Singularity ve Zamanın Sonu
Murad Ünal, 14 Temmuz 2017Artık tarihe karışan ama çok yakın bir zamana kadar hayatımızda olan kaset çalarların, bantları ileri geri sarma düğmeleri olurdu. Bant sona sarılırken bitime yaklaştıkça hızlanırdı. Sanki zaman da öyle ilerledikçe hızlanmakta. Geçmişte yüz yıllara yayılabilecek gelişmeler on yıllar içinde gerçekleşirken, on yıllar aylara dönüşüyor. Büyük bir değişim ve dönüşümün eşiğinde olunduğu belli oluyor. Sanki bir şeylerin sonuna geliniyor.
Değişim süreklidir. Şu sözü duymayan yoktur; “Değişmeyen tek şey değişimdir”. Yani insanlık olarak değişime yabancı değiliz. Bazen hızlı bazen yavaş sürekli bir değişim halindeyiz. Ancak şu an içinde bulunduğumuz ve henüz başında olduğumuz süreç hepsinden farklı. Hep söylediğimiz gibi bu seferki dönüşüm insanlığın baştan beri tabi olduğu kurallara meydan okuyacak, paradigmayı baş aşağı edecek özellikler taşıyor. Bu konuda o kadar ileri gidiyor ki yaşlılık, hastalık gibi yaşamın bir parçası olan, asla değişmeyeceği düşünülen sabit gerçeklere bile meydan okuyor. Burada da kalmayıp sonunda ölümü bile yeneceğini iddia ediyor.
Singularity sözcülerinin çizdiği gelecek tablosuna baktığımızda insan görünümünde yapay zekalı robotları, nanoteknoloji sayesinde istenilen her şekle bürünebilen cihazları, genetik mühendisliği yoluyla hastalıkların yenilmesini, yaşlılığın engellenmesini daha da ötesi insanın süper kahraman özelliklerine kavuşmasını, gerçekten ayırt edilemeyen sanal dünyaları görüyoruz. İnsan kendi cennetini imal edip orada yaşayabiliyor. Ölüm öyle ya da böyle yeniliyor. Bu noktadan sonra ölüm sonrasını, hesap vermeyi düşünmeye de gerek kalmıyor. Hesap verilecek bir merci varsa da bu öyle aşkın bir varlık değil insanın kendisi olacak! Tüm dinler ve felsefe ekolleri artık devrini tamamlamıştır. Bilim, daha çok da teknoloji onları hükümsüz kılmış, tüm varoluşsal sorunlar tarihe karışmıştır!
Ego, Arzular ve Teknoloji
Tüm bunların insanın egosuna (benlik, ene) bakan bir tarafı var. İnsanlık her zaman içinde yaşadığı Dünya’yı ve evreni anlamaya çalışmış. Gördükleri karşısında acziyet duymuş ve kendisinden daha yüksek bir gücün varlığına inanmış. Öyle ya da böyle tarih boyunca inanç sahibi olmayan bir topluma rastlanmıyor. Tüm inanışlar içinde semavi dinlerin çok özel bir yerleri ve ezici üstünlükleri var. Kapsayıcılıkları, zenginlikleri ve sundukları cevaplarla insanları peşlerinden sürüklediler. Aslında inançlı olmayan bir insan bile tarafsız bir gözle baktığında semavi dinlerin insan tasavvuru olamayacağını kolaylıkla görebilir. Hem içerikteki zenginlik hem de tarihi hadiseler, ortada insan uydurması olamayacak kadar derin bir durum olduğunu göstermektedir. Özellikle son din İslam’ın her konuya verdiği kendi çağını fersah fersah aşan cevaplar bu konuda en büyük delildir.
Dinler insanların kafasını kurcalayan sorulara net ve güçlü cevaplar vermişlerdir. Buna göre ölüm bir son değildir. İnsan yeniden diriltilecek ve dünya hayatında yaptıklarının hesabını verecektir. Eğer bu hesabı iyi bir şekilde verebilirse ebedi cennet hayatı onu beklemektedir. Ancak bunun olabilmesi için uyulması gereken kurallar vardır. Belli sınırlar aşılmamalı, belli ibadetler yapılmalı, yaratıcının rızası gözetilmelidir. Sorun şu ki insan doğuştan bazı arzulara sahiptir. Arzuları ona başına buyruk hareket etmesini ve sınırları tanımamasını söyler. İnsan arzularının üstesinden gelmelidir. Bu onun sınavıdır. Oysa insan bu durumdan memnun değildir. Çoğu insan sınavdan kaçmanın yolunu arar.
