Oltaya Gelmek 3 – Alışkanlık Oluşturmanın Etiği
Davut Demirhan, 9 Ağustos 2017Önceki iki yazıda Nir Eyal’ın Hooked adlı eserinden yararlanarak alışkanlık yapıcı ürünler üretmenin iki püf noktası üzerinde durmuştuk.
Bu yazıda ise yine Eyal’ın önderdiği bir model üzerinden, böyle ürünler üretmenin etik boyutundan bahsedeceğiz.
Eyal’a göre alışkanlık yapıcı ürünlerin tasarımcıları kendilerine şu iki soruyu sormalı:
1) Ürünüm kullanıcıların yaşamında bir iyileşme meydana getiriyor mu?
2) Ben bu ürünü kullanır mıyım?
Bu iki soruya verilen cevap sizi dört kategoriden birisine yerleştiriyor. (Kategori isimlerini çevirirken biraz çarpıcı hale getirmeye çalıştım.)
Eğer ürününüz hem kullanıcıların hayatını kolaylaştırıyor hem de sizin tarafınızdan kullanılıyorsa olabilecek en ideal kategoridesiniz demektir. İnsanların hayatını iyileştiriyor ve kendiniz de ürünü bizzat kullanarak hem ürünün faydalılığına bir kanıt teşkil ediyor hem de müşterilerin nelere ihtiyaç duyabileceğini ilk elden görerek ürününüzü çok daha iyi şekilde geliştirmeye devam edebiliyorsunuz.
Ürettiğiniz ürün kullanıcılarınızın hayatını iyileştiriyor ancak siz bu ürünü kullanmıyorsanız etik açıdan bir problem yok. Sonuçta insanların işine yarayan bir ürün ve her ne kadar doğrudan kendi hayatınızda kullanmasanız da başkalarının hayatını kolaylaştırdığı sürece bu ürünü üretmekte bir ahlaki sakıncadan söz etmek mümkün değil. Yalnız burada şuna dikkat etmek gerekebilir. Kendiniz kullanmadığınız halde kullanıcıların işine yarayan bir ürün tasarlamak çok da kolay bir iş değil çünkü gereken empatiyi yapmak burada biraz daha zorlaşıyor.
Ürününüz kullanıcıların hayatında gözle görülür bir iyileşme sağlamıyor ancak siz de ürünü kullanıyorsanız muhtemelen eğlendirici kategorisine giriyorsunuz. Bunlar genelde oyunlar gibi kullanıcının doğrudan bir sorununu çözmeyen ve sadece eğlenmesini sağlayan ürünler. Kendiniz de ürünü kullanıyor olduğunuz sürece burada da etik açıdan bir problem yok.
Son olarak ürününüz kullanıcıların hayatına bir katkı yapmıyor ve siz de ürününüzü kullanmıyorsanız muhtemelen etik açıdan oldukça sorunlu bir alanda duruyorsunuz. Ürünü satmak istemenizin tek sebebi para ve karşı tarafın bundan elde edeceği herhangi bir menfaat olmadığının farkındasınız. Zaten bu sebeple ürünü kullanmıyorsunuz. Bu tıpkı uyuşturucu satıcılarının yaptığı işe benziyor.
Eyal’ın bu tablosu güzel bir çerçeve çizse de bazı eksikliklerinden de söz edebiliriz. Karşımıza çıkan ilk problem “kullanıcıların hayatını iyileştirme” ölçütünün muğlaklığı. Facebook, Twitter gibi siteler hem kullanıcıların hayatını iyileştirdikleri (insanları birbirine bağladıkları, bilgiyi yaydıkları, şeffaflık ve iletişimin önünü açtıkları gibi) iddiasındalar hem de tasarımcıları tarafından kullanılan ürünler. O zaman bunları “kolaylaştırıcılar” kategorisine mi sokmalıyız? Yoksa iddialarının doğruluğunu mu araştırmalıyız?
Ya da eğlence amaçlı ürünlerin de kullanıcıların hayatını iyileştirdiği söylenemez mi? Oyun oynayan ve güzel bir deneyim yaşayan kullanıcın hayatında maddi bir iyileşme olduğunu söylemek mümkün. Dolayısıyla Eyal’ın eğlence açısından yaptığı bu ayrım yapay gözüküyor.
Bahsedilen eksiklikler sebebiyle tabloya sıkı sıkıya bağlı kalmaya gerek olmasa da bu tablo alışkanlık oluşturucu bir ürün tasarlarken gerekli ahlaki sorgulamayı yapmamız ve ürünümüz üzerine düşünebilmemiz için bize güzel bir şablon veriyor.
“Yaptığım şey insanlara nasıl bir fayda sağlayacak?” ve “Ben bu ürünü kullanır mıyım?” soruları alışkanlık oluşturma gibi büyük bir ahlaki sorumluluk gerektiren bir işe girişen herkesin aklında olması gereken temel sorulardan.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017