edici çıkıyor: Kuran, kainat ve peygamber Efendimiz (asm). Belki bir dördüncü olarak da selim vicdan.
Bu noktada bir parça kainat üzerinde durmak istiyorum. İnsan genel olarak bilmediğine düşmandır, ancak tanıdığını sever ve bildikçe sevgisi ve yakınlığı artar.
Kainatta aslında içiçe geçmiş binlerce ilahî fiil an be an tecelli etmekte, yani her an yeni bir kainat gidip yerine yeni bir kainat gelmekte, yani yaratılmakta. Fiillerin meyveleri diyebileceğimiz sayısız eser her an gözlerimizin önüne bir sanat galerisi gibi serilmekte. Fiillerin arkasında ise ilahi isimler yani esma’ül hüsna bulunmakta. Doğru ayarlanmış bir nazar (bakış açısı) ve samimi bir niyetle (kalbî yönelişle), her yanı kuşatan fiillerin arkasındaki ilahi isimleri deyim yerindeyse kurcalamak, kalben mânâya dokunabilmek de, ilahî isimler perspektifinden bizim Allah inancımızı inşa etmekte. Yani dörtbir yanımızı kuşatmış eserlerin arkasındaki fiiller ve onların arkasındaki isimler bize an be an Rabbimizi tanıtmakta, nasıl bir Allah, sorusuna cevap vermekteler.
İnsanın maddî (cismanî, bedenî) ve manevî (kalbî, ruhî) iki boyutu var. Modern dünya sadece maddî yönünü tatmine çalışırken, insanın aslını/özünü oluşturan manevî yanını ihmal etmekte, hatta görmezden gelmekte.. Sıkıntılarımızın asıl kaynağı bu. Zira bu durum insanı adeta anlamsızlık büyüsüyle esir alıp felç etmekte. Halbuki amaçlı ve sistematik bir tefekkür gayreti, yani varlığı okuyup arkasındaki Sanatkâr’ı tanımak adına istikrarlı manevî egzersizler bize anlamlar dünyasının kapısını açacak, kalbî sevinçler, ruhî hazlar ve hikmet eksenli zevkler yaşatacak. Böylece insanın içdünyası aydınlanacak; ibadetler şekil, suret ve külfet olmaktan çıkacak; insan varlıkla barışıp, kaprislerinden, huysuzluklarından kurtulacak, hatta cennet lezzetlerini daha burada dünyadayken vicdanında duymaya başlayacak ve nihayetinde kesintisiz, keyifli bir doğurgan döngü içine girmiş olacak. Fakat bu samimi ve sürekli bir gayrete bağlı. İç ve dış alemi tefekkürle esma okuması gayretine.. İlahî kudretin mucizelerine, ilahî sanatın harikalarına, ilahî rahmetin nimet ve hediyelerine kayıtsız, vefasız ve laubali kalmadan zikir, şükür ve fikirle mukabele etme gayretine..
Yavrusunu emziren bir kedide Allah’ın Rauf ve Rahim isimlerini, kıştan sonra gelen baharda Cemil ve Muhyi isimlerini, galaksilerin düzeninde Kadir, Kayyum ve Munazzım, fırtınalı bir denizde Celil ve Aziz, her sabah doğan güneşte Münevvir, renkler aleminde Mülevvin, şekiller aleminde Musavvir, geometri dünyasında Hakem, bir hastalığın iyileşmesinde Şafî, çekirdekten meyveye yürüyen bir ağaçta Mürebbî, sosyoloji ve tarihte Hakîm, güzel sanatlar ve estetikte Sânî, sürekli sayısız şekilde başımızdan aşağıya karşılıksız yağan nimetlerde Rahman, Hannan, Latif, Rezzak, Vehhab.. bir sıkıntımızın giderilmesinde Müyessir ve Fettah, her sene binlerce kilometre göç eden kuşlar ve balıklarda Hâdî, insanoğlunun bütün suistimaline karşı hala bir ölçüde temiz kalan denizlerde ve göklerde Kuddüs, yeni doğan her çocukta Hayy, an be an yaratılan yeni kainatlarda Hallâk ve Mübeddil isimlerini görüp, sezebilmek mesela.. yani varlık ve olaylara birer ayet olarak bakıp, işaret ettiği mânâlara kalben intikal edebilmek. Sıkıntılardan ve ülfetten sıyrılıp, kalıcı mutluluğu yakalamanın yolu buradan geçmekte. Zira insanın yaratılış ve dünyaya gönderiliş nedeni bu. Marifetullah veya vicdan kültürü de diyebileceğimiz Allah hakkındaki bilgisini arttırıp, ilahî hitaba yani Allah’a muhatap olmak. O’na olan intisabını (bağlılığını) ve O’nunla olan irtibatını güçlendirmek. Tanıdıkça sevmek, sevdikçe O’nun hoşnutluğunu ve sevgisini kazanmak için gayret ve çaba sarfetmek ki ibadetin bir tarifi de budur.
“Ben cinleri ve insanları (başka değil) ancak (Beni tanısınlar ve) Bana ibadet ve kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat Suresi, 56.ayet)
İnsan Neyle Meşgul Olursa Onun Kokusu Üzerine Siner
Burada modern dünyanın bir yönüyle şanssız bireyleri olarak aklımıza, esma okumasına giden bu manevî egzersiz metodolojisi konusundaki yetersizliğimiz gelebilir. Fakat gönül ehli ariflerin, deha sahibi mütefekkirlerin yazdığı İslam geleneğini oluşturan binlerce kitap elimizden tutmak için, meydandaki bir hazine gibi bizleri bekliyor. O merdivenleri veya kanatları kullanmak gerek. Ayrıca yüzlerce meal, tefsir, hadis, siyer kitabı da artık herkes için ulaşılabilir durumda.
Diğer taraftan, rüştünü ispat etmiş, binlerce hatta milyonlarca kişinin hidayetine vesile olmuş bu kitaplardan hakkıyla istifade edebilmenin önkoşullarından birisi de, rehabilitasyonlarla mümkün olduğunca kalpteki kin, nefret, öfke, kibir, riya, ucb, karamsarlık, ümitsizlik, su-i zan, dünyevi hırslar, haset ve kıskançlık gibi kötü duyguları izale etmeye çalışmak. Zira o sayfalardaki nuraniyetin, aydınlığın, bereketin ve lezzetin bizlere aksetmesi için kalp aynamızın cilalanıp, parlatılması şart.
Son Olarak
Singülariteryen akımın insandaki bu fıtrî anlam ve mutluluk arayışına, kalbî amaç edinme gayret ve iradesine teknolojinin yardımıyla sahte çözümler üretme, ağına düşürdüğü kurbanlarını kalben ve ruhen çürütüp, iradesini felç etme üzerine inşa edildiğini ve kendi bâtıl metafiziğini inşa etmekte olduğunu bir kez daha hatırlatmış olalım. Gelecek yıllar, insanlık çapında, olumlu olumsuz, çok büyük tarihi gelişmelere gebe gibi durmakta..
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017