Arzularla mücadele zordur ama daha derinde daha zorlu bir düşman vardır. Bu düşman egodur (ene, benlik). Freud egoyu temel olarak üç kısma ayırır. Bunlar alt ego, ego ve üst egodur. Alt ego insanın hayvani yönünü temsil eder. Temel ve ilkel arzuları barındırır. Bu arzular açığa çıkmaya, egoyu ele geçirmeye çalışırlar. İnsan bu arzuları bastırmak ve sınırlandırmak için uğraş verir. Dini terminolojideki nefs mücadelesini epey andıran bir durumdur. Ego, alt egonun kontrol edildiği, medeni insanın toplum içindeki halidir. Üst ego yani üst ben ise pek az insanın ulaşabildiği, insanın kendi dışındakileri de düşündüğü, varlıkla kurulan daha aşkın bir ilişkiyi ifade eden bir haldir. Bu durum bir yönüyle nefis arınması(tezkiye) gerçekleştiren insanın haline benzer. Freud modern çağa ait bir figürdür ve düşünceleri dinsel bir içerik taşımaz. Ancak kurduğu modele bakıldığında aklın yolu bir nevinden paralellikler görmemek zordur.
Aydınlanma sonrası modern zamanlarda insanlık cevapları din dışı ideolojilerde ve Freud gibi gerçekten parlak beyinlerde aradı. Arzular ve Ego merkeze alınarak, yaratıcı reddedilerek ya da en azından yok sayılarak sistemler kuruldu. Bu sistemlerde Tanrı sadece suçlanmak için vardır. İnsanlar onu umursamadan yaşayıp kötü bir şey olduğunda onu suçlarlar. İyi olan ne varsa onların eseridir!
Çünkü insan arzularını(nefs) sınırlandırmak istemez. Egosu ise kimseye tapmamasını, ibadet etmemesini, tapılmaya layık olanın kendisi olduğunu söyler. Özellikle bu çağda, modern ve post modernin içiçe geçtiği böyle zamanlarda bu sesler çok yüksek çıkmaktadır.
İşte tam da bu anda singularity yardıma geliyor. İnsanlığa kendi tanrısı olabileceğini, cennetin ve cehennemin onun kendi elinde olduğunu söylüyor. Arzulara sınırsız bir şekilde ulaşmanın önündeki engeller kalkıyor, ego yaratıcısına kafa tutuyor. Elimizde tuttuğumuz teknoloji bunu sağlayabilecek güçtedir. Ne kadar baştan çıkarıcı!
Zamanın Sonu ve Sahte Kurtarıcı
Zaten içi boşalmış insanlığın böylesi teknoloji ve bilim destekli vaatlerin peşine takılacağı kesindir. Yeni bir din doğmaktadır. Bu dinin bir peygamberi olmalıdır. Belki de zamanın sonuna ait kehanetlerde vurgulanan sahte peygamberin ortaya çıkması yakındır. Deccal belki aramızdadır. İnsanlık onu kabul etmeye hazır hale gelmiştir. Bilim ve teknoloji marifetiyle göstereceği harikalar toplumları avcunun içine almasını sağlayabilir. İnsanlığın daha önce de sahte kahramanların, demagoji üstatlarının peşinden gittiği, yalancı cennetlere inandığı örnekler çoktur. Geride kalan yüzyıl bunun şahikaları ile dolu. Bu bağlamda elinde öncekilerde olmayan bir bilgi olan sahte kurtarıcıyla mücadele hiç kolay olamayacak. Deccal ile ilgili rivayetler ile singulariteryen ve transhumanist vaatler birlikte değerlendirildiğinde insanlığın önünde epey ilginç günler olduğu anlaşılıyor. Zamanın son dilimi çok renkli geçecek!
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017