Devlet 2.0 – Bölüm 3
Bedirhan Sonakın, 3 Ağustos 2017Konumuz, teknolojinin neden olduğu ve günümüzde an be an hissettiğimiz bu değişimin ve dönüşümün devlet kavramını da değiştirip değiştiremeyeceği ya da dönüştürüp dönüştüremeyeceği. Devlet kavramında bu derecede bir etki oluşturmak için ne derecede ekonomik ve sosyal etki sağlamak gerekir bunu ilerleyen yazılarda inceleyeceğiz. Ancak bu yazı dizisinin ilk iki bölümünde işlediğimiz Evrensel Temel Gelir (ETG) kavramı ve bu kavramın başarıyla işleyeceği bir yöntem ya da bir sistem bu ölçekte büyük bir değişimin ana öğelerinden biri olacaktır.
Bu konunun nedenlerine, tarihsel gelişimine ve günümüzdeki uygulamalarına yine önceki yazılarda değinmiştik. Bu yazıda ise ETG konusunda Resilience isimli bir protokol oluşturan Johan Nygren ve onun geliştirdiği bu protokole değineceğiz. Çünkü bu protokolü geliştiren Nygren, kendi protokolünü şu şekilde tanımlıyor:
“Resilience, teknolojime koyduğum isim, yeni bir şey. Bunun için bir benzetme yok. Bir bakıma bir refah sistemi, bir bakıma da kooperatif bir kar payı sistemi. Yarı devlet yarı pazar. Bu iki anlatımı bir arada harmanlıyor, ve pazar ile devlet arasındaki ikiliği/çatışmayı ortadan kaldırıyor. Bunu gayri-merkezi, serbest pazar refah sistemi olarak düşünün.” (resilience.me)
Bu şekilde şu anda yok olmaya yüz tutmuş kooperatif yaklaşımını 21.yüzyıla taşıdığını söyleyen Nygren, bu şekilde teşvik tabanlı bir peer-to-peer (p2p) network oluşturduğunu belirtiyor. Bu protokolün gelişiminde p2p tabanlı sistemleri örnek alan Nygren, bu protokolün geliştirilerek tüm insan nüfusuna uygulanabileceği iddiasında. Devletlerin zorunlu vergilerine bir alternatif olarak düşündüğü bu sistemle, sosyal güvenlik, sağlık ve eğitim gibi hizmetlerin, kar payları üzerinden gayri-merkezi bir biçimde sağlanabileceğini, bunun günümüz devlet kavramına bir altenatif oluşturması açısından bir başlangıç noktası olabileceğini de iddia ediyor.
Nygren’in protokolü iki temel bileşen üzerinde çalışıyor. Bu bileşenlerden ilki ağda oluşturulan kar payı yolları. Ağ içerisinde yaptığınız her işlem sizi bir düğüm noktasına bağlayan kar payı yolunu oluşturuyor. Bu şekilde bu düğüme bağlı herkesle de bağlantılı hale geçiyorsunuz. Bir ticari işlem yaparak oluşturulan bu kar payı yolu, size o miktarda dönüş sağladığında da yok oluyor. Bu şekilde organik olarak sürekli bağlantı şekli değişen bir ağ kuruluyor. Bu bakıldığında, Nygren’in de belirttiği gibi internetin çalışma prensibini andırıyor.
Nygren’in protokolünün ikinci bileşeni ise teşvik katmanı. Eğer bir kişi ya da kooperatif, ağ dışında bir işlem yaparsa, bu işlemin miktarı oluşana kadar ağdan kopuyor. Aynı zamanda bu düğüme bağlı kullanıcılar da ağdan geçici bir süre kopmuş oluyor. Bu nedenle sürekli ağda kalan, yani ağda işlem yapan düğüm noktaları daha çekici bir yapıya kavuşuyor.
Tüm bu sistemin çalışmasının temelinde ise, düğümleri oluşturan kooperatiflerin ya da kişilerin, yani düğüm noktalarının, sisteme katkıda bulunmak için belirli bir kazanç miktarını sisteme geri vermesi duruyor. Nygren, sistemin işler hale gelip yaygınlaşması için daha fazla iletişim kurulup, sistemin farklı kişi ve kuruluşlara özendirilmesi gerektiğini savunuyor. Bu konuda kendisinin en önemli gördüğü kişi, yine kendisinin modern çağ filozofu olarak tanımladığı, Jason Silva gibi kişiler.
Johan Nygren’in protokolünü üzerine kurduğu kooperatif sistemi, daha sık rastladığımız şirketlerden farklı olarak, sahibinin müşterileri, çalışanları veya içinde yaşayanlar olduğu ve işletmenin yaptığı şeyde ortak söz hakları olduğu bir yapı. Eşitliğin temel olduğu bu yapıda, ortaya çıkan kazançlar da eşit şekilde -ya da belirlenen üye seviyeleri uyarınca- kooperatif üyelerine paylaştırılıyor.
Uluslararası Kooperatif Birliği (ICA) verilerine göre Finlandiya’da halkın %72’si, Kanada’da %50’si, Uruguay’da %30’u, Singapur’da ise %25’i bir kooperatife bağlı. ABD’de ise 40.000 civarında kooperatif var ve toplamda bu kooperatiflerin 350 Milyon üyesi mevcut (bir kişinin birden fazla kooperatife üyeliği olabiliyor).
Kooperatif kavramında durum bu iken, Nygren’in örnek aldığı bir diğer yapı olan p2p yapısında ise özellikle internet üzerinde çalışan bir çok yapı var. Bunlardan en çok kullanılan ya da en çok iz bırakanlar bir dönem çok revaçta olan ancak hak ihlalleri nedeniyle sorunlar yaşayan Napster ve Gnutella ağları. Günümüzde ise BitTorrent sistemi de p2p üzerinde çalışan bir sistem. Bu sistemde geleneksel sunucu-istemci yapısından farklı olarak, ağ kullanıcıların birbirlerine merkezi olmayan bir şekilde bağlanmasını ve etkileşim kurmasını sağlıyor. Her ne kadar güvenlik sorunları ve hak ihlalleri p2p yapısında sorun teşkil etmeye devam etse de, ARPANET döneminden bu yana üzerinde konuşulan ve geliştirilen p2p ağlar, günümüzde de sıkça kullanılmaya devam ediliyor.
Johan Nygren’de kendi kurduğu protokolde p2p ve kooperatif yapılanı birleştirerek, bilgi yayılımını, gelir yayılımı haline getirerek ETG üreten bir yapı kurduğunu ve bu yapıyla merkezi olmayan bir sistem kurulabileceğini öne sürüyor. Bitnation inisiyatifinin de kullandığı bu yapıya ilerleyen yazılarda değinmeye devam edeceğiz.
Not: Teknik konularda özellikle detaya girmekten kaçındığımız bu yazıda tam anlaşılmayan yanlar olursa, alttaki linkler incelenebilir.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017